Yazar: 12:42 İnceleme

Yaşar Kemal ve Şiir

Yaşar Kemal, 6 Ekim 1923 tarihinde Adana’nın Hemite köyünde dünyaya gelmiştir. Doksan bir yaşına kadar aramızda olan Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015 tarihinde vefat etmiştir. Doğum tarihi ile ilgili Behçet Necatigil’in “Edebiyatımızda İsimler Sözlük”ünde Yaşar Kemal’in doğum tarihi 1922 olarak verilmiştir. (Necatigil Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınevi, İstanbul,1968.) (Meraklısı için açıklamamızı yapalım. Yaşar Kemal, nüfus cüzdanını ilkokulu bitirdikten sonra aldığını, kendi hesaplarına göre doğum tarihinin 1923 olduğunu ifade etmiştir. Bu tarihin de hatalı olabileceğini belirten yazar, köylülerin yayladan döndüklerinde doğduğunu, bunun da ekim ayına denk geldiğini söylemiştir.)

Yaşar Kemal, ortaokul sonda okulu bırakmıştır. Ardından, ırgat katipliği, inşaat kontrol memurluğu, öğretmen vekilliği, pamuk tarlalarında ırgatlık, bostan bekçiliği, havagazı şirketinde memurluk, amelebaşılık ve arzuhalcilik yapmıştır. (Necatigil Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, syf.296, Varlık Yayınevi, İstanbul, 1968.) Behçet Necatigil, Yaşar Kemal’in kırka yakın iş yaptığını söylemiştir. Sözünü ettiğimiz işlerin ve geri kalan işlerin, Yaşar Kemal’in edebî hayatına elbette yansıması olmuştur.

Köy yaşamını esas alan romanları başta olmak üzere Yaşar Kemal’in kendini bizce en iyi ifade ettiği tür: romandır. Romanlarının yanında, hikâyelerinde de köy yaşamının ve o yaşayışın getirdiği dinî-ahlaki motifler açığa çıkmaktadır. Edebî kişiliğinde, köy yaşamının işleyişi içerisinde Yaşar Kemal’in, din adamlarına bakışını, bu adamların var olan toplumu nasıl şekillendirdiğine dair fikirlerinin yansımasını ve batıl inançlara dair bilgilere de ulaşabiliyoruz.

Roman türündeki eserlerinin içerisinde yer alan motiflere genel olarak baktığımız zaman karşımıza sık tekrarlanan şu motifler çıkmaktadır: Melek, Allah, Kitap, Peygamber, Ahiret, Kader, İbadet, Din Adamları, Yöneten ve Yönetilenler, Yalan, İftira, Dedikodu, Rüşvet, Aile ve Akraba İlişkileri, Geçim Sıkıntısı, Yokluk ve Mitolojik Motifler.

Romanlarında ağalar, yönetenler, devlet memurları ve din adamları karşımıza ikiyüzlü insanlar olarak çıkmaktadır. Devlet memurları arasında doktorlar bile bu ikiyüzlü insanlar kafilesine dahil edilmiştir. Örneğin: “Doktor buraya beş yıl önce tayin edilmiş, Erzurumlu fıkara bir evin çocuğuydu. İstanbul’da medreselerde yatarak, artık yiyerek okumuş, kurda kuşa, tekmil yaratığa düşman kesilmiş. Kasabadaki tek doktordu ve her gün yüzlerce hastaya kinin iğnesi yapıyordu. Kasabada çıkan dedikoduya göre, kinin iğnesi doktora pahalı geldiğinden hastalara su enjekte ediyormuş. Ne ederse etsin doktor beş yıl içinde zengin oldu. Bir portakal bahçesi, yetişmiş, yetmiş beş dönüm, altı bin dönümlük bir çiftlik, Anavarza ovasında, iki de ev yaptırdı kendisine, büyük bahçeler ortasına.” (Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti, syf: 473.)

Asıl meselemiz olan şiirlerine gelmeden önce birkaç kelam etmeyi faydalı görmekteyiz. Yaşar Kemal, yurt içerisinde, üslûbuyla ve içeriği harmanlayışıyla ön plana çıktığı kadar yurt dışında da yadsınamayacak bir ilgiyle kucaklanmıştır. Handiyse, herkes tarafından romanları ile ön plana çıkartılan yazar, bizce şiir türünde de gerekli kıymeti görmelidir.

