Yazar: 19:00 İnceleme, Kitap İncelemesi

Tutunamayanlar, Don Quijote ve Hamlet’te “Ben” İmgesi

Modern çağ ile başlayan, bireyin kendini daha belirgin bir şekilde ifade etme gücüne sahip olduğu toplum kültürü, incelenmesi gereken önemli bir konu. Birey ve toplum karşılaşması içinde yabancılaşma, kendi benliğine ait özellikleriyle bir birey olarak var olabilme, farklı değer sistemlerinden dolayı ortaya çıkan “ben” ve “öteki” kavramları bu konunun temel unsurlarıdır. Günümüzde de oldukça yoğun bir tartışma alanı olan toplum ve birey ilişkileri içindeki yapılar, alt kültür olarak değerlendirilen kimlikler, ben ve öteki algılayışları edebi eserlerde de roman karakterlerine yansımaktadır.

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar, Miguel de Cervantes Saavedra’nın La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote ve William Shakespeare’in Hamlet adlı eserlerinde başkarakterlerin var oluş, gerçek, anlam arayışları, toplum düzeni ve değerlerini sorgulamaları incelendiğinde benliklerini oluşturan ikili karakter özellikleri görülür.

Tutunamayanlar ve Don Quijote romanında ikili karakter özelliği olarak Ben imgesini inceleme isteğim Berna Moran’ın Tutunamayanlar’daki Olric karakterinin, Turgut Özben’in kötü olmayan öteki beni olduğuna dair sözlerine bağlı olarak ortaya çıktı. Berna Moran, Olric’in ismiyle de Hamlet’in soytarısı Yorick karakterini hatırlattığını belirtir. Moran’a göre bu ikili geleneğin arketipi, Don Quijote ve Sancho Panza’dır.

Tutunamayanlar’da önce Turgut Özben- Selim Işık ikilisi, daha sonra da Turgut Özben- Olric ikilisi görülür. Bu ikili temaların roman içinde oluşumu ve yer değiştirmesini incelediğimizde Turgut Özben- Olric ikilisinin, Don Quijote- Sancho Panza ve Hamlet’te de arkadaşı Horatio- Hamlet ikilisiyle benzer özellikler gösterdiğini söyleyebiliriz. Ben imgesine bağlı olarak incelenen bu üç önemli eserin başkarakterleri ve benliklerini ele alırken ikili tema özelliklerini ve bu yapının nasıl, niçin oluştuğunu göreceğiz.

Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar Oğuz Atay’ın ilk eseri, bir öz yaşam öyküsüdür. Toplum düzenine, değerlerine, hayatın anlamsızlığına bir başkaldırıdır.

Eserde, hayatın anlamsızlığı, gerçek, dil, ahlak ve sanat konuları farklı anlatım teknikleri kullanılarak ele alınır. Edebiyat, bir kurgu unsuru olarak eserin içine girer. Yazar, hayatın anlamsızlığının yerine sanatı ve edebiyatı getirirken Tutunamayanlar’ın yazım sürecini de kurgu unsuru olarak romanın içine alır.

Arkadaşı Selim Işık’ın intiharı ve mektubu, başkarakter olan Turgut Özben’in hayatını, içinde yaşadığı toplum düzenini, değerlerini sorgulamasına neden olur. Selim’in haklılığını kanıtlamak amacıyla onun hayatını araştırmaya başlar. Yazılarını toplar, okur, arkadaşlarıyla görüşerek onu daha iyi tanımaya çalışır. Selim’in yarım bıraktığı kitabını tamamlamak için yolculuğa çıkar. Bu yolculuk onun kendi benineyaptığı bir yolculuğa dönüşür.

Tutunamayanlar’dan 366 yıl önce ilk yayını yapılan bir başyapıt La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Quijote’ta da Alonso Quijano adındaki asilzade, okuduğu şövalye kitaplarından etkilenerek gezgin şövalye olmaya karar verir. Don Quijote adını alarak yolculuğa çıkar. Rosinante adını verdiği atı, çiftçi komşusu Sancho Panza ve onun eşeği de bu yolculuğa katılır. Şövalye olup kahramanlıklar göstermek ister. Fakat kitaplarda okuduklarıyla yaşadığı hayatın gerçekleri aynı değildir. Uzun ve macera dolu yolculuğu sonunda Don Quijote değil de iyi yürekli Alonso Quijano olduğunu kabul ederek ölür.

