Mahal Edebiyat platformunun sadece öykü, deneme ve şiirlerden oluşan ikinci sayısını telefonunuzdan, tabletinizden veya bilgisayarınızdan ücretsiz olarak okuyabilirsiniz. ÖYKÜLER Bir Hamalın Öyküsü Can Dostum Mişa Büyük Kentin Küçük Soylusu Gazete…
Yazıların kategorisi: “Mahal Dergi 2. Sayı”
Ağustos sayısıyla ikinci kez okurlarının huzuruna çıkan Mahal e-Dergi’nin bu sayısındaki kapağında, insanlığın kanayan yarası olmuş olan şiddeti protesto ediyoruz! Artık son bulsun! Şiddetin her türlüsüne dur de!
Haysiyet, ruha en güzel giysiyi giydirebilmektir. Sevmeyi bilen bir kimsenin yegâne vasfı, insan olabilmenin başlıca gereğidir. Öz bilgisidir. Benlik haritasıdır. Fikirde zarafet, kalpte inceliktir haysiyet. Başkasından alınamayan, başkasına verilemeyendir. Ve…
Seven öznenin, sevilen nesneye dair oluşturduğu tüm tavırlar bütünü aşk. Onu mal mülk, kariyer yahut başka türden sevilen nesnelerden ayıran, ona bu tutkuyu veren, öznenin bu ayrımı yapmasını sağlayan şey…
Azgın su kalmadı ortalıkta. Hepsi dinginleşti. Yüz metre ötede bir kalabalık var. İşitseniz ya da yalnızca gözlerinizin yardımıyla bile olsa bir biçimde, ürpertici bir kalabalığın toplaştığını anlardınız. İşitebiliyorum, gözlerimde de…
Sekiz mart taksimde sokak sokak parçalanmış günDünün tekrarından ibaretPlastik merminin yolculuğu bedenlerin üstündeKaldırımda ezilen gözyaşları Mavi elbiseli dayak koridoru oluşturan adamların arasında Biber gazı taşları kesiyor kadınların yüzündeBarut kokusu korkutuyor saçlarınıVe kaos hayatı…
Bir yer değiştirme hali, yer edinme, bir yerlere sığışma, ait olma isteklerinin toplamı belki de göç. Kimi gönüllü kimi zorunlu gidilen yollar toplamı. Bazen şen şakrak bir hayalin bazen ise…
“Mavi bir çarşaftır deniz, haydi ayaklarımızı uzatalım.” Bu sözlere bakıp yavan, renksiz bir cümle işte, diyebilirsiniz. Bu, arada sırada tarihi şaşar, haftalık buluşmaların vazgeçilmez yeri mavi masanın başında söylenen alışılageldik…
Avuçlarıma saplanmış gibi hissediyorum duvarın yüzeyini, ne yaşanmışlıklar var diye düşünmeden edemiyorum. Sunturlu küfürlerini işitiyorum belli belirsiz. Bu kadar yüksekte miydi sahi tavan? Defalarca gelmeme rağmen fark etmemem ne tuhaf……
Bir sisin içine dalıyorum,yaşım yetmiş.Elimde kırılmış lambanın huysuz aydınlığıanılar yaşanmamış dasanki başkasından alınmış.İpin ucu kendini sallandırırken hayatın ortasındaunutmak istediklerim,sıra sıra yıkanmış ve asılmış. Bir beyaz ne kadar beyaz olmalı ki…
Her ezan sesi ne hikmettir beni olmadık bir biçimde hüzünlendirir. Ve öyle bir hüznü hissetirir ki zannedersin zamanın elden kayboluşuna hayıflanırsın o hayıflanmanın girdabına kapılarak derinlerde bulabilirsin kendini. İşte…