Yazar: 20:10 Öykü

Sokağa Çıkamam O Kadar!  

Sait Faik’in aziz hatırasına…

Aylardır elime kitap almadım. Durup dururken bu akşam beni her şey Çarşıya İnemem’ i okumaya zorluyor. Beni bilmediğim şeyler zorladı diyeceğim. Değil. Elimdeki kitabı okumak istiyorum sadece. Sanki birisi sormuş.

“Hâlâ mı Sait Faik okuyorsun?” 

Öyle ya neden? Pekâlâ okunacak kitaplarım var. Herifin emekli parasıyla aldığı evimiz. Kendi yağımız ve soğanımızla kavurduğumuz yemeğimiz. Transistörlü radyom. Daha ne isterim Allah’tan?

Sokağa çıkamam! Çıkamam ama balkona da mı çıkamam. Otururum beyaz ferforje sandalyeme, ay yüzünü gösterene kadar pineklerim. Okurum kitabımı.  Böyledir bu. Daha olmadı, kelimelerin yarısını yaşatırım.  Gerisini yatıya yollarım. 

Sokağa çıkamam, demiştim. Neden çıkamazmışım? İşte meselenin can alıcı yanı bu. Bir sırrım var. Bu sır sokağa çıkarsam ifşa olur. Olursa olsun. Okumayacağım kitap. İnsanda heves mi bıraktınız? Hem şu yaştan sonra gözüm görmez. Nöronlarım algılamaz. Gülünç mü geldi? Gülünç olmak da neymiş? İnsanoğlu ya güldürür ya ağlatır. İkisi aynı kapıya çıkar. Ben birini ağlatmaktan hoşlanmam. Hiç. 

Şimdi size desem ki ben bir ev hanımıyım. Hani herif elime verirse üç beş kuruş. Pazar, bakkal parası o da. Verir mi? Pinti herif. Vermez. Pazardan sadece sebze, meyve alırım. Para artarsa bir yazma başıma. Belki bir kitap. Son Kuşlar’ ı. Semaver’ i. Yine mi Sait Faik? Amma attın, diyenler var. Diyen der. Benim herif cimri. Ev hanımı kitap mı okur? Hem de bu yaştan sonra? Bu yazıları yazan ev hanımı falan değil. Pazara mazara da gidemem. Başıma yazma da alamam. Kitap da okumam.

Sokağa çıkamayışımın sebebi bu değil. Bu değil de ne? Mesele midir sizin için benim sokağa çıkamayışım. Hiç sanmam. Size vız gelir. Bunu mesele ettiğim için isterseniz bana kızınız. Ama benim şu kitaba başlayabilmem için sokağa çıkamamam çok önemlidir. Niçin çıkamadığımı anlatmaya kalksam hem çok uzun sürer hem sizi ilgilendirmez. Konuyu kapatalım artık. Uzatmayın siz de. Sokağa çıkamam o kadar! 

Ah bu yasaklar! Kendi kendimize, başkasının bize, bizim başkalarına, müdürün memura, kocanın karısına, karısının kocasına, yayınevinin yazara, yazarın yayınevine koyacağı yasaklar. Muhtelif Evhamlar Kitabı’nın arka kapağında şöyle yazıyor. Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.[1] Huzurlu olmak güzel şey de, yasaklı dünyada bu mümkün mü? Mümkün değil. Canım istedi diye kediyi tekmeleyemem. Can taşıyor o da. Hem bu kötü işe yasak koyan Tanrı. Asırlık ağacı kökleyemem. Belediye yasağı. Canım çekiyor diye istediğim her şeyi alamam. Herifin yasağı.

Çarşıya İnemem’ in doksan sekizinci sayfasındaki tesadüfe bak sen. Ne demiş bizim Sait Faik. 

“Yasakları kabul ettik. İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır.” [2]

Oh! Ağzına sağlık. Sokağın canı cehenneme. Kalabalık. Kalabalık. Trafik. İnsan seli. Millette bir gösteriş merakı. Krediyi çeken arabayı almış mübarek. Atlayıverin bir zahmet otobüse, dolmuşa. Amma da canınız tatlı? O değil de. Bu kadın şoförlerle uğraşan dangalaklara ne demeli? Yok, yavaş sürüyormuş. Yok, iki arabalık yere park ediyormuş. Sana ne ulan! Sırf kadın şoförleri sıkıştırmak için trafiğe çıkan şerefine tükürdüklerime ne demeli? Kadın orta göbekte yolu yarılamış. Üstüne üstüne sürüyor. Sırf korksun. Ürksün. Sanıyor ki erkeklik otoritesi yol hakkını ona verecek. Feminist meminist değilim. Ama bu kadınları fazla da dolduruşa getirmeyin. Feminist de olur. Cennetten de atar sizi. 

