Yazar: 15:00 Röportaj

Polisiye Sesler: Timur Soykan

Timur Soykan eğilip bükülmeden, olduğu gibi Türkiye’nin gündeminden düşmeyen meseleleri romanının odağına almış, polisiyede sizin gibi olmak için ne yapmak lazım?

Türkiye gibi siyasetin, devletin tüm kurumlarında kökten belirleyici olduğu bir ülkede ise polisiyeyi politikadan uzak bir şekilde kaleme almak inandırıcılık sorunu yaratır. Ben özellikle yakın geçmiş zamanda kurgulanmış polisiye kitaplar yazarak tanıklık ettiğim bir dönemi de analiz etmeyi hedefliyorum. Çünkü yakın geçmişimizde polisiyeye malzeme olacak çok büyük gizemler, örgütlenmeler, siyasi çalkantılar ve bunun içinde kaybolmuş insanlar var. Polisiye kitaplarım Zavallı, Liste ve İblis’i Öldür’de hem siyasal İslam iktidarının devleti yeniden dizayn etmesini hem de devlet içindeki cemaat, tarikat örgütlenmelerinin sırlarında karanlık olayları ele alıyorum. Elbette benim için en önemlisi; okurun merak duyması, katili, faili bulmaya ya da olayı çözmeye çalışması ve sürpriz bir sonla karşılaşması. 

Üstelik ben hayatın her alanında polisiye merak olduğunu düşünüyorum. Aslında Müge Anlı ve benzer sabah programlarına baktığınızda polisiye bir merak üzerine kuruludur. Mesela bir cinayet ülke gündemine gelir ve toplum onu polisiye bir merak ile takip eder. Aslında ülkenin gündeminde her zaman polisiye var. Ve bu vakaların tamamında politik bir arka plan bulursunuz. Bu siyasi iklim olmadan olayları anlatırsak büyük eksiklik olur. 

Polisiye yazmakta batıya evrilmek popüler ve alıcısı olan bir biçimken siz olduğu gibi kendinize has bir biçim yarattınız, bu özgünlük gazetecilik damarlarından mı geliyor?

Kendime has bir biçim yarattığımı söylemek benim için çok iddialı olur. Ama gazeteciliğin polisiye yazımında bana büyük avantajlar sağladığını düşünüyorum. Çünkü muhabirlik de bir çeşit polisiye maceradır. Bir cinayeti, kayıp vakasını veya yolsuzluğu araştırmak büyük merak içinde heyecanlı bir yolculuğa dönüşür. Meslek hayatımda aylarca aklımdan çıkmayan gizemlerle karşılaştım. Bazısı çözüldü bazısı karanlıkta kaldı. Ama hayatın hayal gücünün eşsiz olduğunu öğrendim. Hayatın bir edebiyatı var ve size bunu en etkileyici şekilde sergiliyor. Defalarca sürpriz ve çok yaratıcı sonlarla karşılaştım. Bu nedenle yerel ve kendi hayatıma da dokunan metinler kaleme almaya çalışıyorum. 

İblis’i Öldür kitabında aslında çoğu eserde olan “Türkiye Gerçekleri” ile karşılaşıyoruz ama yapılan okuyucu yorumlarına bakıca okuyucu sizden ağır tokat yediğini anlatıyor. Bu tokatların sona ermesinin çözümünün ne olduğunu hepimiz biliyoruz, peki korku dağlarını yok edip, ses etmek nasıl mümkün?

Aslında kitaptaki ana tema bu sorunun yanıtını içeriyor. Daha önceki polisiyelerde de karakterlerimin neredeyse tamamı anti-kahraman. Zaafları, korkuları, saplantıları, bencillikleri var. Hatta kitaplardaki kırılma anında doğru kararı kimin vereceği konusunda sürprizlere yer veriyorum. Çünkü insan ve toplumsal değerler bütünündeki refleksleri daima karmaşıktır. İblis’i Öldür’de de çok ideal, vicdanlı, toplumsal değerlerinin tamamına uygun görünen karakterlerin zor bir sınavla karşılaştığında değişimine tanıklık ediyoruz. Bunun tam tersi görünen karakter ise adalet için cesaretin şart olduğunu ortaya koyuyor. Bence bu karakter gibi olmadan yani cesaret göstermeden adalete, demokratik haklara kavuşmak mümkün değil. 

