Yazar: 12:59 Anlatı

Gün Işığı

Benim bir derdim var. Bilen bilir. İnsanın derdini ve sevincini anlatmak, ruhunu yansıtmak. Oturdum, yazdım. Yıllarca. Sırf bunun için. Peki insan, anlatmayı geçtim, anladı mı benim derdimi, sevincimi? İyi olmak için çok çabaladım. Oldum da belki. Bir kutsal kitap için peygamber neyse, bu yaşam için o olmaya çalıştım. Sonunda ne oldu? Kurtarabildim mi bir kimseyi içine düştüğü çıkmazdan? Tutabildim mi birinin elinden yaşamın içine çekmek üzere? Hepsi, hem de hepsi, bildikleri gibi yaşamayı sürdürdüler.

İyi olmak zayıflıktır. İyi kalmak aptallıktır. Bunu bile bile bu yola düşmek, bilmem ki nedir? Yine de saflıktan ödün vermemeli. Kötü olan doğruysa, doğru olanı yapmamalı. Peki ya sonra, bir gün ötekilere benzemeyeceğinin bir garantisi var mı? Yaşam üzerine hiçbir şey bilmiyorum. Yazarsın, derler. Yaz, derler. Öykümüzü yaz. Okumazlar, ama yine yaz derler. Yazmam. Ismarlama öykülerle işim yok benim. Pis kokar o tür öyküler. Midem kaldırmaz. Bana, öykülerime kahraman olduğundan habersiz insanlar gerek. Bana en yakın olanlardan, en uzak olanlara. En yakın dostumdan, sokakta öylece yanımdan geçip gidene. Nice kahraman yerleştirdim öykülerime. Böylesi daha da sevinç vericiydi benim için.

Bir kez âşık oldum. Sevildiğimi de görünce dayanamadım, yazdım. Nice öyküler yazdım. Hepsini okudu. Sonunda buruşturdu, bir çöpe attı. Üzüldüm. Ağladım. Sonra biraz gülecek gibi oldum, ama baktım ki gülmem bile kederden ileri gelir olmuş. Sonra bıraktım bu yazıp çizme işlerini. Bıraktığımı sandım. Peki niye döndüm bu işin içine? Niye tutup da şu, insanın ruhunu yansıtmak belasını yine başıma sardım? Anlatsam gülecek olursunuz. Belki yadırgar, beni yalancılıkla suçlarsınız. Varın gülün hepiniz. Varsın yadırgasın beni, yadırganması gerekli olan kim varsa. Umurumda mı artık?

Canım sıkkındı ya da belki değildi. Bana ne olduğunu bile anlayamadığım bir zamandı. Yürüdüm. Yürümesem daha mı iyiydi? Evimde oturup beklesem, o zaman daha mı iyi olacaktı? Belki yürümek uğursuzluk getirdi. Belki dünyanın başıma yıkıldığı gün giydiğim bir giysi neden oldu bütün bunlara. Montumu askıya değil de koltuğa asmış olmam. İnanın o gün yaşamımda ne var ne yok değiştirdim. Bir şey vardı. Bir şey olmalıydı uğursuzluk getiren. Eksik bir iş yapmış olacağım ki, yıkım sürmekte ısrar etti. Ben de bu çabamdan vazgeçtim. Uğursuzlukla da baş edilir mi hiç? İnsanın gücü yeter mi buna?

Ne diyordum? O gün. Yıkımın çok sonrasıydı ama yıkımla eşdeğer bir gündü. Yürüyordum, dedim ya. Uğursuzluk getirse de getirmese de başıboş yürüyordum -Şimdi hatırladım. Ne vakit bir yıkımla karşılaşsam başıboş yürürüm ben. Neden mi sonuç mu? Bilemedim- Dolanmaya devam ettim. Pek çok insan yüzü gördüm. Onlarınsa bir acelesi vardı. Bir yere yetişmeye çalışıyordu tümü. Saygı duydum, çekildim önlerinden. Yine de ruhlarını ellerinden almadan bırakmadım hiçbirini. Yazacaktım, hepsini yazacaktım. Dedim ya, pek çok insan gördüm. Hepsi de kolayca işlenmişti güçlü belleğime. Biraz zorlayacak olsam adlarını sanlarını öğrenecek kadar gözümün önündeydiler. Belki yüz, belki bin insan. Belleği güçsüz, zayıf olanlar anlayabilirler mi bu işkenceyi? Anlayamazlar kuşkusuz. Anlayacak olsalar, yolun yarısında bırakırlar mı hiçbir şeyi unutamayan bir çocuğu bir başına. Anlayamazlar. Hiçbir vakit anlayamazlar.

İyi kalmak zayıflık mıdır? Sanmam. Kendimle çelişme pahasına söylüyorum bunu. Asıl zayıflık bunun aksini söylemektir. Ben tanıdım o insanları. Yüzlerine baktığım ilk anda tanıdım hepsini. Beni tanımıyor olmaları mühim değil. Ben tanıyorum, biliyorum yüreklerinde yer etmiş ne varsa. Birçoğunun önünden bu yüzden çekiliyorum. İnsanın çok azı aydınlatabilir ruhuyla bu dünyayı. Onlar yanımdalar. Benimleler. Hiçbir yere bırakmam onları. Nasıl oldu, bilmiyorum. Oturdum, yazmaya başladım. Oysa ben saklayacaktım çaldığım ruhları. Kimselere göstermeyecektim onları. Kimseler bilmeyecekti elimin altındaki hazineyi. Ne oldu, nasıl oldu? Oturdum, yazdım. Saatlerce. Sırf bunun için. Sırf odamı aydınlatsın diye ininden çıkardığım bir ruh. Bir çalıntı ruh.

Yazarken karanlık doldurdu odamı. Tüm bu ruhlar, yüzlercesi, binlercesi içlerindeki karartıyı taşıdılar odama, el birliğiyle. Fakat bir tanesi, biri, gün ışığı doldurdu odama. Gün ışığı dediğin nedir ki? Saf bir ruh.

Varol Mengüverdi
Latest posts by Varol Mengüverdi (see all)
Visited 6 times, 1 visit(s) today
Close