Sinekli Bakkal romanında, çatışma unsurlarının devrimci aydınlar, saray ve çevresindeki yöneticiler, halk ve Doğu ile Batı’ya ait unsurlar etrafında şekillendiğini ifade edebiliriz. Bu çatışmalar: Hilmi ve arkadaşları, Selim Paşa, Sinekli Bakkal, Peregrini, Rabia ve Vehbi Dede üzerinden verilmiştir.
Hilmi’nin odasındaki toplantılar ve yapılan konuşmalar devrimci aydınları temsil etmektedir. Hilmi, okuyan, araştıran ve mukayese kabiliyetine sahip olan bir gençtir. Çoğu defa babası ile fikirlerinin çatıştığını görürüz. Bu zıtlık, Hilmi’nin, Jön Türkler içerisinde oluşundan kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, fikir hayatında ve yaşamak istediği hayatta Jön Türk tesiri, etrafında şekillenmiştir. Fakat babası Selim Paşa ise, oğlunun dile getirdiği görüşlere karşı, oldukça katı ve geleneğe daha yatkın olan düşünceleri ile oğluna zıt fikirler ile karşılık vermiştir. Hilmi Bey’in ve Selim Paşa’nın diyaloglarından ve monologlarından, devrimci aydınlar ile saray yöneticileri ve çevresinin çatışmasını ortaya çıkarabiliriz.
Sabiha Hanım’ın düşünceleri, üzerinden baba ve oğulun birbirleriyle olan zıtlıklarının sinyalleri verilmiştir. “Onu arada üzen, düşündüren şey, oğlu Hilmi ile kocası Selim Paşa arasındaki fikir tezadı…” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s.45)
Ardından Hilmi Bey’i sohbet ederken, Garb’ın müziğinden ve fen bilimlerinden sözü açarak, Doğu’nun tembel oluşundan, kadınların kafasızlığından ve üst düzey yöneticilerin zevk düşkünlüğünden bahşetmiştir. Ayrıca Frenk kadınları ile Türk kadınları da karşılaştırılmıştır. Bu sohbet aracılığı ile, Doğu ve Batı arasındaki farklar ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bahsettiğimiz sohbet şu şekildedir: “Garb’ı Garb yapan musikileri… Onlarda hayat var, fen var…
-Bizimkinin ne kusuru var?
-Halkın tembelliği, uyuşturucu kanaati, yüksek sınıfların boş ve düşük bir sefahate dalmaları hep bu bizim inleyen, ağlayan musikimizin tesirinden. Kadınlarımızın kafasızlığı, zilleti…
-Kadınları bu bahse sokma. Bizimkiler herhalde Frenk karılarından daha edepli, daha hanım… Onların erkeğinde de, karısında da ben, yüzsüzlükten, açgözlülükten başka bir şey görmedim.” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 61)
Hilmi ve babası üzerinden devrimci aydınlar ile yozlaşmış saray yöneticilerinin çatışmalarının yanında saray ve çevresi ile halk da bir çatışma unsuru oluşturmuştur. Sinekli Bakkal mahallesi, gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk sınıfını ve bu sınıfların amaçlarını belli değerleri yansıtarak, temsil etmiştir. Saray ve çevresi ise, Selim Paşa, Nejad Bey ve Zati Bey ile verilmiştir. İkisi birleşerek ortaya bir çatışma daha doğurmuşlardır. Bu çatışmaları şu şekilde örnekleyebiliriz: “Bizim sokaktakilerin bazılarının ne kadar fukara olduklarını bilseniz pek harikulade bulmazsınız, Efendim. Mesela eskici Fehmi Efendi. On iki saat çalışır. Gözlerine zavallı iki gözlük üst üste takar. Bazı geceleri bile dükkândadır. Dört kızı var, karısı var. Hepsi bir buçuk odada yatar, kalkarlar. Bununla beraber her gün kursaklarına sıcak yemek girmez. Ekmeklerine katık bile bulamadıkları günler vardır.” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s.303)
“Efendi için halk, keşfedilmemiş bir dünyayı, hakikî hayat dünyası; Rakım için saray sadece bir masal, fakat harikulade bir masal.” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s.307)
Bir diğer konu ise Doğu kültürünü benimseyen fakat sonrasında Batı kaynaklarına yönelen kişilerin evleri, sohbetleri ve yaşamları üzerinden bir çatışma ortaya çıkmasıdır. Bu çatışmaya örnek olarak; “Fakat onlar da babaları gibi yerli olan her şeye dudak büküyorlar, anneleri alaturka bir şarkı söylese kulaklarını tıkayıp gülerek kaçıyorlardı” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 284), “Çocuk onun zihninde ders verdiği alafranga, zengin kız çocuklarıyla derhal bir mukayese uyandırmıştı. Onların hepsi Avrupa çocuklarının saman kâğıdı kopyası gibi idiler; halbuki bu kız arkasındaki üç sıkı kumral örgüsüyle, açık yüzüyle nohudi yemenisiyle İstanbul şehrinin medeniyetinin, harsının asırlar süren tekâmülünün vücuda getirdiği yerli bir örnek!” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 79), “Gelibolu’daki tangır tangır boş, eğreti eşyalı evden çok başka bir evdi. Her yer sarı yaldızlı endam aynaları, konsollar ve masalarla dolu… Nerede Selim Paşa’nın sadeliğe, genişliğe, ışığa istinat eden, dürüşt zevkli evi!” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 188) cümlelerini örnek olarak gösterebiliriz.