İlk şiirini on altı yaşındayken 1939’da Görüşler adlı dergide yayımlamıştır. Yaşar Kemal, 2010’da şiirlerini toplamadan önce şunları söylemiştir: “İlk şiirimi söyledim ya, kötü bir şiirdi, Adana’da çıkan bir dergide yayımladım, on altı yaşındaydım. Sonra şiirlerimi Türkiye’deki birçok dergide yayımladım. 1963’e kadar şiir yazmayı sürdürdüm. Daha da arada sırada yazıyorum. Çok da yazmak istiyorum. Belki de bir gün şiirlerimi, yenilerini de katarak kitap olarak çıkarabilirim.” (Yaşar Kemal 2004: 126) Sanatçının belirttiği ilk şiirin adı Seyhan’dır. Yaşar Kemal ilk şiirini kötü bir şiir olarak nitelemektedir. Nitekim bu yüzden de yayımladığı kitapta ona yer vermemiştir.

 Bunun yanında kitabında yer vermediği Halay, Işık gibi şiirleri de vardır. Onun yazdığı ilk şiirler, halk şiiri örnekleridir. Bu tarz şiirlerde Âşık Kemal mahlasını kullanır. Yaşar Kemal, 2010’da yayımladığı şiir kitabı Bugünlerde Bahar İndi’de bir eleme yaparak 41 tane şiire yer verir. Bunların en eskisi Nisan 1940’ta Görüşler’de yayınlanan Masal, en yenisi ise 1973’te yazılan Hannaya Şiirler ile Merhaba’dır. Burada yer verilen şiirlerin çoğu daha önce dergilerde yayımlanmış olmakla birlikte, ilk defa yayımlananlar da söz konusudur. 6 Mart 1955’te Vatan gazetesinde çıkan Benim İçin başlıklı şiirle aynı adı taşıyan ve ona çok benzeyen şiir, üç ayrı şiirden oluşan Hannaya Şiirler, Ulaş, Merhaba, Bu Gece ve Kırmızı Deynek daha önce yayımlanmamış şiirlerdir. Sanatçı yayımlanan çoğu şiirinde Kemal Sadık Göğceli ve Kemal Sadık imzalarını kullanır. Sadece Benim İçin başlıklı şiirde Yaşar Kemal imzası vardır. (TÜBAR-XXXIV-/ 2013-Güz / Yaşar Kemal’in Şiirlerine Genel Bir Bakış, s. 255)

Şiirlerinde ana tema üzerinde şekillenen yardımcı düşünceler, bizlere kusursuz bir uyum içerisinde verilmiştir. Şiirlerine konu olan kavramları kabataslak tasnifleyecek olursak karşımıza “Tabiat, Aşk, Sevgi, Sosyal-Siyasal Tenkitler, Yaşama Karşı Duyulan Sevinç ve Beraberinde Gelen Şaşkınlık Duygusu, Umut, Ölüm-Keder-Üzüntü-Bedbahtlık, İlk Gençlik Yılları, Anadolu (Çukurova), Hayaller, Özlem, Dem ve İnsan Tasvirleri” kavramları çıkmaktadır.

Şiirlerinde alışılmamış bağdaştırmalar karşımıza çıkmaktadır. Özellikle hasret duygusu ile birleşen tüm kavramlarda bu bağdaştırmalar bizleri, düşünmeye sürükler.

“Ümide düğümledim hasreti,
Duasız girdim yıla.
Ve dudaklarımda bir teviye
 Daüssıla, daüssıla…” (Yaşar Kemal 2010: 51)

İster istemez insan, ümit duygusuna düğümlenen bir hasreti zihninde canlandırmaya çalışır. Aslında burada, soyut olan duygular, düğüm ile somutlaştırılmıştır.

Güzelleme adlı şiirinde de alışılmamış bağdaştırmaların yanında karşımıza bir de teşhis sanatı ile çıkmıştır.

“Dokuduğun gülle işlenmiş gölgen
Umudunu iplik iplik eğirsen
İnce, taze bir sabahla gerinen
Çiğdem çiçekleri aşkına kundak” (Yaşar Kemal 2010: 30)

Öte yandan onun şiirinde en önemli unsurlardan biri de ahenktir. Bu ahenk, kimi zaman geleneksel yöntemden ayrılmadan sağlanmıştır kimi zamanda ise yinelemeler yoluyla  sağlanmıştır. Kırmızı Deynek’te “Ve ölüme ve zulüme

 Ve adamın adam öldürmesine karşı
Ve soyguna karşı,
Ve köleliğe karşı” (Yaşar Kemal 2010: 100) denilerek “ve” bağlacının yinelendiği görülür.

Oy Beni Beni adlı şiirde “gibi” edatı yinelenir:

“Aydınlık bir su gibi.
Bir kara orman gibi.” (Yaşar Kemal 2010: 32)

Aynı edat, Kapı’da da yinelenir. Sözcüklerin yinelenmesine de sık sık başvurulur. Örneğin Hannaya Şiirler 3’te “ışık” kelimesi yinelenir:

“Işık yağdı top top

 Işık yağdı ışık” (Yaşar Kemal 2010: 74)

Yinelemelerin yanında şiirlerinde gelenekselliğin unsuru olarak uyak ve redifler de ön planda yer almıştır.

