Yazar: 18:15 İnceleme, Kitap İncelemesi, Roman

Unutma Beni Apartmanı Roman İncelemesi

Çünkü ben, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanların şehrinden, kaçak annelerin cehenneminden, hiç görmediğim annemin dizinin dibinden geliyorum, birbirine sıkı sıkı sarılarak yaşama kudreti bulanların huzuruna.

Unutma Beni Apartmanı, Nermin Yıldırım’ın 2011 yılında Doğan Kitap’tan çıkan ilk romanı. Bir ilk roman olarak değerlendirildiğinde başarısı daha da göz dolduruyor. Yarattığı karakterler, yazarın dilindeki müzikalite, romanın içine kolayca girmenizi sağlıyor. Roman akıcı bir olay örgüsüne sahip, bundandır ki sürekli karakterlerle hemhal oluyorsunuz, hafızanızda yer etmiş karakterler çizmede oldukça başarılı bir iş çıkartmış Nermin Yıldırım.

Kırk üç yaşında aldığı bir telefonla hayatı temelinden sarsılan Süreyya’nın öyküsü anlatılıyor bu romanda. Romanın ana kahramanı Süreyya, bir “hayalet yazar”dır; yani kendi metinleri başkası tarafından kitap olarak basılır, kimse gerçek yazarın Süreyya olduğunu bilmez. Onun kitaplarının yeni sahibi ise yeteneksiz, edebiyatı sadece bir heves olarak gören NY adlı karakterdir. Nermin Yıldırım bu karaktere kendi isim soy isminin baş harflerini vererek güçlü bir ironi de yapıyor aynı zamanda. NY dışında kitapta oldukça güçlü çizilmiş Zennur, Rıdvan, Çeşminaz Hanım gibi yan karakterler de var.

Ana kahramanımız Süreyya gibi gözükse de Nermin Yıldırım’ın bu kitabı çok katmanlı bir yapıya sahip. Kitabı okurken sadece Süreyya’nın hayatına tanık olmayız, aynı zamanda onun roman kahramanları olan Nihal, Kasım, Çiğdem, Müşide’yi de tanırız, severiz bazen de onlara kızarız. Bu yönüyle yazar, üst kurmaca aracılığıyla romanına devinim katmıştır diyebiliriz. Okur olarak bir yandan Süreyya’nın hikayesini okurken bir yandan da onun yarattığı karakterlerin başından geçenleri öğreniriz.

Sancılı bir geçmişin yoğurduğu sancılı bir karakter Süreyya. Çocukluğundan beri onu insanlardan uzaklaştıran içinde taşıdığı bir sıkışmışlık hissi var. Kendinin de anlamadığı bu hissin temeline ise küçükken annesi tarafından terk edilmesi yatıyor. Süreyya kimse onu sevsin istemiyor gibi, bu yüzden de sahici yakınlıklar kurmuyor, kuramıyor. Fakat yıllar sonra gelen o telefon, ruhunu ve kalbini alt üst ediyor.

Nermin Yıldırım hem Süreyya’nın hem de onun kurgu karakterlerinin yaşadıklarını şiirsel bir üslupla kaleme almış. Yazarın Türkçeye hakimiyeti romanı okurken hissedilen ritimde de kendini ele veriyor. 

Geçmişimiz her zaman geleceğimiz hakkında söz sahibi olmaz mı?

Yazar, bize ülkenin son elli yılını Süreyya’nın hikâyesi aracılığıyla aktarır. Romanda 1999 Depremi, 1960 Darbesi, Hayata Dönüş Operasyonları, 11 Eylül Saldırıları, ABD’nin Irak’a saldırması vb olaylara kahramanımızla birlikte biz de tanık oluruz. Ayrıca Nermin Yıldırım, romanda birçok sanatçıya veya edebi esere de atıfta bulunur. Kahramanımızın kaçıp kaçıp kendine vardığı tüm o yolculukları sırasında bazen bize Can Yücel eşlik eder, bazen Ahmet Kaya, bazense Albert Camus veya Huzur romanı.

