Yazar: 22:00 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman

Titanik’e Bilet Almak İster Misiniz?

Kibrin en ihtişamlı sembolüne davetlisiniz. Titanik yeniden okyanusa açılıyor. Peki siz yüz yıl önce batmış olan bir gemiye binmeye cesaret edebilir misiniz?

Tanrı’nın bile batıramayacağı gemi olan Titanik, Murat Menteş’in kalemiyle yeniden karşımızda. Murat Menteş’in dördüncü romanı olan Antika Titanik, 2018 Eylül’de April Yayıncılık’tan çıkmıştı. Menteş’in romanları arasında yaşadığımız uzun bekleyişleri düşünürsek Antika Titanik neredeyse bir buçuk yıllık, epey yeni bir roman.

Yazarın her romanında karşılaştığımız olağanüstü olaylar hız kesmeden devam ediyor. Klişe ama gerçek; hem gülecek hem düşüneceksiniz, aynı anda. Belki biraz da bu yüzden seviyoruz Menteş’i, onun romanları mizahın felsefeyle buluşma noktası.

Peki, şimdi ne oluyor da diriliyor, yirminci asrın başlarında batan Titanik? Pardon Antika Titanik.

Eski çağlardan kalma anlamına gelen antika kelimesi mecazi olarak da tuhaf, sıra dışı, enteresan anlamına geliyor ve belki de yeryüzünün gördüğü en acayip geminin isminin yanına yakıştırılıyor. Tabii daha ismiyle okuyucuya merak salgılayan kitap, kapak tasarımıyla da göz ziyafeti sunuyor. Önce mide değil göz doyar düşüncesi bu sefer yemek için değil roman için kullanılıyor. Hakan Karataş’ın renk cümbüşü halindeki kapak tasarımı, okuru kitaba şiddetle davet ediyor. Lakin unutmamanız gereken bir şey var: Eğer elinizdeki bir Murat Menteş romanıysa her an beyin hücrelerinizi yakacak bir atom bombasına dönüşebilir. Ve bu inceleme de size kitap hakkında gayet iyi spoiler verebilir. Hadi atlayın. Limanda kalıp giden geminin ardından bakan kişi olmayın!

Titanik’in dört bacasından da kan püskürüyor!”

Neydi O Karakterin Adı?

Akla hayale sığmayacak olayların gerçekleştiği Murat Menteş romanlarının başlıca özelliklerinden biri, pek öyle sokakta karşılaşamayacağımız ya da üst kat komşumuz olamayacak tiplerin bu romanlarda kendilerine yer buluyor olması. E tabii böyle “değişik” insanların da bir yerlerde yaşıyor olması gerekiyor. İşte o yer Murat Menteş romanları. Huyu suyu değişik olan, her gün bir yerlerde göremediğimiz karakterlerin de elbet gündelik isimleri değil de kendilerine has isimleri olmalı. Murat Menteş’in kendine has tavrı da burada ortaya çıkıyor. Eksantrik karakterlere eksantrik isimler. Mesela felsefi lügatını aşkı için kullanan bir Felsefe Profesörü Refik Risk. Sesiyle kendine hayran bırakan, örgüt lideri Şifa Şavk. Hafızasını kaybetmiş bir şekilde Titanik’te uyanan Marco Montes. 2019 yılında Titanik’i yeniden inşa eden mafya lideri Igor Jaguar. Vampirlerin uzaktan akrabası sayılabilecek bir hekim Dr. Akula. Ve tabii ki Murat Menteş romanlarının müdavimi bir karakter Avni Vav nam-ı diğer Owen Wow. Belki bu kadar farklı özelliklere sahip karakterlerin bir araya gelmiş olması okurun ana hikâyeye bağlanması konusunda sıkıntı çıkarabilir ve bu durumda okuru belli bir miktarda yorabilir. Murat Menteş romanlarının sabır ve dikkatle okunması gerektiğini düşünmekteyim. Aksi takdirde zaten şatafatlı ve ağır bir dile sahip olan romanda birkaç sayfa sonra “neler oluyor burada!” derken kendinizi bulabilirsiniz. Sonuçta bir Murat Menteş romanı okuyorsunuz. Karakterleri hatırlamak da tanıdıktan sonra unutmak da pek kolay olmuyor. Ha aklınıza takıldı tabii, bu kadar değişik karakterin Titanik’te ne işi var. Dedik ya bu bir Murat Menteş romanı.

Ab-ı Hayat’ın Peşinde

İnsanoğlu yeryüzüne adım attığından beri tek bir emelin peşinde: Sonsuza kadar yaşamak. Ezelden beri, salya sümük geldiğimiz bu dünyada bir nefes daha almanın, bir gün daha fazla yaşamanın, doğacak olan bir güneşi daha görmenin hayallerini kuruyoruz. Dünya güzel yer de geldiğimizden beri onun güzelliklerine bakacağımıza, arzın merkezine nereden çivi çakılır onu araştırıyoruz. Günümüzden beş bin yıl önce yazılmış olan, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü sayılabilecek Gılgamış Destanı bile ölümsüzlüğü arayan bir hükümdarın öyküsü. Sanırım herkes anlamıştır artık, çünkü yazarımız da yazmış olduğu önceki eserlerde olduğu gibi yeniden gerçekleşmesi pek mümkün sayılamayacak olayların peşinden gidiyor. Bu kez Titanik’in içindeyiz ve insanoğlunun ezeli hasreti olan ölümsüzlüğün peşindeyiz.