İspanyol edebiyatının Rönesans dönemi içinde yetiştirdiği romancıların en önemlisi ve dünya edebiyatının da en büyük romancılarından olan Miguel de Cervantes Saavedra (1547-1616)[1]nın eseri Don quijote, çağındaki tüm edebiyat türlerinin parodisini sunarak otoriteleri yıkar.

Cervantes bu kitabı yazmadan önce romans türünü denemiş, İnebahtı Savaşı’na katılmış, Katolikliği idealize eden, çağdaşlaştırılması gerektiğini düşünen, Rönesans hümanizması geleneği Katolikliğin içinde yer alan ütopyacı sosyalist düşünceye eğilimli bir yazardır. Bu yazar, öyküsüyle mesafesini sürekli korumaya çalışan, üslubunda ironiye, dünya görüşünde hicve yer ayıran, mizah hissi son derece yüksek ve okuruyla çok sesli bir diyalog sürdürmekte kararlı bir yazardır” [2]

Cervantes gibi modern okuyucuyu hedefleyen, İngiliz edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da en büyük tiyatro yazarlarından olan William Shakespeare (1564-1616)’in başyapıtı Hamlet’in temelini oluşturan unsur Hamlet’in benliğindeki intikam duygusudur.

Shakespeare, İngiliz edebiyatının Rönesans devri içinde ve Hümanizmin etkisinde eserler vermiştir. Hem dram hem de komedya türünde aynı başarıyı göstermiştir. Yazar, insanoğlunun en incesinden en kabasına kadar her türlü duygu ve tutkusunu sahnede canlandırmakta üstün bir başarı göstermiştir.[3]

Hamlet, babasının ölümünden kısa bir süre sonra tahta geçen amcasına ve ölen kocasının ardından yas bile tutmadan tekrar evlenen annesine karşı intikam duyguları taşır. Amcası tarafından zehirlenerek öldürülen babasının hayaletinden bu gerçeği öğrenir. Hamlet, söylenilenlerin gerçekliğinden emin olmak ve gerçekleri bildiğinin öğrenilmesini önlemek amacıyla “deli” gibi davranır. Annesiyle konuşmaya gittiğinde perde arkasında saklanan saray nazırı Polonious’u öldürür. Amcası, Hamlet’i öldürmek için planlar yapar. Hamlet için hazırladığı zehiri önce kraliçe içip ölür. Hamlet bunu anlar ve krala da aynı zehirden içirir. Hamlet ve Polonious’un oğlu Leartes de düello sırasında, zehirli kılıçların etkisiyle aldıkları yaralar nedeniyle ölürler.

Ben imgesi, bu eserlerde roman karakterleriyle temsil edilmektedir. Peki, nedir ben? 17. ve 18. yüzyıllarda birey kavramının gelişmesine bağlı olarak birey kendinin, beninin bilincine varmıştır. Bu sürece bağlı olarak moderniteyi başlatan düşünürün Descartes, yazarının ise Cervantes olduğu kabul edilmektedir.

“Descartes, kuşkudan giderek “düşünüyorum”u bulmuştur. Düşünüyorum ve varım tek şeydir. İkisinin ayrı şeyler gibi görünmesi dilin bir oyunudur, yoksa ikisi de aynı özü, ben’i dile getirir.[4]Descartes’e göre “ben”, insan beden diye adlandırılan üyeler toplamı değildir. “Ben”, ruhsal bir tözdür. Ben düşünen bir şeydir, yani kuşkulanan, beğenen, hoşlanan bir töz.[5] Descartes, “Ben”de iki türlü fikir olduğunu görüyorum, biri dış dünya, nesnelerinin bendeki imgesi gibi olanlar, öbürü karşılığını dış dünyada bulamadıklarım yani benle birlikte doğmuş olanlar, der.[6]

Tutunamayanlar’da başkarakter Turgut Özben, benini oluşturan düşüncenin karşılığının dış dünyada bulunmadığını, doğduğu ben ile birlikte getirdiği düşünceler olduğunu söyler. Onun beni alt benidir. Turgut’a göre ben, insanın hiç kimseyle paylaşamayacağı özellikleri, duygu ve düşünceleridir.

