Gece, görevini ifa etmeye hazır bir emir eri gibi, gizlenenleri meçhul bırakmak için örtüsünü sermişti. Ay var olmakla olmamak arasındaki kararsızlık haliyle silikleşmiş, bulutlar onu perdelemek için önünde kol kola dizilmişti. Havanın kasvetli muhtevası resmen içime tesir ediyor, bu gecenin sabah ereceğinden bir türlü emin olamıyordum.

Vakit ilerledikçe bedenim direncini kaybediyor, mecburî bir uyku ile uyanıklık arası hale geçiyordum. İçimde bir sıkıntı vardı, belli belirsiz bir tedirginlik. Kendimi bir türlü yatmaya ikna edemiyordum, ışığın ve bilincimin açık olması bende bir güven duygusu yaratıyordu. Nedenini bir türlü anlayamadığım ürperti duygusu yeterince güçlü olmayacak ki dayanamayıp yatmaya meyil ettim.

Işıkları kapattığım ilk an ensemde bir soğukluk hissettim, ardından topuklarımdan tüm bedenime yayılan bir titreme hali. Önemsemedim. Yatağıma geçip üzerimi örttüm fakat kapının açık olması beni rahatsız etti. Kalktım ve kapıyı kapattım. Ardından yatağıma geri döndüm. Bu basit eylem anlamsız bir şekilde nefesimi kesikleştirecek derecede yormuştu beni.

Birkaç derin nefes sonrasında gözlerimi kapadım. Uyku bir sevgili kadar sıcak bir şekilde beni kucaklıyor fakat hırlayan bir sokak köpeği gibi de tedirgin ediyordu. Zihnim bu karmaşık halden yorgun düşüyor, bilincim yavaşça kapanıyordu. Üzerimdeki sersemliği atmam mümkün değildi ve yine aynı şekilde kendimi düşler âleminin akıntısına da bırakamıyordum.

Belirsiz ve takatsiz bir hal içindeydim, zaten ne olduysa o zaman oldu. Birden üzerime bir ağırlık çöktü. Sanki ipekten bir nevresimin yerine, çelikten bir plakanın altına girmiştim. Hareket edemiyordum. Düşüncelerim iyice bulanıklaşmıştı. Göğüs kafesimde artan baskı yüzünden nefes alamıyordum. Nefes alamadığımdan gözlerim kararıyordu. O sırada hissettim. Tamamı ile bir seziydi. Odada benden başka biri vardı. Yaşadığım basit bir kâbus değildi. Bunu bana biri yapıyordu.

Neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken ani bir ses duydum. Yüreğim sanki göğsümü delecek gibi çarpıyordu. Hırlama, kükreme, çığlık karışımı bu dehşet sesi beni kendime getirdi. Bilincim açılmıştı; fakat hala hareket edemiyordum. Gelen şey her ne idiyse üzerimdeki örtüyü çekiştirmeye başladı. Bağırmaya çalıştım. Sesim çıkmıyordu. Çığlıklar attım fakat kendim bile duyamadım. Sanki bir bataklıktaydım ve mücadele ettikçe o şey tarafından boğuluyordum.

Kendimi kurtarmaya çalışırken karşımdaki görüntünün dehşetiyle debelenmeyi bıraktım. Gözlerim duvara çarptığında onu gördüm. Bir gölgeydi fakat canlıydı. İnsan olmadığı aşikârdı. Hem cismi vardı hem de ruhanî bir formdaydı. Korkudan bayılmak üzereyken hemen yanında iki varlık daha belirdi. İçimdeki terör duygusu beni hareketsiz kılmıştı. Neler olacağını çaresizce izliyordum. Kimi zaman somutlaşan kimi zamansa kaybolan görüntüler, mide bulandırıcı, tiksindirici bir yapıya sahipti. Cisimleştikleri zaman onların çürümüş derilerini, kurtlanmış yüzlerini, parçalanmış etlerini görebiliyordum.

Neden sonra bu üç habis ruh arasında kıyasıya bir dövüş başladı. Birbirlerine acımasızca saldırıyorlar, karşılarındakini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Nihayet bu amansız mücadele bittiğinde ilk gelmiş olan diğer ikisinin karşısında muzaffer olmuştu. Yenilgiye uğramış varlıkların bedenlerinden sızan kükürt kokusu beni neredeyse kusturacaktı. İlk gelen ayaklarının altına aldığı cesetlerin derilerini parçalayıp kanlı tırnaklarını bana doğru uzattı. Duvardan kan lekeleri damlıyordu. Burnumu sızlatan bir koku vardı, ölümün kokusu. Sıra bana gelmişti. Öleceğimden emindim.

Kendimi koruma ve hayatta kalma güdüsüyle çığlık atmaya başladım. Boğazım yırtılana, ciğerlerim patlayana kadar bağıracaktım. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ölüm usul adımlarla üzerime geliyordu. Gölgenin büyücek tırnakları demir gibiydi. Onları bedenimin muhtelif yerlerine saplıyor ve kopardığı et parçalarını afiyetle yiyordu. Parmaklarının değdiği yerlerde etim yeşil-mor bir çürük rengine bürünüyordu. Takatim kalmamıştı. Ölmek için yalvarıyordum. Acı dayanılmaz bir seviyedeydi. Bir an sonra kendimi yerde buldum. Avazım çıktığı kadar bağırmaya devam ettim. Yerleri yumrukladım. Hemen fırlayıp ışığı yaktım. Neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Belki de bir kâbustu. Yavaşça sakinleştim ve kendime geldim. Artık bilincim yerindeydi ve muhakeme yeteneğim geri gelmişti. Bir karabasan, bir kâbus, her ne idiyse gerçek değildi. Olamazdı. Yatağın ucuna oturdum ve tüm odayı baştan ayağa gözden geçirdim. Hiçbir şey göremedim, tamamıyla yalnızdım yahut öyle sanıyordum. İçimdeki bir his beni karşı konulmaz bir biçimde arkama bakmaya zorluyordu…

Oğuzcan Acar
Latest posts by Oğuzcan Acar (see all)
Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close