Antika Titanik romanında, doğal yollarla asla ölmeyen “Turritopsis Nutricula” adlı denizanasından alınan hücreler insanlara enjekte ediliyor ve bu şekilde insanlığın ömrü uzatılmaya çalışılıyor. Tabii kovalanan ölümsüzlüğün peşinden de aşk, ihanet, insanlık sorgusu, cinayet hatta katliam gibi olaylar gırla geliyor. Romanın giriş bölümünde Tarantino filminin içine düştüğünüzü zannedeceğinize yemin edebilirim. Giriş bölümü kana ve vahşete fazlasıyla doyuruyor.

Hangimiz ölümsüz olmak, tahtların yıllar içinde değişen sahiplerini görmek, teknolojinin aptallıkla değil de zekâ ile birlikte yaratacağı yeniliklere şahit olmak ve izlediğimiz bütün o bilim-kurgu filmlerinin gerçekleştiği bir dünyada yaşamak istemeyiz ki? Bence hepimizin içten içe arzulayıp da elde edemeyeceği şey bu: Ab-ı hayattan içmek.

Murat Menteş, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda şöyle diyor: “50 seneye kadar ölüme çare bulunur muhtemelen. Biz de tabiri bağışlayın, ‘keriz gibi’, ölen son nesil olacağız.”

Epigraf İmparatorluğu

Bugüne kadar okuduğum yerli yabancı hiçbir kitapta Murat Menteş romanlarında karşılaştığım alıntılar kadar fazla alıntı görmemişimdir. Yazarın romanları bir epigraf cephaneliği. Başında, sonunda, ortasında, en beklemediğiniz yerlerde karşılaşabilirsiniz. Resmen başınızdan aşağı epigraf yağıyor ve bu epigraflar da romanın konusu gibi bayağı ilgi çekici. Fakat bu epigrafların hangilerinin bilinen birilerine ait olduğu hangilerinin ise Murat Menteş’e ve onun yarattığı hayali sanatçılara ait olduğu konusunda tereddüt yaşayabilirsiniz. Hatta kendinizi Google’da “sahiden böyle biri var mı?” diye araştırırken de bulabilirsiniz. Endişelenmeyin ve epigrafların tadını çıkarın. 

Felsefe mi Aşk mı?

Antika Titanik’in bir yanı Hegel’den, Marx’tan beslenen sonu gelmez felsefi düşüncelere sürüklerken bir yanı da Orhan Gencebay şarkılarındaki gibi iflahı olmayan bir aşkla baş başa bırakıyor okuru. Hayatın atomlarının manasızlığına iman etmiş karakterler, Titanik’in içinde kurtuluşu arıyor. Evet, kehanete göre asla batmayacak, teoride asla karaya varamayacak bir geminin içinde kurtuluşa doğru kürek çekiliyor. Peki, sahiden kurtuluş var mı? Bu kurtuluşa erişebilmek için düşüncelerimizin peşinden mi gitmeliyiz yoksa kalbimizin sesini mi dinlemeliyiz? Benliğimizi saran tonla saçmalıktan ebediyen kurtulabilir miyiz yoksa asıl kurtuluş benliğimizden kurtulmak mı? Bir de eğer bu kurtuluş varsa Titanik yeniden suya gömülmeden ona ulaşabilir miyiz?

Antika Titanik’te kimi kurtuluşu aşkın kollarında buluyor, kimi de ölümün pençesinde açık unutulmuş ölümsüzlük penceresinde. Menteş okurunu varoluşsal düşüncelerden insani çelişkilere sürüklüyor. Bu gemide hiç kimse masum değil ve herkes kendi kurtuluşuna ulaşabilmek için savaş veriyor. Fakat süre kısıtlı çünkü Titanik’in içindesiniz ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bazı şeyler hiç değişmemiş olabiliyor.

“Akıllı taklidi yapan deliler, medeni numarası çeken vahşiler ve namuslu ayağına yatan düzenbazlarız biz. Hepimiz!”

Bu Gemiyi Tanrı Bile Batıramaz!

Tanrı’nın bile batıramayacağı bir gemiye binersen Tanrı’ya inanır mısın? Bu gemiye binerek insanın demirine mi yoksa kaderin cilvesine mi iman etmiş olursun? Gemiyi batıran Tanrı mı yoksa insanın kibri mi? Peki Tanrı’ya inansak bile sahiden O’na iman ediyor muyuz?