Selim Işık’ın ölümüyle Turgut’un alt beni bilinç üzerine çıkmıştır. Turgut, ben, Selim alt bendir. Ben, ruhsal süreçlerin tutarlı bir örgütlenişidir. Bilinç bene bağlıdır.

Alt benlik, Freud’un “ruhsal yapının en eski parçası” olarak nitelendirdiği bölümüdür. “Kalıtımla geçen, doğuştan var olan, yapıda yerleşmiş bulunan her şeyi içerir.” Tümden bilinçdışıdır ve bilinçdışı süreçlerdeki kurallar, daha doğrusu kuralsızlıklar geçerlidir. Dış dünya ile bağlantısı yoktur. Zaman ve yer kavramı tanımaz. Birbirine karşı dürtü ve eğilimler yan yana bulunabilir.

Freud “gerçek dış dünyanın etkisi altında alt benliğin bir parçasının özel bir gelişme” gösterdiğini, “dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan dış tabakadan” giderek özel bir yapı geliştiğini ve bu yapının “alt benlik ile dış dünyanın arasında bir arabulucu” görevini yüklendiğini ileri sürdü ve gelişen bu yapıya Benlik (ego) adını verdi.[7]

Tutunamayanlar’da Turgut ben imgesidir. Onun beni içseldir. Bu durumda Selimlik yani alt ben onun benini oluşturur. Topluma ve genel olana uygunluk Turgut’a, aykırılık da Selim’e ait özelliktir. Turgut; toplumdan uzaklaşmak, yaptığı işe yaşadığı düzene yabancılaşmak ve bu nedenlerle intihar etmekle suçlanan Selim’in suçsuzluğunu ispatlamayı görev edinir.  Selim’in arkadaşlarıyla görüşür, yazılarını okuyarak onu anlamaya çalışır. Bu durum Turgut’un alt beninin eksiklerini tamamlama çabasıdır.

Selim Işık’ın sonsuzluk isteği vardır. Ona göre, kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzudur. Anlaşılamamaktan, kendini bir hırsa kaptırmaktan, başarısızlıktan korkar. Büyümediği ve gerçek dünyaya karışmadığı için üzülür. Birini sıkıntıda görünce çocuk gibi ortadan kaybolmak ister, korkaklıktan değil; kendini o kişinin yerine koyup acısını hissedeceğini bildiği için. Ya tam şımartılmak ya da kapı dışarı edilmek ister; çünkü yarı içtenliğe dayanamaz. Selim Işık karakteri; saf haliyle, olduğu gibi, hayatın içinde var olmak ister. Konuşmak insan olduğumuzu ispatlamak demektir. Yalana dayanamaz, kimseye özel muamele yapmaz. Bu özellikler Turgut Özben’in başka biri olma isteği duymaya başladığı andan itibaren taşıdığı özellikler olarak da görülür. Turgut karakterine bir miktar Selimlik geçmiştir; çünkü o da Tutunamayanlar’a dahil olmuştur

Turgut idealisttir. Soyut düşüncesi gelişmiştir. İnsan hayatının koordinatlarını analitik geometri esaslarına göre açıklayan bir sistem oluşturmaya çalışır. Nedenselliğe dayalı bu yasa onun pozitivist yönünü gösterir. Gençliğinde ilim açlığının, maddeler dünyasındaki unsurlarla tatmin olmayan açlığının “olmayana ergi” metoduyla manevi açlık olduğu sonucuna varır. Selim, Turgut’un teorisini, hayatın formalite edilemeyeceği yönünde eleştirir.

Can sıkıntısı Selim Işık’ın en önemli derdidir. Kendine oyunlar bulur. Oyunlarla bu sıkıntısını unutmaya, bir şeyler yapıyormuş gibi hissetmeye çalışır. Alt ben daha çok çocukluk dönemini yansıtan bir ruhsal yapıdır. Bu özellik kendince kurguladığı oyunlarda görülür.

Selim Işık; bu oyunlarında, başkalarının katılıp katılmadığına aldırmadan, herkesi yargılar. Turgut, alt beni Selim Işık’ın sözlerinden hareketle kitap yazmaya karar verir. Önce tarihi, ilerleyen bölümlerinde ise otobiyografiye çevirdikleri eserde alaycı, mizahi unsurlardan oluşan bir üslup kullanırlar. Bunun nedeni de hayata dayanamamalarıdır. Turgut Özben, iç sesi Selim Işık’la birlikte, bu kitapta kültür, aile, hayat mücadelesi, ahlak, dil, mizah üzerine eleştirilerini söyler. Çocukluk yıllarından itibaren Turgut’un hayatının anlatıldığı ve karşılıklı konuşma şeklinde oluşturulan bu kitapta Turgut’un daha sonra çıkmaya karar vereceği yolculuk önceden alt beni olan Selim karakteri tarafından söylenir.  Selim, iç dürtü ve istekleri göstermektedir.

