Yazar: 19:00 Öykü

Kırmızı Laylon Don

Meryem,  soğuktan morarmış, suyun içinde durmaktan buruşmuş elleriyle lifleri ayrılmış fanilayı kovanın içindeki sabunlu suda döndürüyor, sonra öfkesini alır gibi sıkarak taşları siliyordu. Dizlerinin üzerine çökmüştü. Gövdesi, ellerinin altındaki parçalanmış fanilayla birlikte siyah mozaik taşın üzerinde, bir aşağı bir yukarı gidip gelirken, dudaklarından ahenkle aynı ses çıkıyordu. Başını yuttuğu kelimenin arkasına eklediği anlaşılabilen tek kelime: sicelerdi. 

Mukaddes oturduğu sedirin üzerinde dizlerini dertop etmiş, üzerine de kitabını koymuştu. Kaçamak bakışlarla ara sıra annesine bakıyordu. Kadın senkronize şekilde “ıhh, ıhh, ıhh,” diyerek araya da “...siceler“i sıkıştırarak Mukaddes’e delici bakışlar atıyor, dudakları sürekli açılıp kapanıyordu.

Küçük kız babasını hiç tanımamıştı. Aynı köyün içerisinde babaannesi, amcası, kuzenleri beraber yaşıyorlardı. Annesi hep uzak dururdu kocasının ailesine. Mukaddes bir gün babaannesini yengesine ağlarken görmüştü, yaşlı kadın burnunu çeke çeke konuşuyordu. “On yıl geçti, kalp krizi dediler kapadılar. Gitti gencecik evladım, hem de gerdek gecesi, artık neler ettiyse çocuğuma. İlk geceden de hamile kalmış haspa, bari oğlan doğursaydı. Ben evladımı gâvur ellerindeki orospulardan koruyayım derken,  kahbee yedi başını oğlumun kahbeee!”

***

Meryem, daha otuzuna bile varmamış, siyah saçlı zayıf bir kadındı. Yüzünün ortasındaki kocaman ince uzun burnu, gözlerinin menekşe rengi solmuş çukurlarına kaçmıştı. İncecik  dudakları ara sıra mahalleye  gelen bohçacının çeyizlikleri getirdiği bez parçasının ağzı gibi büzülmüştü.

Ara sıra köylerine uğrayan bohçacı, Meryemlerin evinin önünde açardı bohçasını. Çıkının içinde Mukaddes’e göre inanılmaz güzellikte biraz naylon, biraz parlak ipeksi çakma gecelikler, donlar olurdu. Kız, kalabalığın içinde annesine çaktırmadan dokunurdu elinin altından kayarken bile içini gıcıklayan  bir avuç  açık seçik giysilere. “Abovv kim giyecek bunları? Götü başı meydanda kalır bunu giyenin,” derdi kendi kendine.

Annesi düşüncelerini okumuş gibi hırslanırdı küçük kıza çekiştirerek, söylenerek eve sokardı.

“Senin yaşın ne başın ne? Yürü git içeri beni kendine bulaştırma. ”

Kendisi naylon çamaşırlara hiç bakmadan bohçacıya, “Bunlar bize uymaz bacım,’ der, eliyle karşıdaki evi işaret ederek, “komşunun evlilik yaşında kızı var,  ona göster. Haydi selametle,”  diyerek kadını usulünce sepetlerdi.

Mukaddes en masum haliyle sokulurdu anasının yanına. 

“Ana kıız ne güzel şeylerdi onlar, yumuşak yumuşak. Kim giyecek ama?”

“Sen anlamazsın, zaten bir işe de yaramaz layyon laylon şeyler. Yazın giysen yanarsın, kışın giysen götün donar, anca gösteriş.”

“Sen giydin mi ki ana, hemen mi eskir?  Bir tane de bana alsak mı ana? Büyük geliyor senin diktiklerin, hem de kaba, baba donu gibi. He ana, nolur kız alsak ya bi dene.”

O zaman anası daha çok kızardı Mukaddes’e, dudakları tümden yok olur, kaşlarının ortasındaki çizgi saçlarına ta beyninin içine kadar uzanırdı. Öyle bir çatardı ki, korkudan dili tutulurdu Mukaddes’in.

***

Layyon don
Laylon don

Meryem elinde yer bezi yaptığı lime lime olmuş fanilayı çeşmenin altında temizledikten sonra silkeledi banyonun önündeki taşa serdi, ayaklarının altındaki bezin üzerinde sağa sola dönerek tabanlarını iyice temizledi.

Karyolaya uzandı, gözleri kapandı, Dışarıda davullar çalıyordu.  Meryem gelin oluyordu. Anası çeyizini düzmüş, bohçasını hazırlamış, laylon donlarını, geceliklerini de adettendir diyerek unutmamıştı elbet. Damat için de sakız gibi fanilaları donları dizmişti bohçasına.

O sıralar moda olmuştu bu çamaşırlar. Bohçacı karılar sırtlarına vurdukları kendilerinden büyük bohçalarıyla kapı kapı gezip satarlardı: parlak tüylü taşlı terlikleri, içini cıbıldak gösteren külotları, gecelikleri… Kızlar kıkırdar, analarının gözlerinin içine bakarlardı utanarak. Burası köylük yer, adamlar ne derdi bu çamaşırlara hiç bilemezlerdi. En masum halleriyle sorarlardı.

“Ana kız, sen bunları giydin mi ki?”

“Yok be, nerdeee!  Bizim zamanımızda yoktu bunlar.”

“Yaa,  giysen babam kızar mıydı ki?”

