Yazar: 14:53 Anlatı

Son Ütücü

Sabah öğle ve akşam hoş görüyoruz ama hoş görmediğimiz anlar da var tabii. Hangi anlar, oraya girmeyelim, kimi anlar kimi anlamaz. Rüzgârın şişirdiği yelken gibi meydan okuyacaksın hayata. Sanki o rüzgâr hiç kesilmeyecekmiş gibi. Yaprakların üzerindeki çiğ tanelerinde banyosunu yapar tırtıl. Tırtıl o çiğ tanesindeki yansımasına bakarken bir gün kelebek olacağını bilmez. Öyle de güzeldir aslında; benzersizdir, yumuşaktır, korumasızdır. Biz isteriz ki kanatlarına kavuşsun o tırtıl. Merak ederiz “kanatlarının rengi ne olacak acaba” diye. Kanatlanacağı günü beklerken tırtılın güzelliğini izlemeyi kaçırırız.

Kaçırdım ben de. Mazimdeki tüm “beni ben yapanları” kaçırdım. Sadece ne olacağıma diktim gözümü. Sadece daha yukarı adım atmak için basacak sağlam taş aradım yalçın kayalıklarda.  Iskalanmış bir ömür, unutulmuş bir mazi ve umduğum kadar mutlu etmeyecek bir gelecek. Hayatımın özeti ancak bu olacaktır. Belki de tüm yaşanmış ve yaşanacak hayatların da öyle. “Hadi yeniden başla,” diyorlar. Yeniden ergen, yeniden ilk kez baba, yeniden ilk kez eş olabilecek miyim? Olduğum budur, benden devam edecek de budur.

Ütümün buharı sisim oldu benim.  Duvarların sıvası dökük, tuvaletlerinde fara leşleri… On bir adam, on beş kadın tıkılmışız buraya, overlok makinalarının sesleri muhabbetimiz olmuş ve aralarında tek son ütücü olmakla hayıflanan benim, yani zavallı tırtıl. Ermeni mahallesinde, Müslüman overlokcular. On adam, on beş kadın, bir de tırtıl yani ben. Bas ütüyü, bas da sisin içinde kaybol. Fark etmezler böylece kanatlarının olmadığını. Sıkışsam da gitmem ben o helaya. Fare leşleri yer değiştiriyor her seferinde. Üstüne basarak işeyenler var herhalde. Yine de onlar kelebek, ben tırtıl.

Cami yok ki Ermeni mahallesinde, gidip abdest bozalım. Papaz mı çalıyor bu çanı? Ne duası ediyor acaba o ipi aşağı çekerken? Çalıyor çanlar, leşleri yürüyen sıçanlar ve kendi sisinde kaybolan tırtıl.

On adam, on beş kadın, bir tırtıl, dokuz tane leş, bir de papazın çanı. Sadece şu çanın sesi bastırabiliyor makinelerin arasındaki o anlamsız sohbeti. Fakat, son ütücünün buharını ne bastırabilir? Kim sorabilir ki bana, neden bu kadar buhar dolmuş tüm oda? Son konuşan benim, son karar benim. Son şekil benden çıkar. Onların emeğini tezgahlara gönderen benim. On adam, on beş kadın, dokuz leş, sıçan leşi. Topla hepsini, sayma, boş ver, hepsi leş. Kanatları var ya da yok, hepsi leş.

Çanın sesi kimi davet ediyor, kimi kovalıyor? Papaz ipi çekerken dua mı ediyor, bize lanet mi ediyor? Hela leş kokuyor ama ütümün buharı da öyle. Bunları kim giyecekse onlar da leş kokacak. Son ütücü müyüm yoksa son beddua okuyan mı? Papaz çanı nasıl şevkle çalıyor? Kiliseye giren çıkan ancak üç beş adam. Belli ki onlar da leş. Papaz yine de hoş karşılıyor onları sırf çan sesine geldiler diye. Üst katımızda köpeklere mama yapıyorlar. Onların helasından lağım damlıyor üstümüze. Onca sıçan artı bir tırtıl, hoş görüyoruz yukardakileri çaresizliğimizden. Sanırım günde üç kez hela izni alıyorlar. Biz de onları sabah, öğlen, akşam hoş görüyoruz; üstümüze sıçıyor olsalar da.

Editör: Enes Yılmaz

Erdem Kıralı
Latest posts by Erdem Kıralı (see all)
Visited 48 times, 1 visit(s) today
Close