Çıktığı yolculukta alt benini tanır. Benin baskısıyla alt benin savaşı, var olma çabaları ve arayışı Turgut’un benine yolculuğunun da ilk aşamasını ifade etmektedir.

Selim’in benlik sürecini masal devri, tunç devri, utanç devri gibi devirlere ayırır. Bu dönemlere ait ben özelliklerini sorgular. Turgut, Selim’in yaşadığı benlik özelliklerini geçirir.

Masal devri: Üniversite yıllarında sahip olduğu düşünceler.

Tunç devri: Tutunamayanların ortaya çıktığı dönemdir.

Utanç Devri: Âşık olduğu Zeliha’dan, ona Metin’in de âşık olduğunu bildiği için vazgeçtiği dönem.

Cervantes’in Don Quijote karakteri de bulunduğu zamandan ve toplumdan memnun değildir. Bu nedenle idealleştirdiği bir sevgili ile hayal dünyasında adaletin, saflığın koruyucusu kahraman bir gezgin şövalye olarak yaşamayı seçer.

Don Quijote karakterinin idealleri için çıktığı yolculuk mizahi bir teknik kullanılarak anlatılmaktadır. Tutunamayanlar’da da Turgut ve Selim eleştirilerini alaycı bir tavırla yaparlar.

Çünkü hiciv sanatının temelinde mizah ve alay vardır. Cervantes, Don Quijote karakteriyle şövalyeleri ve şövalye edebiyatını alçaltarak komik kılar. “Komik kılma hayattaki komiğin sanata aktarılmasıdır.

Komik duruma sokulanlar ise ideale aykırı düşenler, sosyal düzeni bozanlar; hayatını makine gibi otomatiğe bağlayanlar, insanın tabiatında olmaması gereken bir katılık içinde yaşayanlardır.”[8]

La Mancha’nın bir köyünde yaşayan elli yaşına yakın, sağlam, zayıf yapılı, ince yüzlü, sabahları erken kalkan, ava düşkün olan bir adam Alonzo Quijano yani gezgin şövalye Don Quijote karakteri, ruhsal yapının bilinçsiz davranan parçasıdır. Kararlarını fazla düşünmeden alır. Daha çok kendi isteklerinin ve hayallerinin peşinden gider. Hayal dünyasında yaşasa da idealisttir. Kahramanlık ve şeref, aşkı Dulcinea’nın adını duyurabilmek başlıca amaçlarıdır.

Edebiyat, Don Quijote’nin gerçekliğini değiştirir. Kitaplardan okuyarak taklit ettiği şövalyeler onun gerçek sandığı hayal dünyasına aittir. Don Quijote’nin ikinci kitabında seferlerinin sonu belli olur, çünkü kendi gerçekliğinin hayal olduğunu anladığında ve kabul etmek zorunda kaldığında Don Quijote’nin tek bir seçim şansı kalacaktır, ölmek.

Don Quijote’nin gerçekliği, okuduğu kitaplara göre yapması gerekenlerdir. Gece karanlığında duyduğu ürkütücü seslerden korkmasına ve düşmanın ne olduğunu bilmemesine rağmen gidip savaşması gerektiğini söyler. Çaresiz kaldığı durumlarda da okuduğu kitaplardaki olayları düşünerek çözüm bulmaya çalışır.

Şövalyelik yolculuğu boyunca görevi, haksızlıkla savaşmak, dulları ve genç kızları korumak, Tanrı’nın adaletinin dünya üzerindeki uygulayıcısı olmaktır. Hizmet ettiği değerler akıl, güzellik ve dürüstlüktür. Don Quijote bu değerleriyle gerçekleştirmek istediği beni yani varoluşu için sürekli savaşır.