Polisiye de esas mesele keyifli akan bir kurgu, detaylar ve insanın karanlığı. Yazma ritüelinizi nasıl belirliyor Timur Soykan?

Ben yalın bir anlatımı esas alıyorum. Sadelik içinde kurgu ile derinleşen bir metnin başarılı olduğunu düşünüyorum. Hatta bence bu okura duyguyu aktarmak konusunda çok kilit bir önemde. Özellikle karakterle yoğunlaşıp onları mümkün olduğunca sahici ve idealize etmeden çizmeye çalışıyorum. Okuru kitap içine sokan da karakterleri yeterince tanıması oluyor. Bunun yolu da onu en iyi arkadaşından bile daha iyi tanıması. Sevmesi kesinlikle şart değil. Hatta kendisinden uzak hissetmesi bile bir avantaj oluyor. 

Gazeteciliğiniz romancılığınızı etkiliyor mu, nasıl etkiliyor?

Yirmi yaşından beri gazetecilik yapıyorum ve bu meslek benimle bütünleşmiş gibi. Bunun için polisiye yazarlığımın tamamını belirledi diyebilirim. Açıkçası; yaşamadığım için başka türlüsünün nasıl olduğunu da bilmiyorum. Biraz önce bahsettiğim gibi gazetecilik sayesinde bir polis soruşturmasının nasıl yapıldığını, suçluyu arama yöntemlerini, teknolojinin kullanımını biliyorum. Bu kitaplarıma gerçeklik katıyor. Aslında günümüz polisiyesinin en zorlu yanlarından biri de bu. Çünkü bu dönemde çok fazla yöntem var ve birini atlarsanız kitabınız inandırıcı olmaktan çıkar. Defalarca normal bir soruşturmada yapılacak ama benim atladığım bir durumu fark edip tekrar yazdığım oluyor. Aynı zamanda gazetecilik sayesinde bir polis soruşturmasında politik etkiyi defalarca gözlemledim. Bu da politik polisiye yazmak için bir avantaj. Ama dediğim gibi en önemlisi; bu meslek sayesinde hayatın hayal gücüne tanıklık etmek ve onun kurgusunu öğrenmek oldu. 

Polisiye roman yazmak için Türkiye oldukça uygun bir ülke, tarikat, siyaset, teşkilat örgütlenmesi içindeki gerçek “İblis” i nasıl bulacağız?

Türkiye’nin özellikle son on beş yılında; dünyadaki hayali komplo teorilerini aşacak gerçeklerle yüzleştik. AKP iktidarı, çok gizemli bir örgüte devleti teslim etti. Gerçekten Fetullahçılar, dünyada eşine az rastlanacak belki de hiç rastlanmayacak kadar gizlilik disiplininde bir yapıydı ve AKP ile ortaklıkları sonucunda devletin önemli bir kısmını ele geçirdiler. Şimdi başka tarikatlar aynı yöntem ve disiplinle devlette örgütleniyor. Yine bunun yolunu AKP iktidarı döşüyor ve bunun bedelini ödemiş ülke sessizce seyrediyor. Herkes kendi küçük çıkarları için pasif endişeli hayatlarına devam ediyor. Bu nedenle İblis hepimizin içinde, bu sessizliğin içinde. Buna karşı haykırmadan, örgütlenmeden, cesaret göstermeden bu karanlıktan çıkamayız. Laikliğe sahip çıkmadan cumhuriyeti yeniden demokratik, eşitlikçi ve özgür bir biçimde inşa etmek dışında bir seçenek yok. 

63 yaşındaki Polis Başmüfettişi Yusuf ile sorunlu bulunan delifişek Komiser Levent’in temposu düşmeyen hikâyesini okuyoruz İblis’i Öldür’de. Karakterleri yaratmanız zor olmamıştır ama bize biraz bahseder misiniz ?

