Yazar: 19:19 Makale

Türk Filozof: Kemal Tahir

“Sorumluluğu ancak hür insan duyar, insan bu konuda kendi kendisini yaratıyor. Düşünme, dayanma, hayal etme gücümüz ne kadarsa o kadar insanız”[1]

Türk edebiyatının filozofu, edebiyatı tarihle harmanlayan Marksist sosyal bilimci Kemal Tahir. Toplumcu Gerçekçi anlayış içinde yer alan yazar, diğer yazarlardan daha farklı bir sol çizgide durmuştur. Yazarın solculuğu, milliyetçi ve Türkçü çizgilerle kesişmiştir.

Çocukluğu Milli Mücadele yıllarında geçmiş, Galatasaray Lisesi’ni annesinin ölümü üzerine yarım bırakmış ardından gazetecilik, memurluk, avukat kâtipliği yaparak geçimini sağlamıştır. Tüm toplumcular gibi hayatı omuzlarında taşımış, böylelikle toplumu analiz etme yeteneğini kazanmıştır. Orhan Kemal ve Yaşar Kemal de buna benzer bir hayattan beslenmişlerdir bu da zaten eserlerine yansımıştır.

Nazım’la Dostluğu

19 Mayıs 1938’de Yavuz Zırhlısı İsyanı Davası’nda Nazım’la on beş yıl hapse mahkûm edilir. Bu mahkûmiyetler toplumcular arasında bir kültür birlikteliği yaratmış, birbirlerini edebiyatla sanatla siyasetle beslemişlerdir. Yani o yılların Türkiye’sinde entelektüel bir hapishane ortamı varmış diyebiliriz. Kemal Tahir ile Nazım,  Çankırı’da beraberdirler ve birbirlerini fikirleriyle beslerler. İkisinin yakınlığı bir abi-kardeş, dost ilişkisidir. Nazım, Bursa Cezaevi’ne geçince mektuplaşmaları başlar, bu mektuplardan II. Dünya Savaşını, ülkedeki adaletsizlikleri, ekonomik sıkıntıları, eserleriyle ilgili yorumları okuruz; biz okurlar da bir devre tanıklık etmiş oluyoruz. Otobiyografik özellikler taşıyan Karılar Koğuşu’nda ana karakter Murat’ın odasında Nazım fotoğrafı ve masasının üzerinde yazılan mektuplar vardır. Mektuplarında şöyle bir cümle geçer:  “Sevgili Nazım Hikmet, Türklerin en vatanperver şairi…[2] Yine aynı eserde haksız bir idamdan bahseder Kemal Tahir, Nazım’a. “Hanım” isimli karakterin haksız idamına isyanını yine bir Nazım şiiriyle ifade eder.

Bir öyle şaşılası dünya ki burası
Balıklar kahve içerken
Çocuklar süt bulamıyor
İnsanları sözle besliyorlar
Domuzları patatesle…[3]

 Milli Mücadele ve Kemal Tahir

Kemal Tahir’in filozofluğu toplumun geçmişi ile geleceğini bir bütünlük içinde kavramaya ve kavratmaya çalışmasından kaynaklanmaktadır. Realizm, keskin bir yorum yeteneği, toplum ve tarih bilinci eserlerini birer fikir kitabına çevirmiştir. Yazar birinci olarak insanını tanır ikinci olarak da Osmanlıyı da Cumhuriyet Türkiye’sini de bilir, eleştirir, över. Bir kültür devamlılığını özellikle vurgular. Bu devamlılığın sol tarafından anlaşılmadığını ısrarla vurgular. Anadolu insanı için “Bütün cesurluğu, korkaklığı, doğruculuğu, palavracılığı, cimriliği, cömertliği, kabalığı, anlayışlı ve avanak halleriyle kendilerini geberesiyeciye seviyorum.” der. O Anadolu’yu  “Anadolu irfanı” safsatasından uzak tüm bağnazlığı, saflığıyla ve cesaretiyle yazmıştır. Bozkırdaki Çekirdek, Köyün Kamburu, Büyük Mal gibi kitaplarında bu yönünü görebiliriz. Köy Enstitülerinin neden devam edemeyeceğini sadece siyasi yönle değil Anadolu insanının karakteriyle de izah eder. Yıllarca eğitimden mahrum kalan Anadolu bu devrimi benimseyemez çünkü onun için devlet hâlâ Osmanlıdır. Hâlâ Cumhuriyeti benimseyemeyen köylüyü görürüz. “Bizim okuma neyimize oh yavrum, bizim neyimize? Köy kâtibi mi olacaksın, köy kâtibi olup muhtardan küfür mü yiyeceksin gece gündüz? Gel vazgeç oh yavrum! Rüşvetini versin baban, al kâğıdını geri… Eller bir verirse biz beş verelim! Adama tuzsuz yağ mı yedirir Osmanlı, avanak oğlum, seni alıp gitmeyince… Osmanlı düzencidir. Bedavayla yere çalar köylü kısmını…[4] Aynı zamanda köylü yeni düzene de güvenmemektedir. Cumhuriyet, eğitimi halktan başlatmak istemiş ve enstitüleri açmıştır. Ancak yazarın bir itirazı vardır: Devlet köylüyü tanımak yerine ona kendi doğrularını öğretmiştir. Halbuki köylü kılığıyla, ağasıyla, hocasıyla başka bir dünyadır. Yazarın da dediği gibi “Köylü efendimiz demekle köylünün gerçek durumunu görmezden gelmektir.” Çünkü köyde öğretmen güçlü değildir, aylık 20 lira alan öğretmen nasıl baş eder ağayla? Öğretmenin omzuna yüklenen yük çok ağırdır yani dengenin eşit olmadığını vurgular. Anadolu kurtulacaksa eğer daha güçlü hamlelere muhtaçtır. Onun eski yeni gerçeğini kabullenmemiz, gerçekçi olanın namuslu olmak kadar kıymetli olduğunu bilmemiz gerek. Tabii bu eleştireler sol çevrelerce çokça eleştirilmiş sağ çevrede büyük bir iştahla sahiplenilmiştir. Ancak sağ kaba bir ideoloji cephesinden değerlendirme yapmıştır. Halbuki yazar bir tarafın adamı olmak değil gerçeği yazmayı namusu kadar sahiplendiğinden yazmıştır. Ancak bir okur olarak eleştirilerinde haklı olmadığı yerler de olduğunu söyleyebilirim. Yıllarca ihmal edilen halk kısıtlı imkânlarla, küçük hamlelerle ayağa kaldırılmaya çalışılırken eleştiriler bunun önemsenmediğini düşündürmekte.