Mutlulukların doyamadığımız kısacık anlara sıkıştırılıp, felaketlerin, acıların, sıkıntıların, bitmek bilmeyen koca koca zamanlara yayılması, yazılmamış ama dünya döndüğünden beri şaşmaz bir hukukla süren kanunlardan biriydi.

Yazarın diğer romanlarında da gözlenen “bellek” kavramı birey ve toplum eksenli ele alınıyor bu romanda. Yazar bizi sevilmek, geçmiş ve gelecek, terk edilmek, çocukluk, aile olabilmek, aramak, kaybolmak, hayat ve ölüm gibi konularda bolca soruyla baş başa bırakıyor. Süreyya hep bir şeyi arıyor, fakat kendisi de neyi aradığının farkında değil. Roman boyunca çeşitli yolculuklara çıkıyor, mekânların hikâyelerini kovalıyor. Unutma Beni Apartmanı romanı isminde bile mekâna/insana vurgu yapan bir kitap. Mekânlar ve insanlar arasındaki ilişkiyi irdeleyişi, mekanın insanın ruhuna sinen yanlarını anlatışı çok güzel. Romanda Yalova, Barcelona, Eyüp Mezarlığı, Pier Loti, Changir apartmanları gibi birçok mekana vurgu yapılıyor. Ana karakterimiz Süreyya’nın oturduğu apartmanın ismi ise Asude Apartmanı! Bu isimde de büyük bir ironi gizli Süreyya ile ilgili.

Romanın iki ayrı anlatıcısı var. Biri Süreyya diğeri ise onu bebekken terk etmiş telefondaki annesi. Olayları çoğunlukla Süreyya’nın ağzından dinliyoruz fakat ara ara geçmişte yaşananları, niçin Süreyya’nın hikayesinin böyle kırık dökük başlayıp devam ettiğini telefondaki annesinin ağzından dinleriz. Aslında birbirine hem çok yabancı hem de çok yakın olan bu iki kadının hikâyelerine tanık oluruz.

Ben kaybettiklerime kavuşmadıkça, kimsenin hikayesi mutlu bitmeyecek, bunu anladım.

Yıllarca yok sayılan bu terk edilme, sevilmeme hissi kahramanımızın tüm eylemlerinde ana belirleyici olarak kendini göstermiştir. Kızı ile yaşadıklarının düğümü aslında annesi ile yaşayamadıklarında gizlidir. Süreyya geçmişiyle olan hesabını görmeden geleceğe bakamayacaktır. 

Bu kitabı okuyunca bir kez daha fark ettim ki bazı yazarların bizdeki yerini çok da kolay tarif edemiyormuş insan. Nermin Yıldırım’ın başta Unutma Beni Apartmanı romanı olmak üzere tüm kitaplarını seveceğimi/seveceğinizi biliyorum artık. Kaybolduğunuzu zannettiğiniz anda sizi kendinize çıkaracak bir kitapla karşı karşıyasınız, keyifli okumalar dilerim.

İlgilisi için alıntılar

Anne kelimesi herkes için başka şeyler ifade eder. Benim içinse hiç bilinmeyenli bir denklem gibidir.

İnsanın kişisel tarihi başladıklarıyla değil bitirdikleriyle, kazandıklarıyla değil kaybettikleriyle yazılıyor.

“Sevildiğini bilmeyen çocuklar kendilerini de sevmezlermiş çünkü. Sevemezlermiş.

Doğumlar değil ölümler birer işaretti benim için.

Çok eskiden, tarih kadar eski bir zamanda, bir yerlerde öyle büyük bir boşluk açılmıştı ki, kaybını kaldıramayacaklarımın varlığına da tahammül edemez olmuştum.

“Nasıl olursa olsun, her ölüm, ardında bıraktıkları için hep biraz cinayetti.”

Visited 52 times, 1 visit(s) today
Close