Bir sisin içine dalıyorum,
yaşım yetmiş.
Elimde kırılmış lambanın huysuz aydınlığı
anılar yaşanmamış da
sanki başkasından alınmış.
İpin ucu kendini sallandırırken hayatın ortasında
unutmak istediklerim,
sıra sıra yıkanmış ve asılmış.

Bir beyaz ne kadar beyaz olmalı ki sevilsin
temizliğin tutunamadığı gam kokan evler
suç kendini şeytanın gözünden severken
düşerek girdiğin o bütün düşler
rüyaya uzak kâbusa yakınlar.

Günlerin yaşadığı gürültülü açlığı
doyurmaya çalışan yorgun ve evsiz babalar
gençken gelmeyen ölüme
içten içe kırgınlar.

Çocukların saçına değdi diye
parmak uçlarından yumuşadı bir el
insanın aklından geçen tüm kötülükler
dünyada çıkmasa da sınava dâhiller.
Yarı dalgın yarı uyanık yürüyen herkes
yaralanma ihtimalini adı gibi bilirken
gökten gece inince karanlığa serilen
pürüzsüz sessizliğe talibim.

Bir sisin içine dalıyorum,
yaşım bitmiş.
Elimde kırılmış lambanın huysuz aydınlığı
geriye doğru silinen bir şiirken yaşamak
okudum ve bıraktım; gözlerim kanlandı.
Güzelliği israf edilmemiş şu hüzne bakın
yine çerçeveye sığmamış yüzünün yarısı
Güneş körpe bir sabahı mezara götürürken
ikna eden tek şeydir ölümün varlığı.
Beni yolun başında cennetten kovduran
usulca bırak elindeki elmayı
ve uyan artık
dünya işte, bu kadardı!

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close