Yazar: 17:38 Biyografi, İnceleme

Sokağın Edebiyatla Tanışması: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Her insan biraz yansımalar taşıdığı ama illa da kendine has, hem herkes hem hiç kimse haliyle adeta atılıp anlam arayışına terk edildiği bu dünyadan devrini tamamlayarak ayrılıyor. Milyarlarla ölçülen yıl ve şu insan devri daiminin içinde çok az insan gizli arzu olan ölümsüzlüğe erişebiliyor. Doğum gibi ölümün de hem doğal hem mucize olduğu bu iki ara bir dere hayatta çok azları güzel eserlerle imzasını atıp geçiyor. Bu yazımızda azlar listesindeki Hüseyin Rahmi Gürpınar’a doğum gününde edebi kişiliğine kısa bir bakışla iyi ki doğdun diyeceğiz.

Hüseyin Rahmi Gürpınar 17 Ağustos 1864’ te İstanbul’da dünyaya gelir. Üç yaşına geldiği zaman annesini kaybedince babasının yanına Girit’e gönderilir. Babasının tekrar evlenmesi üzerine anneannesinin yanına dönen Hüseyin Rahmi, yazın hayatını hayli etkileyen yalı günlerinde eğitimini tamamlar. Girdiği mülkiyeyi rahatsızlığı nedeniyle yarım bırakmak zorunda kalan Hüseyin Rahmi çeşitli kalemlerde memurluk icra etse de bir süre sonra ekmeğini edebiyattan kazanmaya başlar. 

Hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet döneminde yazarlık yapan Hüseyin Rahmi bu geçiş döneminin iyi bir gözlemcisi olarak dönemin İstanbul’unu aşağıda daha detaylı değineceğimiz şekilde kaleme almıştır. İlk olarak 1887’de “Tercüman-ı Hakikat” gazetesinde yazan Hüseyin Rahmi “İkdam” ve “Sabah gazetelerinde yazmış, İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde Ahmet Rasim ile birlikte “Boşboğaz” ve “Gülâbbi” adli mizacına oldukça uygun olan mizah dergilerinde yazmıştır. Bunların dışında Millet, Vakit, Son Posta, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazetelerde de eserlerini neşretmiştir.

Servet-i Fünun Dönemi’nde eser veren Hüseyin Rahmi hiçbir edebi topluluğa dahil olmamış, Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek daha çok öğretici, üretken bir yol izlemiştir. Zola’nın Natüralizminden oldukça etkilenen Hüseyin Rahmi’nin eserlerinde güçlü bir gözlem, toplumsal bir deney görülür adeta. Çok küçük yaşlarında anneannesinin yanındaki yalı hayatı ona inanılmaz malzemeler sağlamıştır. İstanbul beyefendisi olarak büyütülen Hüseyin Rahmi incitmeden, kırmadan ironik, mizahi söz söyleme sanatında hayli ustadır. Eserlerinde akıl ve bilimin üstünlüğüne çokça vurgu yapan yazar, yarattığı karakterler üzerinden köksüz batıl inanışlar, hurafeler ile adeta alay etmiştir. Bunun dışında insan zayıflıklarını, tutkularını, kurnazlıkları, ahmaklıkları vb. gülümsetirken düşündüren bir ironi içinde bize sunmuştur.

(Efsuncu Baba, Gulyabani)

… Her eşyanın herhangi bir yere konulması sırasında gözetilecek uğurlar, uğursuzluklar vardır. Kulplu, köşeli şeyler hep kıbleye çevrilecek, maşa hiçbir vakit dikliğine konmayacak, tencereler, leğenler yüzüstü kapatılmayacak, odalarda, mutfakta eşyanın yerleştirilmesi öyle özel bir düzen ve kanuna tabidir ki her ne zaman bunun aksine hareket edilse evin efendisi buna göz yumanın başına kıyametleri koparır. Her işin dakika ve saniyesi ile günü, saati gözetilir. Bazen en acil işler uğurlu saatine denk gelememesinden dolayı haftalarca, aylarca ertelenir…

Efsuncu Baba

Eserlerinde İstanbul dışında hiçbir yeri anlatmayan yazar, İstanbul’un tüm kesimlerini, mükemmel bir gözlem ve güçlü bir kalemle anlatmıştır. Eserlerinde külhanbeyler, mahalle kadınları, zanaatkârlar, dindarlar, alimler, efsuncular vb. ve toplumun birçok etnik kesiminden insanı( Ermeni, Rum, Arap…) özellikle konuşma dilleri ile olduğu gibi aktarmıştır. Bu durum eserlerine etkileyicilik ve inandırıcılık katmıştır. Bununla birlikte öğreticiliği amaçlayan Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat gibi akışa  müdahale ettiği eserinde nazar boncuğu sayılabilecek küçük bir kusur oluşturmuştur. Eserleri mizahi bir şekilde başlayan yazar genellikle dramatik sonları yeğlemiştir. Eser boyunca oyun içinde oyun kurgusu ile diri tuttuğu merak, herkesi kendi söyleyiş özelliğine uygun konuşturan diyaloglar ve bazen Karagöz oyunu havası vererek komedi unsuru ortaya çıkaran birbirini yanlış anlama diyalogları ile eserlerini mizahi ve sürükleyici kılmıştır. Onun gözlem ve söyleyişindeki bu ustalık kaynaklara “sokağı edebiyata taşıyan adam” unvanı ile geçmiştir. 

