Yazar: 15:49 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman

Kadınlar Ülkesi Kitap İncelemesi

Gerçekte var olmayan bir idealin tasavvur edilmesiyle oluşan ütopya edebiyatı, ilk eserlerinden başlayıp bugüne gelen süreçte, oldukça geniş çaplı eserler verdi. Thomas More’un meşhur eseri “Ütopia” ile yaygın bir kullanım kazanan tür, zaman içinde bilimkurgu gibi farklı türlerle de harmanlandı.

Ütopya edebiyatı ekseriyetiyle bir siyasî, İçtimaî, iktisadî vesair kaygıyı dile getirmek ve ona dair en uygun çözümü idealize etmek adına kaleme alınır, bu politik-edebî metinler çoğu zaman büyük ölçekte kitleleri etkileme özelliğine de sahiptir.

İşte ütopya edebiyatının 20. yüzyıl mahsullerinin en başarılılarından biri olan “Herland” (Türkçe: Kadınlar Ülkesi), feminist düşüncenin tesirinin yoğun olarak hissedildiği, ataerkil düzenin getirdiği aksaklık ve eşitsizliklere karşı nüktedan bir yanıt niteliğinde.

Yazar Charlotte Perkins Gilman, aynı zamanda korku edebiyatının namlı eserlerinden “Sarı Duvar Kağıdı”nın da müellifi. Bu, pek kıymetli eserler kaleme almış feminist yazar, aktivist, sosyolog Gilman; edebiyat dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiştir.

Mary Wollstonecraft’le başlayıp bugüne değin süregelen, liberalizmden sosyalizme kadar farklı ideolojilerle ilişkili olan, çağdaş değerlendirmelere göre dalga dalga ilerleyen feminist düşüncenin edebiyat alanında bulduğu karşılıkların en güzellerinden olan bu eser, okura sakinlerinin sadece kadınlar olduğu bir ülkenin nasıl olacağına dair bir anlatı sunuyor.

Konu özetle; üç erkek araştırmacının Van, Terry ve Jeff’in –ki ana karakter Van’dır- yalnızca kadınların yaşadığı ve dünyaya karşı gizlenmiş bir medeniyetin peşine düşmesiyle başlamasıdır. Elbette ki çok geçmeden bu saklı medeniyeti bulan araştırmacılar, tahmin ettikleriyle hiç alakası olmayan bir uygarlıkla karşılaşırlar ki, karakterlerimiz en başta böyle bir yerin gerçek olabileceğine inanmaz, gerçek olsa bile –ataerkil güdüyle- kadınların vasat ve beceriksiz bir kabile düzeninde olacağını düşünmektedirler.

Terry kadınların onu reddedemeyeceğine inanan, tabiri caizse onları tavlayıp nihayetinde arzularını elde edebilen egosu yüksek maskülen bir karakter; Jeff ise onun tersine beyaz atlı prens misali, nazik ve kültürlü, kadın ruhundan anlayan bir beyefendi gibi gözüküyor. Ana karakter Van ise diğer iki karakterin arasında bir çizgide gidip gelen, kimi zaman sahte kimi zaman masumane tepkiler gösteren bir yapıdadır. Bu noktada belirtilebilir ki, karakterler toplumda bulunan erkek zihniyet ve tavırlarının adeta somutlaştırılmış halleridir. Bu yüzden okuyucu kitabı okurken aslında yazılanların ne kadar gerçeğin içinden alındığını görecektir.

Araştırmacılar karşılarında ilkel bir kabile düzeni bulmayı beklerken, bilakis sanattan teknolojiye pek çok alanda gelişmiş bir medeniyetle karşılaşırlar. İlk temaslarını iyi kurmayı beceremeyen karakterler, Kadınlar Ülkesi’nde alıkonulur. Tabii bu bir esaret, kölelik hâli değildir, aksine sanki orada misafirlermiş gibi geniş odalar, büyük ziyafetler, yoğun eğitimlerle bakılırlar. Kadınların maksadı dış dünyadan gelen bu cinsle iletişim kurmak, onların dünyasını öğrenebilmektir.

Kurdukları medeniyeti kendilerine özgün bir hale getirmiş ve kusursuz bir şekilde sürekliğini sağlayan kadınlar, erkek cinsinden bu karakterlerimizin gelmesiyle hayretler içinde kalırlar. Hikâye akışında sık sık gerçek dünya ve Kadınlar Ülkesi arasındaki mukayeseli sohbetler; araştırmacılarımızın geldiği asıl dünyadaki cinsiyet eşitsizliği, toplumsal bozukluklar ve diğer türlü sorunları gün yüzüne çıkarır. Tabii belirtmek gerekir ki yazarın ele aldığı konular ekseriyetle yazıldığı döneme göredir fakat yine belirtilmelidir ki maalesef bazı sorunlar hala çözülememiştir.

Okur; hayvan hakları, ahlâk, annelik, toplumsal cinsiyet, eğitim, görev bilinci derken eserin değindiği konuların genişliğine bakınca aslında ne kadar kısa olduğuna hayret ediyor. Bittikten sonra insanı “Acaba devam kitabı var mı?” sorusuyla araştırma gayretin sürükleyen eser, üzülerek belirtiyoruz ki tek kitap ve tadı damağınızda kalıyor.

Bugün dahi okunduğunda kesinlikle değer yargılarımızın esasının ne olduğunu bizlere sorgulatacak bu eseri kesinlikle her okura tavsiye ediyoruz. Nitekim kadın haklarının edimleri kadar söylemleri de önem arz etmektedir ve bu durumda yalnızca fikrî ve felsefî eserlerin okunması değil, edebî eserlerin de değerlendirilmesi gerekmektedir.

Oğuzcan Acar
Latest posts by Oğuzcan Acar (see all)
Visited 32 times, 1 visit(s) today
Close