Başmüfettiş Yusuf, mütedeyyin ve emektar bir polis müdürü. Yıllarca polis teşkilatında görev yapmış, kuralların içinde kalmış, politik iklimin hep suyuna gitmiş. Aslında bu onun ve ailesinin konforu. Politik kimliği de hep avantajı olmuş. Ama AKP ile Fetullahçıların kavgası darbeye uzanınca o suya sabuna dokunmaz hallerinin de bir faydası kalmamış, kızağa çekilmiş. Bunun hayal kırıklığını yaşıyor. Mutlu, huzurlu bir ailesi var. Ama sıcak yuvanın geçmişindeki karanlıkla yüzleşecekleri bir sınavın içine düşecekler. 

Levent ise Yusuf’un tam tersi bir karakter. Polis babası görev başındayken öldürülmüş, devletin çocuğu olarak büyümüş. Hayata dair öfkesiyle toplumun ve mesleğin kurallarına uymamış ve uymamak için direnmiş. Kendisinin yarattığı bir enkazda yaşıyor. 

Yusuf Müdür ve Levent’in zıtlığında hakikat ve adalet arayışına ilerliyor kitap.    

Polisiyede adaleti sağlamaya çalışan bir “yiğit” vardır her zaman ve biz buna çok ihtiyaç duyarız okuyucu olarak. Hepimizi aradığı hem hayatta hem edebiyatta adalet, mümkün olacak mı yoksa bir hayal mi?

Sadece polisiyede değil, gerçek hayatta böyle yiğitler her zaman oldu ve olacak. Adaleti, toplumsal yaşam için uydurulmuş bir kavram olarak düşünemeyiz. Adalet yoksunluğu çıldırtıcı bir duygudur. Geçmişte de adalet terazisi eşit çizgide durmuyordu ama maalesef tek adam rejiminde adalet sistemi çöktü. Önce yeni rejimin bir sopasına dönüştürüldü ve ardından yargı sistemi kirlendi, rüşvet batağına sürüklendi. Duruşma salonlarındaki ‘Adalet Mülkün Temelidir’ yazısı bir özdeyişten ibaret değil. Adaletin olmadığı yerde bir devletten söz etmek mümkün olmaz. Türkiye bu noktada.

Şimdilik siyasi güçle bu gerçek baskılanabiliyor. Ama gerçeği yok etmek o kadar kolay değil. ‘Gerçek yok edilemez’ sözü mistik bir inanç değil. Gerçeğin gücü tutarlı ve istikrarlı olmasından kaynaklanır. Siz onu yok saysanız bile, baskılasanız bile yeni sonuçlar doğurur ve bir yerden fışkırır. Yalanları çürütür.

Gerçeği savunma mücadelesi aynı zamanda bir adalet arayışıdır. Ben bu döneminde bir sonunun geleceğine inanıyorum. Yeniden bağımsız ve adil bir yargı sistemi inşa etmemiz gerekecek. Ben adaletin bir hayal olduğunu düşünmüyorum. 

İnsan, bunca kötülüğü gördüğü, yaşadığı, bulaştığı, kavramlarda kaybolduğu bu çağda iyiyi seçecek motivasyona nasıl sahip olur?

İnsanlık tarihi aynı zamanda kötülüğe, zorbalığa direniş tarihidir. Kadın hakları, emek, eşitlik, insan hakları mücadelesi büyük kazanımlar sağladı. Kapitalizm insanca yaşam için bunları hediye etmedi. Direnişle kazanıldı. İnsanın gerekirse kendi doğasıyla savaşarak doğruya, iyiye ulaşacağı bir bilinci ve birikimi var. Elbette bu yolda gerileyişler, demokratik değerlerden zaman zaman kopuşlar olacak. Ama daha eşit, adil ve özgür bir hayat örgütlenmeye devam edecek. 

Gazeteci, yazar Timur Soykan genç yazarlara ne söyler?

Cesaretli, inatçı ve özgür fikirli olmalarını tavsiye edebilirim. Hayata geniş bakabileceğiniz bir pencereniz olsun.  

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 35 times, 1 visit(s) today
Close