…Efsuncu Baba ağır ağır yürüdü. Oda kapısından çıktı… Ermeniler bilinmez bir kuvvet karşısında sinmiş kabahatli iki çocuk gibi garip ürpertiler içinde aval aval birbirine bakakaldılar. Agop en pes sesiyle:

“Zo bu ne iştir?”

“Küçük dilimi yuttum…”

“Ben büyüğünü dolma gibi ısırdım…”

“Bu herif istediği vakit insan oloor. İstediğinde irüzgar oloor.”

“Sus ol. Belkim yine bunda yanımızdadır. Bize dinloor…”

“Keramet keramet derler idi de boş laf deyi ben inanmaz idim.”

“Ey şimdi inandın?”

“Zo sen inanmadın?”

“Fikrim dibime kaçtı…”

“Görmorsun? İşte bu adam evliyadır…”

“Evliya ola idi bizi melaik sanır idi hiç?”

Efsuncu Baba

Yazarın yine çokça yer verdiği bir konu da yanlış Batılılaşma, alafranga özentiliği sonucu düşülen gülünç durumlar olmuştur.  Bunu “Şık”, “Şıpsevdi” “Mürebbiye” gibi eserlerinde ayrıntılı şekilde görmekteyiz. Eserlerinden kendisinin de bilimle yakından ilgilendiğini, bu konularda derin araştırmalar yaptığını anladığımız yazar “Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç”, “Mürebbiye” gibi eserlerinde birçok alandaki ilmini yüklediği karakterler ile bize sezdirmektedir. Çeşitli ilimlere hakim olduğu gibi özellikle Fransızca olduğunu gördüğümüz bazı dillere de hakim olan Hüseyin Rahmi, Servet-i Fünun dilinin baskın olduğu o dönemde daha anlaşılır bir Türkçe ile yazmayı tercih etmiştir çünkü Hüseyin Rahmi döneminin edebiyat anlayışının aksine “ sanat toplum içindir” ilkesini benimsemiştir. 

 Onun devrini iyi değerlendiren hatta günümüze de ışık tutan gözlemini yansıttığı bir pasajıyla yazımızı bitirirken iyi ki vardın Hüseyin Rahmi Gürpınar diyoruz. Saygıyla…

…Her insanı hatta her toplumu hoşlandığı yemle avlarlar. Mesele böyle oltalara tutulmayacak kadar insanlığımızı terbiye edebilmektedir. Bilir misiniz etrafımızda Enveri tipine benzeyen ne kadar çok insan vardır. Bunlar berikinden daha tehlikelidir çünkü Enveri budalalığı ile ünlüydü. Ötekiler yaradılışça ona benzeyip de akıllı görünenlerdir. Üzerlerindeki yaldızı kazıyınca altından mükemmel birer Ebulfazl Enveri çıkar. İşte hep bizim, bütün insanların, felaketimizin temeli budur…

 Hiçbir millet ve hükümdarın vermediği, kendi kendine aldığı rütbelerin şereflerini doymak bilmez ruhu için hiçbir vakit yeterli göremedi. Yükselmek, bulutların üzerinde taht kurmak istiyordu…

 Henüz çoğumuz hayatın özünü anlayamayarak havada saadet, kuyu dibinde cennet arayan, birbirimizden keramet bekleyen, boş şeylere kapılan, vaatlere aldanan saf kimseleriz. Bu dünya henüz büyük komik Moliere çağından üç adım ileri gitmedi. Daima üstadın ebedi komedyaları tekrarlanıp duruyor. Yalnız sahnenin dekorları değişti. Tarzlar başkalaştı. İnsanın mayası hep o maya… Kötüler daha kurnazlaştı, birbirine zarar verme ilerledi, fenalık büyüdü…

Efsuncu Baba

Kaynaklar:

*Efsuncu Baba, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türkiye İş Bankası Yayınları, 6. Basım, sayfa 23.

**Efsuncu Baba, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türkiye İş Bankası Yayınları, 6. Basım, sayfa 49.

***Efsuncu Baba, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türkiye İş Bankası Yayınları, 6. Basım, sayfa 76-77.

Visited 21 times, 1 visit(s) today
Close