Yazar: 12:09 Makale

Nâzım Hikmet’in Şiir Anlayışı

Nâzım Hikmet Ran ya da Türkiye’den ayrıldıktan sonraki soyadı ile Nâzım Hikmet Borzecki.

Nâzım Hikmet, günümüzde her ne kadar aşk şiirleri ile sosyal medyada ve genel ağ adreslerinde yer almış/alıyor olsa da aslında bir ideolojinin şairidir. Onun şiir yazmasındaki yegâne amaçlardan biri olan ideolojisi, bir kenara atılarak, aşklarıyla ön plana çıkarılmıştır. Hatta bu aşkları sebebiyle dahi toplum tarafından aynı ideolojisinde olduğu gibi yargılanmıştır.

Bir şairi, yaşadığı dönem içerisinde: etkilendiği fikirler, kişiler ile çevre hususlarında anlamaya çalışmak diğer insanlara zor gelse de biz bu fikir alışverişimizde yargılamak yerine zor olanı: “Anlamaya Çalışmayı” amaçladık.

Şiir anlayışının oluşumunda epeyce madde sıralanabilir. Bu maddeler arasında bizce aile yaşantısı, yetiştiği ortam ve Celile Hanım (annesi) ile dedesi büyük bir etkiye sahiptir. Her şeyden önce hem o dönem hem de günümüz düşünüldüğünde aydın sayılan bir ailede doğmuş ve yetişmiş olan Hikmet, yokluk ve sefaleti manevi anlamda yaşamıştır. Duyguları, fikirleri ve gayeleri toplum içerisinde onu sefil bırakmıştır ve hatta yalnız…

Çocukluk yıllarından itibaren yazmaya başladığı şiirleri, ilerleyen süreçlerde Tanzimat ile başlayan dil, tür ve vezin gibi biçimsel ögeler konusunda görülen gelişmeleri, sanatın amacının ne olduğu sorusu etrafında biçimlenen şiirin işleviyle ilgili tartışmaların etki alanında olduğu kısımlara denk gelmiştir.

İlk şiirlerini, müterake devrinde vermiştir, işgal edilen İstanbul ve Anadolu’nun, bu işgale karşı duran yiğitlerinin sesini, dönemin mistik havasıyla birleştirerek işlemiştir. O dönem bu şiirleri beğenilmenin yanında endişe de uyandırmıştır.

Dönemin şiir anlayışına karşı konumlanarak, şiirin işlevi ve biçimi konularına verdiği yanıtlar ile fark yaratmıştır. Onun için yazılan şiirin bir amacı olmalıydı. Hatta bu şiir, insanları harekete geçirmeliydi. Şiirin işlevi ve biçimi sorularına verdiği yanıtlar Marksist ideoloji yaklaşımının fikirleridir. Şiir hayatı boyunca onun şiirinin işlevi hiç değişmemiştir fakat şiirinin biçimi farklılaşarak geliştirmiştir.

Komünizmin fikirlerini benimseyen Hikmet, “Putları Yıkıyoruz” kampanyasıyla önce Hamit sonra da Mehmet Emin’e hücum etmiştir. Çoşkun mizacıyla, hitâbetiyle makineyi yalnızca doğayı ve sistemi değiştimek için istememiştir. O da makine olmak istemiştir. Yani değiştiren, etkileyen, hareket eden birisi…

Nedim Gürsel, “Doğumunun Yüzüncü Yılında Dünya Şairi Nâzım Hikmet” adlı kitabında şairin şu sözlerini aktarmıştır: “Ben sanayinin yarattığı içtimaî hayattaki muayyen bir sınıfın şairiyim. O zümrenin dertlerini, acılarını ve ihtiyaçlarını anlatırım.” İşte bu sözler de onun şiirinin işlevinin ne olduğunun açıkça kanıtı olmuştur. Şiire bireysel dertleri değil; toplumsal sorunların çözümünü yüklemiştir. Onun için sanat, hayatı aksettiren bir saat misalidir.

Marksist fikirleri ve Lenin’in düşüncelerinden fazlasıyla etkilenmiştir. Yeni düşünceleri ile yazacağı şiirlere yeni bir şekil bulmak onun için bir görev haline gelmiştir.

İşte bu biçim arayışında, Rus şair Mayakovski’nin şiir biçiminden etkilenerek “Açların Gözbebekleri” adlı şiirini yazar. Buradaki “açlık” temi, işçi sınıfıyla ilintili bir biçimde işlenmiştir. Mayakovski, onun şiiri için gerekli olan hareketi şiirine verebilmiştir. Bu hareket: insanların hareketi ve kitlelerin tasviridir. Tekrarlanan harfler ile yapılan asonans ve aliterasyonlarla bizleri bu kitlelerin seslerini kulaklarımızda duymaya yöneltmiştir.

Fütürizm akımının yansımalarını, Marksist anlayışla birleştirerek mısralarında uzunlu kısalı bir biçem farklılığını ortaya çıkartmıştır. Harflerin bu şekilleri, dizilişlerin dalgalanmasıyla birleşerek kelimelerin etkisini ve yankısını arttırmıştır.

Hemen hemen tüm şiirlerinde simge ve mitlerin ileriye bakan yönünü kullanmıştır. Yaptığı tarihi ve mitsel göndermelerde, geçmişten beslenen fakat ileriye dönük fikirleri amaçlayan bir tavrı olmuştur.

Handiyse ömrünün sonuna dek şiirlerinde umudu görürürüz. Fakat bu umut zaman zaman kendini değersiz hisseden ve depresif bir ruh hali ile harmanlanır.

On bir ayrı davadan yargılanan Hikmet, hapiste geçirdiği yıllarda aşk duygusunun ona yaşattığı hislere tutunmuştur. Bu aşk, salt bir konu olarak şiirlerinde karşımıza çıkmamıştır. Bu aşk, ideoloji ile birleşmiştir. Örneğin: “5 Aralık 1945” başlıklı şiirinde, aşk ile birleşmiş ideoloji ile karşılaşırız. Korsan gemisinin batmasıyla aslında halk içerisinde emekçi konumunda olan sömürüyü hak etmediği halde sömürülen insanların varlığından bahseder. Bu insanların böyle bir düzen içerisinde olmasından derin bir üzüntü duyar. Bu sebeple düzenin yıkılmasını istediğini “batacaktır” sözüyle açıkça ifade eder. Son mısraında da tüm üzüntüsünü ve ideolojisini,  Piraye üzerinden büyük bir umuda çevirmiştir. Geleceğe olan inancını, yeni kurulacak olan toplumsal düzenin ve siyasal mücadelenin simgelerini Piraye üzerinden görmemizi sağlamıştır. Onun için öylesine lanet bir düzenin içerisinde yeni bir düzen aynı Piraye kadar saf ve temizdir.

Türkiye’de serbest nazmın ilk uygulayıcısı olan Hikmet, Çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerinden olmuştur. Türkiye’deki yaşamının çoğunu, fikirleri sebebiyle hapishanede geçirmiştir. Memleketinden ayrıldığında dahi

Memleketim, memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım
Son mintanım da sırtımda paralandı çoktan
Şile bezindendi

Sen şimdi yalnız saçımın akında
İnfarktında yüreğimin
Alnımın çizgilerindesin memleketim
Memleketim, memleketim…

mısraları ile hasretini dile getirmiştir. O memleketine hep uzaktan bakandır. Fiziken hapishanede yaşamasına rağmen fikirlerince o hep özgür olmanın bir yolunu bulmuştur.

Visited 75 times, 1 visit(s) today
Close