Yazar: 20:47 Öykü

Aypare

Benim adım Aypare. Evde doğmuşum. Annem, pencerenin hafif aralanan tülünden görmüş o gece dolunayı. Öyle parlak öyle güzelmiş ki gören gözünü ayıramazmış. İçini deşen sancı her vurduğunda yavrum ay parçası gibi olsun diye dua etmiş. Ben de kız olunca Aypare demiş ismime. Dedem, rahmetli annesi Ayşe’nin ismini koymadı diye üç ay konuşmamış annemle. O güne kadar saygıda kusuru bilmeyen annemin umurunda olmamış kimin ne dediği. Sonraları ezberlediğim bu hikayeyi her anlatışında, “İnsan ana olunca az delleniyo,” derdi keyiflendiğini açıkça belli ederek. Ben annemin ilk başkaldırışıydım. İlk sesi. Anneme ses olan varlığım bende haykırış olacak sanırdım.

Benim adım Aypare. Parlak okul yıllarından ışık hızıyla nişan bohçası hazırlıklarına geçen çok aşık bir ay parçasıyım. Aşık olduğu adamdan başka herkese kör, sağır ve belki biraz da öfkeli cesur bir ateş topuyum. Bildiğimi okumanın beni yetişkin biri yapacağını sandığım yaşlardayım. Annemin sayemde yükseltmesiyle övünç duyduğum sesinden utanıyorum ve duymazdan geliyorum. İnsan, yalnızca istediklerini duymak ve görmek konusunda eline su dökülmez bir ustadır. Bunu sonra anlıyorum.

Benim adım Aypare. Karnından sıpası, sırtından sopası eksik edilmeyen bir ay parçasıyım şimdilerde. Dört çocuğum var. Ölçüp biçmedim ama her çocuktan sonra az delleniyorsa anne dediğin, ben bu delilik müessesinden karnı tok ayrılan bir müşteri sayılırım. Hali hazırda bir kırılmış dişim, sekiz izmarit yanığım, sırtımda iyileşmesine imkan verilmeyen morluklarım ve hayvan ısırığına benzer izlerle kaplı göğüslerim var. Vücudumda aşık olduğum adamdan izler taşıyorum, her kadına nasip olmaz.

Benim adım Aypare. Kocasına çocuk yaşta aşık olmuş bir ay parçasıyım. Kendini sevdirmeye adamış istikrarlı bir kadınım. Çaresi olmayan iki derdin sahibiyim. Sevilmemenin ve ölümlülüğün. Bir gün sevileceğime inansam ölümü dert etmezdim. Genç yaşın kendine has bir aymazlığı oluyor. Benim aymazlığım sevileceğime inanmak oldu. Her gün dört çeşit yemek yaparsam, kapıyı her açışımda kocam gurbetten dönmüş gibi sevinirsem, aslanlar gibi üç-dört çocuk doğurursam, o çocukları yakaları kolalı önlüklerle, pırıl pırıl saçlarla okula gönderirsem, her işin üstesinden gelir hiç şikayet etmezsem, kocama gereğince kadınlık edersem, yaparsam, edersem, gidersem, gelirsem… Asla yetmedi. Yapmam gerekenler çığ gibi büyüyüp beni ezdi. En sonunda ben de kendimi sevmekten vazgeçtim.

Benim adım Aypare. Evinin hizmetçisi, çocuklarının anası, kocasının kölesi bir ay parçasıyım. Annemin yüksek sesini bastıran kuru bir gürültüyüm. Değiştiremediğim, karşı çıkamadığım, çıksam da sesimi duyuramadığım çürümüş, çarpık ve rezil her şey için bir öfke edinip, koca bir mutsuzluk yumağı yutuyorum üç öğün. Kendime verecek hiçbir şeyim kalmadı. Vicdanımı temize çıkaracak bir yol bulamadım, yas tutmaktan başka.

Benim adım Aypare. Bin yıl gibi bir zaman, bir göz kırpışı kadar hızla ilerlemiş gibi. Daha dün bir dinozor kapımızın önünden geçmiş, çağlar bir günde açılıp kapanmış, zaman kendi içinde eğilmiş ve hatta bükülmüş gibi. Hiç anlamıyorum her şey nasıl bu kadar geç ama bir anda idrak edilebilir hale gelir. Ne zaman oldu bu, dün mü? Beş yıl önce mi? Az anlamakla çok sevmenin mütekabiliyet gösterdiği yaşlar, bağışıklığı düşmüş çelimsiz bir vücut gibi her kötülüğe açıkmış. İçine düşen her kurt iştahla karnını doyururken o küçük bedeni uyuşturur, kör edermiş. Ah ay parçası. Kendime merhamet göstereceğim günleri de göresim varmış.

Benim adım Aypare. Sevilmek için uygun koşulların sağlanmasını reddeden bir ay parçasıyım, ne zaman olduğunu bilmediğim bir tarihten beri. Bu idrak ve dönüşüm ağrılı oldu. Olsun varsın. Her dönüşüm böyle acılı mıdır? Bir kelebek kozasından çıkarken ne hissediyordur? Ne kadar zorlu olursa olsun, bir ömür kabullenilmiş bir hastalığın ağrısını çekmektense bir avazda dünyanın acısını çekmeyi tercih ediyorum. Nur topu gibi bir “kendim” doğuyor sonra avuçlarıma.

Artık annemin yükselen sesine eşlikçiyim. İçimde ağzıma kadar dolan sevgiyi cömertçe dağıtmaktan çekinmeyen bir hayırseverim. Kimseye ait değilim. Sıfatlardan bağımsız yalnızca insanım ve her canlı gibi, her canlı kadar sevilmeyi hak ediyorum. Ölümlülükle sorunum kalmadı.

Kocasına duyduğu korkunç bağlılık ve yetersizliği sevgi zanneden o küçük kıza şefkat duyuyorum. Başkasının elinde sandığım merhemi kendi cebimde buluyorum. Yorgun olduğumda yemek yapmıyor, gücümü aşan yüklerin altına girmiyorum. Kimseye kapıyı güler yüzle açmak mecburiyetinde hissetmiyorum, kendimi bazen de kötü hissedebilme hakkımı kimselere vermiyorum. Sevginin, anlamak ve anlaşılmaktan geçtiğini biliyorum. Güneş olup doğuyor, çiçek olup açıyor, yağmur olup yağıyor, her gün kalan hayatımın ilk gününe uyanıyor, susmuyor ve korkmuyorum.

Benim adım Aypare. Pırıl pırıl bir dolunay gecesi dünyaya gelmiş bir ay parçasıyım…

Visited 18 times, 1 visit(s) today
Close