Piyanist Peregrini ve Vehbi Dede üzerinden ise din konusunda çatışma unsurları gösterilmiştir. Vehbi Dede Doğu’nun gerçek, olgun ve samimi din anlayışını yansıtırken, Peregrini Batı kültürü ve dini anlayışı içerisinde bir çıkmaza giren ve sonrasında İstanbul’a göçen, herhangi bir dine bağlanmayı istemeyen bir yabancı olarak verilmiştir. Fikirleri tezat olmasına rağmen, saygı çerçevesinde ve zevkle muhabbet eden kahramanlar olarak, karşımıza çıkmışlardır. Buradaki çatışmayı şu şekilde örnekleyebiliriz: “Peregrini ile Vehbi Dede karşı karşıya konuşuyorlardı, bermutat, Dede sakin ve telaşsız, piyanist ateşli ve heyecanlı.” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s.83)
“Düşünüyordum. Sen bir Hıristiyan ve Avrupalı kafasıyla düşünüyorsun. Bizde ruhanîler diye bir sınıf pek yoktur. Allah’la ferd arasında vasıta lazım değildir…” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 251).
Emine ve Tevfik üzerinden de İmam eleştirilirken, Emine’nin babası ile Tevfik’i karşılaştırdığı noktalarda da aslında iki insan profili çatışma unsuru olarak alınabilir. Tevfik, keyfine düşkün, tiyatroyu, hayatı ve yaşamayı seven, mutlu, maddiyata değer vermeyen ve çevresine keyif veren bir adam iken, İmam tam tersi çevresinde sürekli olarak, cehennemden bahsederek kaygı oluşturan, aksi, para göz bir adamı yansıtmıştır. Örnek olarak: “Uzaktan hoş gelen nekrelik, Emine’nin peşini bir dakika bırakmayan taşkınlık… Bunlardan biraz usanmıştı. Bilhassa babasıyla mukayese edince Tevfik’i çok aşağı görüyordu. İmam temizdi, muntazamdı, erken kalkardı, evde hemen hiç konuşmazdı. İbadet ve para kazanmak… Bütün zamanı, zekâsı bu iki işe vakfedilmişti.
Halbuki Tevfik? Evvela pisti, sonra yattığı, kalktığı, çalıştığı zaman belli değildi. Sabahları yataktan kaldırmak için bacağından sürüklemek lâzımdı. Hele yatak çarşaflarını sigara külüne bulayıp yatakta sigara içişi, Emine’yi zıvadan çıkarıyordu…” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s.21),
“İstanbul Bakkaliyesi” gene o semtin en işlek alışveriş yeri olmuş, müşterilerin sayısı, Emine’nin zamanındakini çoktan aşmıştı.” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 109) cümleleri gösterilebilir.
Romanın ikinci kısmında Rabia ve Peregrini’nin evlilik kararı alması, ilişkilerinin evlilikle sonuçlanması ve Peregrini’nin, Osman adını alması ile adeta Doğu ve Batı bu ilişki üzerinden sembolleştirilmiştir. Doğu’nun maneviyatı Batı’ya üstün gelmiştir ve bu üstünlük ön plana çıkarılmıştır. Fakat Osman, Sinekli Bakkal mahallesine alışmaya çalışırken, Rabia’da Osman’ın müzik zevkinden ve yaşama dair olan “her şeyi bir kenara bırakma” fikrinden kısa bir dönem rahatsız olmuştur. Bu bahsettiğimiz kısımlar için şu örneği verebiliriz:” Ne kadar bir sürü eski şeylere bağlı bir mâhluk! Kendi kendini ebediyen tekrar eden, fakat mütemadiyen uzaklaşan bir Şark melodisi! Bir tek ses, bir tek arzu… Halbuki Osman Garb’ın en muğlak bir senfonisi… Binbir arzu, binbir emel!” …” (Adıvar, Sinekli Bakkal, Can Yayınları, 2018, s. 415)
Son olarak, bu romanda çatışmalar ile sağlanan ve ortaya koyulan konular haricinde dönem yansıtılmış, insanların yaşamı, dolayısıyla siyasal ve toplumsal sorunlara dair düşüncelere de yer verilmiştir.
- Olduğu Kadar Güzeldik Adlı Öykü Kitabına Bir Bakış - 27 Ağustos 2022
- Mehmet Eroğlu’nun Kıyıdan Uzakta Adlı Romanına Bir Bakış - 25 Mart 2022
- Nermin Yıldırım’ın Saklı Bahçeler Haritası Adlı Romanına Bir Bakış | 2. Bölüm - 25 Şubat 2022