Analarının dudaklarının kenarında kalırdı gülümsemeleri.  Sesleri çıkmazdı.

“Adet olmuş şimdilerde, alalım çeyizine,  durumuna göre belki giyersin,” der, geçiştirirlerdi.

***

Meryem on sekizinde güzel bir gelin olmuş, al yazmasını başına örtmüş, kır bir ata binmiş, aşağı köydeki yeni evine doğru davul zurna eşliğinde yola çıkmıştı. Kocasını az tanımakla birlikte, adının Ömer olduğunu, ilkokuldan sonra amcası ile beraber liseyi bitirene kadar  Almanya’da yaşadığını, annesinin oralarda gavur olacak, gavur karıları gelin getirecek korkusuyla yalvar yakar memlekete çağırdığını; yakışıklı, boylu poslu olduğunu biliyordu.  Meryem’e sevdalı bakışı şimdilik yeterli gelmişti.

Gelinliğinin altına son anda fikir değiştirip giydiği laylon donu rahatsız ediyordu, dişini sıktı, bu gece önemli bir geceydi. Yatağın üzerinde ellerini kavuşturmuş otururken, kapının önünde bağırış çağrış yumruklarla attılar kocasını içeriye. Ömer odaya girince ayağa kalktı Meryem,  adam yanına geldi, içi titredi genç kızın. Ömer biraz da içmiş miydi ne? Ağzından gelen alkol kokusu heyecandan o vakte kadar bir lokma yemeyen Meryem’in midesini kaldırdı. Öğürmemek için kendini zor tuttu. Adam duvağını kaldırmak için ellerini uzattı, yüz görümlüğünü bile unutmuştu. Gelinliğinin fermuarını indirirken zaten ayakta zor duran adamın dudağının sağ tarafından akan salyayı gördü Meryem. Gözlerini kapattı.  Gelinliğin  hışırdayarak ayaklarının dibine düşmesiyle tamamen savunmasız hisseden genç kız gözlerini açarak Ömer’in gözlerinin içine baktı. Ömer onu kucaklasın, yatağa şefkatle götürsün istiyordu. Ömer, Meryem’in üzerindeki kırmızı küçücük dantelli naylon donu görünce şaşkınlık içerisinde bir kadının yüzüne,  bir kiloda baktı. Meryem utanç içerisinde kolları ile vücudunu, içini gösteren çamaşırın üzerinden edep yerini kapatmaya çalışıyordu.

Ömer uzun uzun kahkahalar atıyor, bir yandan da eliyle dizine vura vura, “Vay be, vay be,” diye söyleniyordu. “bak sen şu işe. Biliyor musun, benim geldiğim yerde bu donları orospular giyiyor. Anam da beni oradaki orospulara kaptırmamak için alelacele memlekete getirdi.”

Meryem utançtan ne yapacağını bilmez  halde banyoya koşmaya çalışıyordu. Ömer kolundan tuttuğu kadını hızla yatağa doğru fırlatmıştı. 

“Bak sen şu Allah’ın işine, ne güzel oldu böyle tam istediğim gibi.  Hem masum pozlarında hem de azıcık orospu ha? Tam benlik.”

Kadının gözyaşları sicim gibi akarken bir şeyler anlatmaya çalışsa da Ömer’in onu duymaya anlamaya hali yoktu Tepesine binen sarhoş taze kocasına direnecek gücü kalmamıştı, söylediklerinde de hiçbir şey anlamıyordu.  Gözyaşlarını akıtarak sessizce bu zulmün bitmesini bekliyordu.  Sonunda adam yana devrilerek horlamaya başladığında Meryem uzun süre yattığı yerden kımıldamadı. Vakit gece yarısını çoktan geçmiş, adam yüzükoyun yatmış gürültüyle horlamasına devam ediyordu. Meryem gözlerini kapattı, bacaklarının arasından adeta yırtılarak çıkarılan kırmızı naylon külot yatağın kenarında eline geldi. Doğruldu, gözlerini açtı, parmaklarının arasında ezdiği çamaşırı ağzı açık, gürültüyle horlayan adamın ağzına tepti. Ömer’in sesi pıt diye kesildi.

Meryem kalbindeki ve vücudundaki kırıklıklarla gözlerini açtığında gün doğmuş, güneş perdenin arasından eve girmek için sabırsızlanıyordu. Adam aynı şekilde sessizce yatıyordu. Meryem ona doğru başını uzattı, eliyle omuzuna şöyle bir dokundu ses yoktu, yavaşça sırt üstü devirdi o zaman gördü ağzının kenarındaki kırmızı laylon kilodu, ucundan tutup çekti, Ömer’in dudakları ayrık, soluksuz ve sessizdi. Adamın üzerini örterek banyoya girdi.

***

Meryem odasından çıktı, Mukaddes sedirin üzerinde uyuyakalmıştı, kızının üzerine bir battaniye örttükten sonra çamaşır dolabından çıkardığı tertemiz fanilanın üzerine serdiği kâğıtla don kalıbını çıkardı, kesti, katladı,  sonra dikmek üzere dikiş makinesinin yanına koydu. Elinde kalan fanila parçasını da katlayarak temizlik bezlerinin, sabunların arasına yerleştirdi. Mutfağa giderken ağzında aynı replik vardı: “Ermeyesiceler, gebermeyesiceler, laylon don giyemeyesiceler…”


Editör: Enes Yılmaz

Mahinur Çenetoğlu
Latest posts by Mahinur Çenetoğlu (see all)
Visited 45 times, 1 visit(s) today
Close