Don Quijote, yaşadığı dünyanın gerçekliğini hayallerinin gerçekliğiyle değiştirmek ister. Bir insan, hayalleriyle ne kadar yaşayabilir? Nasıl bir varoluş gerçekleştirmeli? Gerçek nedir? Hayatın anlamı nedir? soruları, mizah unsurlarıyla, okurun kendi cevaplarını bulabilmesi için, macera dolu bir şövalyelik yolculuğu içinde verilir. Don Quijote, düşünceleriyle yazarı temsil etmektedir. Cervantes, gerçek hayatla hayal arasındaki durumu, alt benin istekleriyle ben ilişkisini Don Quijote ile imgeleştirmiştir. Don Quijote’ta ben eşsizdir, benzeri yoktur. Yazarın alt benine ait isteklerinin sanat yoluyla imgeleşerek esere yansımasıdır.

Altın çağ hayalleri, geçmişe özlem duyan, hayal ettiği dünyayı yaşayabilmek için kendine göre bir dünya kurgulayan Don Quijote, yazarın isteklerini de temsil eder. Fakat düşünceleriyle ve içinde yaşadığı hayal dünyasıyla deli olarak nitelendirilen bir karakterdir.

Gerçek ve hayal, delilik ve akıl arasında gidip gelen Don Quijote karakteriyle imgelenen benin dengeleyici özelliği ve kontrolü yoktur. Daha çok alt benin istekleri, hayalleri etkilidir.

Don Quijote’ta hayatın anlamı önemli bir arayıştır. Ellili yaşlarına yaklaşan karakter kendini gerçekleştirme noktasında, kahramanlık ve hizmet etme duygularıyla varlığını yüceltme çabasındadır.

Tutunamayanlar’da da anlam sorgulaması önemli bir yer tutar. Selim bir varoluş imgesidir. Varoluşu kanıtlamak için intihar eder.

Anlam arayış ve hayatı sorgulama, Turgut’un Tutunamayanlara katılarak yolculuğunu devam ettirmesiyle süreklilik gösterir. Yazar, benini sınırlardan kurtararak sonsuzluğa ulaşma isteğini bir öz yaşam öyküsüyle dile getirir.

Kendinin bilincinde olan, akıl ve sağduyuyu temsil eden ben, Turgut Özben, alt beni olan Selim Işık’ın özel olarak ayrımlaşmış bir parçasıdır. Turgut Özben, alt beninin eksiklerini tamamlayarak ve kontrol altına alarak üst benini, Olric’i oluşturur. Alt benin baskılarını, isteklerini sanata dönüştürür. Olric karakteri, Turgut’u kitap yazma konusunda ikna eder.

Ben, alt benin etkilerini kontrolü altına alabilmiştir. Turgut, Olric’in ilk kez göründüğü kerhane bölümünde Selim Işık’ın gelmesini ve krallığını ilan etmesini beklerken onun yerine Olric gelir. Olric, Turgut’a “efendim” der. Onun hâkimiyetini kabul etmiştir.

Hamlet de alt beni etkisindedir, duygusal bir yapıdadır. Babasının ölümü ve annesinin başka bir kişiyle evlenmesi bilinçaltı duygularını daha etkili kılmıştır. Hamlet değişikliğe uğrar.

Hamlet uyumaktan ve rüya görmekten korkuyor, çünkü rüyada kendisinin alt beniyle karşılaşacağını biliyor ve kötü şeylerle karşılaşmaktan korkuyor. Hamlet, erdemden yana ortalama olan bir insandır. Kendinde kusurlar bulur ve doğmamış olmayı ister. Gururlu, kinci, tutkulu bir karakterdir.

Hamlet’e göre Horatio, insanların en dürüstüdür. Yiyeceği, giyeceği için güzel huyundan başka hiçbir geliri olmayan dürüst bir insandır. Horatio’yu fakir olarak nitelendirirken süsten uzak saflığını, rüyayı, düşünceyi temsil ettiğini ifade eder. Bu yönüyle Hamlet’in ruh tözüne, yani benine bağlıdır. Hamlet kendisini de saf kişi olma ve erdemden yana tavrıyla fakir bir kişi olarak nitelendirir.

Horatio; duygularıyla düşünceleri uygun biçimde kaynaşmış, ruhsal yapısında dengeyi sağlamış, tutkularının esiri olmayan bir karakterdir. Hamlet, onun bu karakter özelliklerini beğenir ve onun gibi olmaya özenir.