Karakterleri üzerinden okurunu sorguya çekiyor Murat Menteş. Dilimizle Elhamdülillah Müslüman’ız ama bunu kalbimiz kabul ediyor mu yoksa söylediğimiz yalanlara alıştırdığımız dil, imandan bahsederken de bizden habersiz yalan mı söylüyor? İbadetlerimiz göstermelik mi yoksa inandığımız Tanrı’ya kalbimizde yer veriyor muyuz? Dünya’ya haddinden fazla mı kapıldık yoksa? Okyanus’un ortasında kaybolduk da bizi kurtarmaya gelen gemi Titanik mi?

Okuyup sayfayı çevirmek değil mesele. Okuduğumuz romanın orta yerinde, okyanusun göbeğinde durup kendimize sormak: Sahiden kurtulacağımıza inanıyor muyuz? Sahiden bizi kurtaracak bir güce inanıyor muyuz? Yoksa inanç diye adlandırdığımız düşünce sadece basit bir kavram mı bizim için? Var mı, yok mu? Var mıyız, yok muyuz? Ve önceden yok olmuş bir gemi yeniden var olabilir mi? İşte Murat Menteş’in bizi çekmeye çalıştığı yer burası. Titanik eğer dünyayı temsil ediyorsa biz bu dünyadan layığıyla geçip gidebilecek miyiz yoksa pragmatik kurtuluşumuz ağır mı basacak? Karar vermek ne kadar zor değil mi? Tıpkı Titanik’e binip binmemeye karar vermek gibi.

Aslında dünün, bugünün ve yarının insanlık sorunu tartışılıyor, battıktan yüz küsur yıl sonra yeniden inşa edilen Murat Menteş’in Titanik’inde: İnsan mıyız ve öyle kalabilecek miyiz?

“Sonsuzluktan hiçliğe can çekişerek ilerleyen tarumar göçmen kafilesinin derbeder, pejmürde, sakat üyeleriyiz.”

Hepimiz Aynı Gemideyiz Yoksa Değil Miyiz?

Titanik sadece bir gemi değil. Bir ülke, bir şehir hatta belki bir ev. Kurtuluşa erişebilmek için inşa edilmiş Nuh’un gemisi.

Batma olasılığı %99 olan bir gemiden kurtulmak, fakat hep birlikte kurtulmak mümkün mü? Önce kadınlar ve çocuklar mı filikalara bindirilecek yoksa zaten zenginlere satılmış filikalar daha gemi batmadan çoktan okyanusa yol almış mı olacak? Aşk, saygı, ölümsüzlük gibi çıkarcı, bireysel değerler uğruna okyanusu mu boylayacağız yoksa bir hayali gerçekleştirip el ele vererek kurtuluşa hep birlikte mi kavuşacağız?

Murat Menteş kurduğu hayali dünyadan bizim gerçekliğimize sesleniyor. Kulak ver sevgili okur. Birlikte yaşıyorsak birlikte kurtulmamız gerekiyor. Ölümsüzlük mümkünse bu hepimizin hakkı. 2019 yılında Titanik’i yeniden inşa etmiş bir bilim-kurgu romanı bize bağırıyor. “Sesimi duyan var mı?”

Roman Mı Yoksa Aforizma Mı?                                                                                       

Tabii romanın hikâyesinin dışındaki tartışma konusu da Murat Menteş romanlarının “aforizma edebiyatı”ndan ileri geçemediği yönünde. Ve bu eleştiriler Antika Titanik romanı için de geçerli.

Yazımızın başrolü olan Murat Menteş’in eserleri genellikle hızla ilerleyen, konuyu puzzle parçaları gibi dağıtan ve çözüme ulaşana kadar kurduğu cümleleri pek alışılmamış bir şekilde okuyucuya aktaran bir yazar. Bence zaten Murat Menteş’i Murat Menteş yapan da kendine has kurduğu dünyalar da alışılmışın dışında ilerleyen bir kurguya kendine özgü dilini yedirebilmek. Beklenmedik olana alışmanın her zaman zor olduğunu biliriz. Fakat özgün olabilmek de zaten beklenmedik olanı okuyucu karşısına çıkartmaya cesaret edebilmek değil midir?

İyisi mi siz okuyun da öyle karar verin fakat ilk defa bir Murat Menteş kitabı okuyacaksınız uyarmadı demeyin: Alışık olmadığınız bir kurgu ve bir dil ile karşı karşıya kalabilirsiniz.

Son Söz Ölüm Mü? 

22. Yüzyıldan yaşadığımız çağa roman yazması için gönderildiğine inandığım Murat Menteş, son romanı Antika Titanik ile ölüm, hayat, aşk, felsefe ve insan üzerine tonla soru işareti oluşturacak bir kitapla karşımızda. 21. Yüzyılda Titanik’e binmek herkese nasip olmaz sevgili okur. Henüz vakit varken bir bilet alın. Ve de bir Murat Menteş romanı okumadan gezegeni terk etmeyin!

Visited 10 times, 1 visit(s) today
Close