“Sebep” şiirinde tam uyak ve redifin varlığı söz konusudur.

 ___________ petekler

 ___________ çiçekler (Yaşar Kemal 2010: 39) Görüldüğü üzere –ek’ler tam uyak, -ler’ler ise rediftir.

Bir diğer örnek olarak “Şikayet” başlıklı şiir verilebilir. Bu şiirin ikinci dörtlüğünün ilk iki dizesi şöyledir:

“Yollar menzilde kalıyor

Alçaldıkça alçalıyor;” ( Yaşar Kemal 2010: 52)

Bu dizelerde –al’lar tam uyak, -ıyor’lar rediftir. Eserde yer alan şiirlerin yarısına yakınında uyak ve redif söz konusudur. Bu da şairin uyak ve redifin sağladığı ahenkten yararlandığının göstergesi olarak verilebilir.

Şiirlerinde özellikle Çukurova’yı ele aldığında kullandığı dil: Yöresine ve yaşayışına kayan bir dildir. O dönemde şairler, İstanbul Türkçesi esaslı şiirlerini yazarken Yaşar Kemal’in, coğrafya söz konusu olduğunda farklı bir yönelim göstermesi ilgi çekicidir. Söylediklerimizin yanlış anlaşılma olasılığını da düşünerek yeniden belirtmek isteriz ki Yaşar Kemal, İstanbul Türkçesini kullanmamış değildir. Yalnızca coğrafyası söz konusu olduğunda değişen bir dilin varlığını yok saymamalıyız. Bu konuda, Yücel Kayıran bir yazısında şöyle bir fikir ileri sürmüştür: “Yaşar Kemal’in şiirleri, dönemin Türk şiirinden değil, araştırarak keşfedip derlediği Çukurova folklorunun dünya algısına dayanmaktadır. Bu şiirin, belirtmek gerekir ki, dil bakımından ayırıcı özelliği, Çukurova Türkçesiyle yazılmış olmasından kaynaklanmaktadır. ‘Çukurova’ derken kastettiğim, kuşkusuz Yaşar Kemal’in romanlarında sınırlarını çizdiği Çukurova; örneğin Ceyhan nehrinin doğduğu Toroslar’ın arkasındaki Hurman suyundan başlayarak, döküldüğü İskenderun Körfezi ile Adana arasındaki coğrafi bölge… Yaşama tarzı ile üretim ilişkilerinin, büyük toprak sahipleri tarafından belirlendiği bu coğrafyadır burası. Bununla birlikte, Karacaoğlan’ı, Dadaloğlu’nu, Dede Korkut’u, Yunus Emre’yi içselleştirilmesine dayalı bir kültür de bu yaşama tarzının dayanağını oluşturur. İşte, “Çukurova Türkçesi” ifadesiyle, bu hayat tarzındaki üretim ilişkilerinde varlığını sürdüren bu kültürün dilini kastediyorum. Bu noktada, söz konusu dönemde, Türk şiirinin, İstanbul Türkçesi üzerinden kurulmaya çalışıldığını hatırlatmak isterim. Bence, Ahmed Arif’in dili, nasıl İstanbul Türkçesine bir başkaldırı ise, Yaşar Kemal’in şiirleri ve bu şiirlerinin dayandığı dil de, İstanbul Türkçesine bir başkaldırıdır. Yaşar Kemal, sanki, şiirin, İstanbul Türkçesiyle yazılması gerektiğini savunan anlayışa karşı çıkarak, Çukurova Türkçesini öne çıkarmakta ve şiirini Çukurova Türkçesiyle yazmakta. ‘Hannaya Şiirler’, ‘Kırmızı Deynek’, ‘Kapı’, ‘Bu Gece’ şiirleri bu bağlamın en güçlü örneklerini oluşturuyor.” (Kayıran, 2010)

Türk edebiyatı içerisinde fikirleriyle ve öne çıkarmaya çalıştığı sorunlar ile takdiri içtenlikle hak eden Yaşar Kemal, tüm şiirlerini samimiyetle ve açık bir dil ile kaleme almıştır. Şiirlerinde, kimilerine göre yalın durumda olan sevgi-aşk duyguları, bize göre tekil bırakılmış değildir. Kaleme aldığı sevgi-aşk temalı şiirlerinde, o duygularının yanına, coğrafyasını, insanlarını, zorluklarını ve daha nicesini iliştirmeyi kendisine görev edinmiştir.

Visited 35 times, 1 visit(s) today
Close