Hamlet karakteri de döneminin değerlerine karşı çıkmaktadır. Karşı çıktığı kabul etmek istemediği gerçeklerin bulunduğu bu dünyada ne yapması gerektiğine, nasıl bir ben olacağına karar veremez. Kararsızlık anlarında kendi kendine konuşur. Yapması gerekeni, benini bulmaya çalışır. Hayalet de onun iç sesidir, babasının bir imgesi olarak onunla konuşur. Hamlet’in beni baba imajından etkilenmektedir. Annesine duyduğu bağlılık onun başkasıyla evlenmesiyle yön değiştirmiş ve babasıyla özdeşleşmeye dönüşmüştür. Bilinç alanından çekilmiş bir nesne kaybı, Hamlet’te melankoli oluşturmuştur.

Tutunamayanlar’da Selim ve Turgut karakterlerinde de baba imajı etkilidir. Selim Işık, babasına ve düşüncelerine karşı olmasına rağmen ben mücadelesini kaybeder ve dış baskıları kabullenir. Turgut ise yeni bir hayatı seçer ve yeni benini oluşturarak varoluş yolculuğuna devam eder.

“BEN” İMGELERİ

Üç romanda ben, alt ben ve üst ben yapılarının yansımalarını şu şekilde örneklendirebiliriz:

Yolculuk:

Don Quijote ve Turgut karakterlerinin, kendini gerçekleştirme, yeni bir ben yaratabilme süreçleri yolculuk imgesi ile ifade edilmiştir. Ben; aranıp bulunması gereken, ancak kişinin kendisinin oluşturabileceği bir ruhsal yapıdır.

Rüya:

Tutunamayanlar’da rüya ben yolculuğunun başında Turgut’un bilinçaltındaki gerçekleri ortaya çıkarmaktadır.

Rüyadaki orman imgesi toplumu ifade etmektedir. Orman imgesi, Selim’in zafer veya hiç diye nitelendirdiği ilkeyi temsil eden orman yasası yani toplum yasaları olarak üniversite yıllarında da Turgut’un benini baskısı altında tutmuştur. Alt benin etkisindeki karakterler, rüya âleminde gibidirler. Selim, Turgut’u rüyadan hayatın gerçeklerine geçiş acısını yaşamaması için uyanmaması konusunda uyarır.

“Üst ben ve şuur, akıl, töre, sosyal ve dini değerler/kurallar, şuuraltı ve onun değerlerinin su yüzüne çıkmasını engeller. Şuuraltı, bilincin baskısı belli bir noktayı aşınca, rüya yoluyla yeniden bilinç alanına çıkar. Bu sebeple rüyanın önemi büyüktür. (…) Çünkü rüya, sembolik bir dille bir sır verme, bir ifşadır. Bilinçaltı, sarhoşluk, ateşli rahatsızlık gibi hallerde de su yüzüne çıkar.”[9]

Hamlet’te rüya yine alt beni ifade etmektedir. Benin ilk yapısı, alt ben tutkularıyla “rüya ve gölge” benin alt benden yarattığı üst ben de “rüyanın ve gölgenin gölgesi” olarak imgeleşmektedir. Değersiz oluşuyla rüyanın somutlaşan imgesi dilenci, üst beni gösteren somut imge ise hükümdarlar, krallardır. Hamlet’e göre krallar ve hükümdarlar, dilencinin gölgesidir. O, dilenciyi yani rüyayı, tutkularıyla alt beni daha üstün kabul eder.

Hamlet, alt beniyle ve kendine itiraf etmekten korktuğu gerçeklerle karşılaşmamak için uyumak istemez.

Toprak-Yer Altı- Gökyüzü:

Toprak, yer altı, gökyüzü, alt ben, ben ve üst bendir.

Hamlet, Horatio ve Marcellus’a hayaleti gördüklerini kimseye söylememeleri konusunda yemin ettirirken hayalet yerin altından “yemin edin” demektedir. Burada da Hamlet hayaleti toprağı çok kolay oyup yol açabilen usta bir lağımcı olarak nitelendirir. Bu onun alt benidir.

Hamlet, yerle gök arasında sürüklenmektedir, çünkü alt benindeki duygulara takılı kalmıştır.