Sokağa çıkamayışımın sebebi bu da değil. İki cımbız çek şu kaşlara, desem kuaför Meral’in çenesini çekeceğim. Mahallede kim ölmüş? Ne olmuş? Kim kimin kocasına kaçmış? Dinleyeceğim. Haa dinlemedim mi? Çok dinledim tabii. 

Bana ne kızım bunlardan, diyemeyeceğime göre, sokağa çıkamam. Hem bakkala gitsem, bir ince sigara istesem. Bakkal ciklet, çikolata da satacak yanında. Akşamdan kalan somunları kakalayacak. Ver cigarımı uzatma ihtiyar, desem. Diyemem. Yaşlı başlı adam. Hem beni nenem de tembihlerdi.

“İnsanları kestirip atma. Herkesi cebine koy. Bir gün lazım olur. Kel taş bile hacet giderirken kıç silmeye yarar.”

Bu ihtiyar benim ne işime yarar? Tuhafiyeye gidemem. Ebem zamanından kalmış donlara biçtiği fiyat dudak uçuklatır.  

“Hafize abla aynısı AVM’ de de var. Sende fiyat iki kat,” desem. Kapıyı göstererek,

“Git oradan al.  Üç kuruşluk malımı öldürme.” 

Daha kimler mi var? Cazgır Firdevs’in kulübü. Son kocası da kapı dışarı edince bir kulüp kurmuş. Kocaları  Kılıbık Yapma Kulübü. Kocasıyla dirliği olmayanlara akıl verir. Para verir. İş bulur. Sosyal yardımlaşma vakıflarında gönüllü çalışır.

“İmdat! Firdevs Abla, yetiş.” diye arayanlara KADES’ ten önce koşar. Selcan’ın kocası, 

“Üstüne karı getireceğim.” demiş. 

Firdevs Abla, soluğu Selcan’ın evinde almış.  Adamın boğazına dişi sinekleri sokarak, 

“Ulan neyine güveniyorsun. Buraya dişi sinek bile giremez,” demiş.

 Aynalılardan değil Cazgır Firdevs’ten tırsar. Mahalle kabadayıları. Neden çıkmayacakmışım sokağa? Kulübe de üyeyim. Kuaförde iki kaş cımbızlatmaya dünyanın haberini alırım. Giderim Cazgır Firdevs’in kulübüne olmazsa. 

“Peki. Firdevs Abla, Selcan’ın kocası dişi sinekleri yutunca ne yaptı?” 

“Yere yatırdı beni. Açtı ağzımı. Gırtlağıma kadar sinek kustu. Kustu, kustu,” 

“Ya… Biliyorsun bu herifi de niye gittin? Haneye tecavüzden hapsi boylardın. Polisi var savcısı var bu memleketin,” 

“Anlasınlar artık be. Sürekli kadınlara eziyet eziyet.”

Evet. Bana sokak haram oldu. Şimdi Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürümek bile gözümde tütüyor. Anlatmak istiyorum. Sokağa niçin çıkamadığımı. Ama neye yarar? Kimi ilgilendirir?

Bir gün gözlerime Arabistan sürmesini çektim. Kara kara. Yanaklarıma kırmızı ruju boca ettim. Karalara büründüm. Tanınmayacak halde sokağa çıktım. Yürüdüm.  Yürüdüm.  Kulübe girdim. Karşısına dikildim Cazgır Firdevs’in. Beni görünce şok oldu. Tumturaklı bir küfür savurup beni kulüpten attı. Kulübün cam kapısında kendimi gördüm. Güldüm hâlime. Komiktim. 

“Firdevs Abla bir gazoz aç bari. Şu dişi sinek hikâyesini de…” 

“Senin tuzun kuru tabii. Sen herifin ağzını  paylasan altı ay susar.” 

Neyse hikâyeyi bitiriyorum. Benim bitirişlerim böyle olur. Olmasına olur ama yok yok. Ne sokağa çıkıyorum ne kulübe gidiyorum. Görmek istemediklerimin yüzünü ölü yıkayıcılar görsün, diyorum.

Bu da bir bitiriş şekli değil. Ben bitti demeden bitmez. Çarşıya İnemem’ i okuyorum. Sokağa çıkamam, o kadar!


[1] Ömür İklim Demir, Muhtelif Evhamlar Kitabı, YKY, 2015, s.39.

[2] Sait Faik Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan /Çarşıya İnemem YKY, 2012, s.98.

Visited 11 times, 1 visit(s) today
Close