Yazar: 18:32 Röportaj

İnan Çetin ile 5 Soru – 5 Cevap (Ne dersiniz)

2003 sizin takviminizde ne ifade ediyor, ilk kitap hayalleri mi, yoksa daha çok süreklilik kaygısı mı yaşadınız, ne dersiniz? 

Kitaplar yazarlarından daha uzun ömürlüdür. 2003’te olasılıkla benden uzun ömürlü olacak bir şeyi yarattığım için heyecanlıydım, mutluydum. Belki “kitaplar yazarlardan daha uzun ömürlüdür” afili bir söz ama dünyanın bugün içinde bulunduğu tedirgin edici koşullara rağmen edebiyattan “hakikati bulmak” gibi bir ölümcül yanlışa düşmeden  keyif alabiliyoruz. 

Ben edebiyatın çalışmakla birlikte hâlâ tanrısal bir esinlenme gerektirdiğine inananlardanım. Hayran olduğum, sevdiğim, saygı duyduğum çok sayıdaki edebiyatçının bulunduğu bir dünyaya ayak bastığım 2003 yılı elbette çok şeye gebeydi. Süreklilik kaygısının doğduğu yıldır. Daha pek çok hayalimi gerçekleştirebileceğimi düşündüğüm yıldır. Zamana kendi çapımda anlam verebileceğimi, zamandan, gerçekten, hakikatten, gelecek veya geçmişten birkaç sözcük devşirebileceğimi düşündüğüm yılların başlangıcıdır. Geçip giden zamanın yıkımından kopardığım bir yıldır belki de. 

Dijital hayat kulvarında edebiyat nasıl bir yerde duruyor sizce ve siz bu kulvarda neredesiniz, ne dersiniz?

Edebiyat hayatın sözel kulvarında mayalanmış bir türdür. Sözel edebiyatın işlevi dün nasıldı ise bugün de farklı bir kulvarda aynıdır. Dolaysıyla bence değişen hayat kulvarlarında edebiyatın işlevi değişerek gelişir. İnsanoğlu, dil var oldukça hikaye anlatılmaya devam edilecektir ki Nobokov’un dediği gibi, gündelik yaşamın korkunç sıkıntılarını aşan, her zaman sindirmeye hazır bir hücre vardır.

Bu, işin bir yanı. Öbür yanı alışkanlıklar, duygular, bağlılık, tutku, haz almak, değişimin yıpratıcılığı gibi birçok faktör vardır ki değişimler zamanla doğdukları yerin özelliklerini dönüştürüp, kendine mal ederler. Diller gibi, dönüştürme kabullenme gücüne sahiptir değişimler. Hayat dün olduğu gibi bugün de farklı kulvarlarda ilerliyor, biz de hayatın içindeyiz. Neredeyse dijital dünyanın içinde.  

İnan Çetin kimdir, ne yapmak ister, aklında ne tilkiler var, ne dersiniz ?

Hayatımın en güzel yanı ve önemli yanı, hikayelerle aramdaki alabildiğince gizemli, tartışmalı, zorlu, sezgisel ilişkidir.  İnan Çetin budur. Bedenin yapıtaşı bir hücre. 

İlk kitap dosyasını hangi yayınevine gönderdiniz, geri dönüş nasıl oldu. Reddedilen yazar adayları ne yapmalı sizce?

Yazma serüvenim 1980’lerin sonlarına kadar gidiyor. Adam Öykü dergisinde 1995 yılında yayımlanan öykümle ilk kabulü aldım. Böylece ağırlıklı olarak Adam Öykü olmak üzere birçok dergide öykülerim yayımlanmaya başlamış, ayrıca dergilerde yayımlanan öykülerim hakkında bir-iki de eleştiri yazısı yayımlanmıştı ki öykü dosyamı hazırlamaya ancak 2003’te cesaret edebildim. Reddedilme endişesi hiç yaşamadım, çünkü reddedilmek bazen yazar adayları için şans da olabilir. Ben reddedilmedim ancak ret yiyen bir yazar adayı öncelikle dosyasının reddedilmesinin sebebini bulmalıdır. Yayınevinin gerekçelerinden; yoksa da kendisi dosyasını değerlendirmelidir. 

Semih Gümüş, ki edebiyatımıza eleştiri, yayıncılık, dergicilik gibi ve elbette son dönemde yayımladığı romanlarıyla çok önemli katkıları olmuştur,  bana cesaret vermişti. Hazırladığım öykü dosyamdaki birçok öyküyü zaten Adam Öykü’de yayımladığı için biliyordu. Semih Gümüş’ün yanı sıra Yaşar Kemal’in de ilk öykü kitabım Bin Yapraklı Lotus’un yayınlanmasında katkıları büyüktür. Yayınevi önermediler ya da en azından ön ayak olmadılar ama Yaşar Kemal öykü dosyamı okumak istediğini söyledi ve okudu. 

Kısacası, ben yazarlığı bir bakıma eski usulle öğrendim. Usta çırak ilişkisiyle. İlk kitap hayalim tüm bu anlattığım süreçlerden geçince de kolay gerçekleşti. Yayınevi yayınevi dolaşmadım, reddedilmedim. Dosyamı verdiğim yayınevi Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları birkaç hafta sonra bana telefon etti, dosyamı yayımlamak istediklerini söylediler. Süreklilik kaygısı ondan sonra başladı. Dahası çok gariptir ama söylememin bir sakıncası yok sanırım, bir tanıdığım Bin Yapraklı Lotus‘un Sait Faik Hikaye Ödülü’ne layık görüldüğünü ödül açıklanmadan çok kısa süre önce bana söyledi.  Bu ödülün ilk kitaba  verilmediğini duymuştum ama istisnalar olabilirmiş. Asıl süreklilik kaygısı, o ödülü ilk kitapla aldığımda başlayabilirdi. Neyse ki kararın değiştiğini, ödülün başka bir kitaba verildiğini öğrendiğimde hem üzüldüm hem rahatladım.      

Yayıncılık sektörü Türkiye’de oldukça gelişti, eskisi gibi küçük değil. Yazar adayları öncelikle ne yazmak istediklerinden, ne yapmak istediklerinden emin olmalıdırlar. Para kazanmak, ün edinmek, edebiyat dünyasına yeni şeyler kazandırmak ya da sadece yazmak istemek, çok satar bir yazar olmak ya da belli yaradılıştaki insan tipine yazarak ulaşabilmek gibi onlarca seçenek sayılabilir. Seçenek belliyse, yazar adayı ne yazdığını biliyorsa yayınevi bulma, yazdığını yayımlatma olasılığı o kadar artıyor demektir.    

Hayat yeniden “güzel” olur mu, ne dersiniz?

Güzel ile kastettiğiniz salgın hastalıklardan kurtulmamız ise evet, eski günlere elbette döneceğiz. Ancak felaketler, gerilimler, yoksulluklar eksik olmuyor yeryüzünde. Öte yandan hayat anlatılamaz güzelliklerle de doludur ki bunlar bize zorlukları aşıp “güzel”e yeniden ulaşmamızı sağlıyor. İnsanların başına gelecek felaketlerden ders çıkaracağını, her karanlıktan sonra doğacak ışığın göz kamaştırdığını düşündüm hep, öyledir de. Ne var ki insanın binlerce yıllık erdemleri de tehlikededir. Hayatın yeniden güzel olması, insanların bu erdemlere sahip çıkmasından, geliştirmesinden geçiyor.    

Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close