DIŞ DÜNYAYA YANSIYAN “BEN” İMGELERİ

Tutunamayanlar’da ben ve alt benin mekâna yansıması görülür. Eşya ve cisimler Turgut’ta huzursuzluk oluşturmaktadır. Çünkü bir düşüncenin yani benin yer bulamayacağını düşünmektedir. Turgut’un eviyle ilgili Selim’in sevmediği, istemediği şeylerde de bir değişiklik yapılmamıştır. Selim, Turgut’un alt beni olarak arzu ve ihtirasları temsil etmektedir. Selim, mektubuyla ve ölmeden önce yazdıkları, söyledikleriyle ve en sonunda da ölümüyle Turgut’un dış dünyaya karşı duyduğu rahatsızlıklarını ortaya çıkarır. Evlilik de alt benin varoluş alanını sınırlandırmıştır. Bütün bu sınırlardan, engellerden ve baskılardan etkilenen Turgut Özben’in alt benidir. Benin içinde bulunduğu ruh haline göre; arkadaşı Selim Işık’ın ölümüyle sorgulamaya başladığı bu hayat, anlam, gerçek ve diğer insanlar Turgut’un gözünde sert hatlarıyla imgeleşir.

“…karşı evlerin Turgut’a sırtını dönmüş arka cepheleri: çizgilerini yumuşatmayı bilememiş kütleler; çirkinliklerini rüyadan yeni uyanmış bir insana, sadece var olmalarıyla unutturan gerçek cisimler...”[10]

Düşünceleri tutan bu hayata tutunanlar, yani “yumuşakçalar”ın (küçük burjuva ve toplum) durumu ise şu şekilde imgeleşir:

Sarı badanalı çatı katlarına tutunmaya çalışan şekilsiz kalabalık.”[11]

Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir.[12]

Evinde her akşam oturduğu koltuk da Turgut’un “yumuşakçalar” diye adlandırdığı tutunanların dünyasını simgeleyen bir nesnedir.

Duvardaki Rutubet:

Beni temsil eden Turgut Özben, kendi benindeki durumu alt beniyle ilgili eksikliğini fark edişi mesleğine dayalı bir tasvirde imgeleşmektedir.

Yaprak:

Turgut’un yeni ve başka bir kişi olmaya karar verdiği günlerde bendeki değişimi, Turgut’un gözünden izlediğimiz tabiatta görmekteyiz. Turgut’un tanıştığı yeni insanlarla kendini yenilediğini, yıpranmış ümitlerden taze ümitsizliklere geçtiğini görürüz. Yaprak imgesi değişim içindeki benin imgesidir.

Oda:

Kapalı mekândır. Özellikle Selim’in ölümüne yakınkenki imgeler! Selim de Turgut da kendi benlerini içlerinde saklarlar.

Hapishane:

Binalar ve dünya, onlara hapis gibidir.

Hayat, düşünceleri tutan bir hapishanedir.[13]

Hamlet’te de içe dönük ve kapalı mekânlar yer almaktadır.

Hamlet: Danimarka bir zindandır.

Rosencrantz: Öyleyse dünya da.

Hamlet: Hem de iyisi. İçinde birçok hücre, koğuş, mahzen, vardır, Danimarka bunların en berbatıdır.

İyi ya da kötü diye bir şey yoktur, onu öyle gösteren düşüncedir.

Bana göre burası zindandır.[14]

Montiel Ovası:

Don Quijote’de açık bir mekân görülür. Deliliğiyle, düşünmeden karar verdiği davranışlarıyla karakterini gerçekleştirmesi açısından ona geniş bir hareket alanı sağlayan mekân yapısı vardır.

Kurtlar:

Hamlet’te alt bendir. Ölüm, uyku, rüyayı içselleştirerek alt benin yok oluşunu imgelemektedir.

Yarısı ezilmiş solucan:

Tutunamayanlar‘da Selim’in kendi beninin yok oluşunu nitelemesidir. Kopup yok olan ben, Selimlik, kalan ise ölümdür.

Krallık:

Turgut’un üst benini yarattığını imgelemektedir. Turgut, kraldır. Üst benini oluşturmasıyla ortaya çıkan Olrich karakteri de Turgut’a “Efendimiz” diye seslenir.

Buzlar ülkesi ve Ateş Çocuk:

Turgut Özben’in krallığı, üst benidir. Çocukluğuna hareketle, kendi benliğine dönüşü ve üst benini yaratmasını ifade etmektedir.