Toplumcular arasında Milli Mücadeleyi ele alan yazarlardandır. Aydının sorumluluk almasını ve halkın uyanışında var olmasını işlemiştir. Tarih yazarın âdeta bir tez konusudur, devamlı dönemlerle var olma serüvenimizi anlatır. Toplum-insan algısı üzerinden Marksizm’ini görebiliriz. Yani insan merkezli Marksizm’de,

1-İnsanlar ve nesneler çevreleriyle anlam kazanır.
2-Hem insan hem de insan bilinci tarihin ve toplumun ürünüdür.

Toplumu anlatmayan, rehber olmayan edebiyatı yararsız bulmuştur. Marksist düşüncede yazar toplumun rehberidir. “Aç bir dünyada edebiyat ne yapabilir, diyenlere açlığı gideremez ama insanlara neden aç olduklarını açlığı hangi güçlükle yenebileceklerini söyler[5] demiştir. Yazar bu yol göstericilik vazifesini tarih bilimiyle yapar. Devlet Ana, Kurt Kanunu, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Hür Şehrin Esir İnsanları eserlerinde insan bilincinin toplum ve tarihin ürünü olduğunu filozofça anlatır. Esir Şehrin İnsanları’nda Kamil Bey, Osmanlı’nın üzerine devrildiği aydın takımındadır. O, zengin değildir ancak zenginmiş gibi, hür değildir ama hür gibi yaşar. İnsanlar çevresiyle kıymetlenir. Kamil de  İstanbul’a –esir şehir- Adalet Sarayı’na girince, Üsküdar’daki babadan kalma evine taşınınca bir sona gelindiğini anlar. İhsan’la karşılaşması, bir askerin intiharı uyanışın başlangıcıdır. İşte insan çevresiyle var olur Kamil de rehber, önder oluşunu bu çevreye borçludur. “Bir vatan kaybetmek üzereyiz. Bu felakette öncelik bizim gibi yaşayanların büyük suçu vardır. Biz, bu toprakların nimetlerinden bol bol yararlanmışız! Sonra, bizi bolluk, sefahat içinde yaşatanlara bu uğurda asırlardır perişanlık çekenlere karşı vazifemizi yapamamışız.[6] Kamil ‘in bilinçlenmesi aslında toplum ve tarih şuuruyla başlar. Derken yine bir eleştiri gelir: “Herifler bizim gibi uyumamışlar,  paso çalışmışlar. Biz birbirimizi yerken onlar ilerlemişler. Bu da koca Tanrı’nın hikmeti! Bizim tabur imamına sordum: Dünyayı  Allah kefere tayfasına verdi ,bu yalan dünyayı, dedi; fenden yana olanlar yaşayacak, imandan yana  biz…[7] Yazar fazlasıyla gerçekçidir Anadolu kimdir, nasıl gelişir, aydın kimdir? bu soruların cevabını Marksist düşünceyle aramıştır.

Kemal Tahir toplumun gelişmesi, devrimlerin yol alması, tarihin kritik süreçlerinin doğru analizinde çok kafa yormuş; teoriler geliştirmiştir. Onun için devrimler ve gelişmek Batılılaşma değil muasır medeniyetler seviyesine getirmektir. Bunu da kendi kültüründen tarihinden yapmaktan yanadır. Yazara toplumcu edebiyatın tüm özelliklerini göstererek bir Türkiye tarihi yazmıştır.


[1] Kemal TAHİR, Kurt Kanunu, İthaki Yayınları, Temmuz 2022, s. 296.

[2] Kemal TAHİR, Karılar Koğuşu, Bilgi Yayınevi, İstanbul, Temmuz 1976, s. 93.

[3] Kemal TAHİR, a.g.e., s. 55.

[4] Kemal TAHİR, Bozkırdaki Çekirdek, İthaki Yayınları, İstanbul, Nisan 2022, s. 264.

[5] Köksal, Sümeyye Dinler, “Kemal Tahir’in Notları’na Yansıyan Roman Poetikası”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt. 27, Sayı. 1, s. 25-42.

[6] Kemal TAHİR, Esir Şehrin İnsanları, İthaki Yayınları, İstanbul, Ocak 2022, s. 289.

[7] Kemal TAHİR, a.g.e., s. 357.

Editör: Melike Kara

Ebru Çelik
Latest posts by Ebru Çelik (see all)
Visited 94 times, 1 visit(s) today
Close