Selim, yolculuğu içinde uzayıp giden masalar, demir yolları, tren imgeleriyle Turgut’un karşısına çıkar. Çocukluk dönemini ve alt beni çağrıştırırlar.

Üç eserde de benlikleriyle, dünya gerçekleri, toplum değerleri arasında çatışma yaşayan karakterler, farklı mücadele yolları bulmuşlardır. Bu yollar; Don Quijote’de hayal dünyasına kaçış, Turgut Özben’de yolculuk, Hamlet’te de deliliğe sığınma olarak görülür.

Karakterlere ait benin uzantısı olan diğer karakterler, bu imgeyi tamamlayıcı unsur ve alt benin sesi, iç sestir.

Ruhsal bir töz olan ben bu karakterlerde imgeleşir ve karakterlerin duyuş, düşünüş, algılayış tarzlarıyla, karakterlerin düşünce ahlak gibi değerleriyle şekillenir. Daha çok toplumla ilişkileri, gerçekleri ve hayatı algılamaları, toplum yaşayışıyla ilgili eleştirileri hep beni yansıtan özellikler taşır. Anlamlandırmaları; gerçek, varlık, dil ve benin edindiği düşünceler doğrultusunda algıladığı gerçeklik özelliklerini nesnelere yansıtmasıyla kendini gösterir. İnsanın varoluşunun en temel unsuru olan benlik arayışını ortaya koyan bu üç eser zamanı aşan modern eserler olarak edebiyatın en önemlileri, vazgeçilmezleri olmaya devam ediyorlar. Bizlere kendi benliğimizi ve öteki benlikleri anlama noktasında önemli ip uçları veriyorlar.

 KAYNAKÇA

AFSAR, Timuçin, Descartes ‘çi Bilgi Kuramının Temellendirilişi, Bulut Yay., İstanbul 2000

APAYDIN, Mustafa, Türk Hiciv Hayatında Ziya Paşa, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001

ATAY, Oğuz, Tutunamayanlar, İletişim Yay., İstanbul, 2002

ÇETİŞLİ, İsmail, Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yay… Ankara, 2001

DEMİRALP, Oğuz, “Toprak olmak”, Kitaplık dergisi, Yapı Kredi Yay., S.37, Yaz 1999

ERSEVİM, İsmail, Freud ve Psikanalizin Temel İlkeleri, Nobel Tip Kitapevleri, İstanbul, 1997

KUDRET, Cevdet, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, İnkılap Yay., İstanbul, 1980

MORAN, Berna, Türk Romanına Eleştirel bir Bakış, İletişim Yay., İstanbul 2002

ÖZTÜRK, Orhan, Psikanaliz ve Psikoterapi, Evrim Kitabevi, İstanbul, 1989

PARLA, Jale, Kişot’tan Bugüne Roman, İletişim Yay. İstanbul, 2001

SAAVEDRA, Miguel de Cervantes, Don Quijote I-II, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 1997


[1] Cevdet, KUDRET, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, İnkılap Yay., İstanbul, 1980, s.129.

[2] Jale, PARLA, a. g. e., s.128.

[3] Cevdet, KUDRET, a. g. e., 297-302.

[4] Timuçin, AFŞAR, Descartes’çi Bilgi Kuramının Temellendirilişi, Bulut Yay., İstanbul 2000, s.107.

[5] Timuçin, AFŞAR, a. g. e., s.108.

[6] Timuçin, AFŞAR, a. g. e., s. 111.

[7] Orhan, ÖZTÜRK, Psikanaliz ve Psikoterapi, Evrim Kitabevi, İstanbul, 1989, s. 35.

[8] Mustafa, APAYDIN, Türk Hiciv Hayatında Ziya Paşa, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001, s.8.

[9] İsmail, ÇETİŞLİ, Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yay. , Ankara, 2001, s. 125- 126.

[10] Oğuz, ATAY, Tutunamayanlar, İletişim Yay. , İstanbul, 2002, s.36.

[11] Oğuz, ATAY, a. g. e. , s.379.

[12] Oğuz, ATAY, a. g. e. , s. 32.

[13] William, SHAKESPEARE, Hamlet, çev. Orhan akıcı, Beda Yay. İstanbul, 2003, s.32.

[14] William, SHAKESPEARE, a. g. e. , s.71.

Editör: Hatice Akalın

Melike Kara
Visited 27 times, 1 visit(s) today
Close