Yazar: 23:30 Film İncelemesi, İnceleme, Sinema

Tusk Film İncelemesi

Ağlamak güzeldir. Bizi hayvanlardan farklı kılar. Bir ruhumuz olduğunu gösterir.

Ally Leon (TUSK)
https://1.bp.blogspot.com/-2xXCvQJ80G8/WLheELSZ89I/AAAAAAAAE10/rrhtJTBTaK8LR08Mvr8cyJKvsPl68NVAwCLcB/s320/MV5BNmQyMmUzMmYtMTA4OS00ZmRjLWE0NWYtNjc0ZGM0N2E4YzQ5XkEyXkFqcGdeQXVyMTQxNzMzNDI%2540._V1_SY1000_CR0%252C0%252C677%252C1000_AL_.jpg

Belki siz de benim gibi yukarıdaki afişi görüp bunun bir vampir filmi olduğunu düşünmüşsünüzdür. Düşünmeyin. Bu bir vampir filmi değil. Ancak izlediğiniz en rahatsız edici filmlerden biri olduğuna/olacağına bahse girerim. 

Sıradan insanların başından geçen korku filmlerini oldum olası sevmişimdir. Bana göre bu tarz filmlerde yakalanması en zor olan şeye yani inandırıcılığa büyük katkı yapar. Kendimizi onlarla özdeşleştirebildiğimiz ölçüde film inandırıcı olur, amacına ulaşır. 2014 yapımı TUSK filmi için korku filmi demek biraz haksızlık olur. Türler arasında (gerilim/komedi) ustaca geçiş yapan ancak asla korkuya bulaşmayan bir film bu.

On parmağında on marifet yazar, yönetmen, oyuncu, yapımcı Kevin Smith‘in “Kanada Üçlemesi” adı altında çekeceği ve bizdeki “Gemide – Laleli’de Bir Azize” gibi kesişecek olan üç filmden ilki TUSK. Diğerleri; “Yoga Hosers (2016)” ve “Moose Jaws“.

Öncelikle filmin gerçek bir olaydan esinlendiğini belirtelim. Aslında hikayeyi Kevin Smith, artık efsane olan podcast yayınlarından birinde anlatmıştı. Daha sonra twitter hesabından bir kamuoyu yoklaması yaptı ve takipçilerine orijinal adı “Walrus” olan bu hikayeyi filme çekme konusundaki fikirlerini sordu. Cevap ezici bir çoğunlukla “Yap ulan ne duruyorsun?”du.

Filmin başrollerinde Jeepers Creepers‘tan beri sevdiğimiz Justin Long, o eski halinden eser olmayan Haley Joel Osment, Tarantino’nun bilimum işlerinden hatırlayacağımız Michael Parks, adının önüne yazacak bir şey bulamadığım Genesis Rodriguez ve ne hikmetse ne afişte ne giriş jeneriğinde ne de dvd kutusunda adı yazan Johnny Depp bulunmakta. Genelde küçük bir rolde bir arkadaşa bakıp çıkacak olan ya da filmin gidişatı hakkında ipucu vereceği öngörülen ( Se7en – Kevin Spacey ) oyuncuların isimleri giriş jeneriğine yazılmaz. Gel gör ki bu filmde Johnny Depp‘in azımsanamayacak bir rolü var. Sanırım yönetmen filmin aurasına bu büyük oyuncunun adının etki etmesini istemedi.

Bu uzun girizgahtan sonra gelelim filmimizin konusuna;

Wallace Bryton (Justin Long) ve Teddy Craft (Haley Joel Osment) yavaş yavaş meşhur olmaya başlayan iki podcast yayıncısıdır. Wallace programın daha dışa dönük ve ahlaksız yanını temsil ederken Teddy daha kapanık ve ahlaklı kısmıdır. Bir yayın esnasında paylaştıkları, yanlışlıkla kılıçla kendi bacağını kesen bir gencin olduğu video inanılmaz izlenme sayılarına ulaşınca Wallace çocukla yüz yüze görüşmek için Kanada’ya gitmeye karar verir. Ancak gittiğinde çocuğun bir gün önce intihar ettiğini öğrenir. ( Gerçekten de Kanada’da bir Amanda Todd adlı bir genç yüklediği videoyla arkadaşları dalga geçtiği için intihar etmiş, bundan çok etkilenen Kevin Smith de bu olayı hikayeye eklemiştir.)

Kill Bill Kid

Röportaj fırsatını kaçırdığı için çok üzülen Wallace, Kanada’dan eli boş dönmek istemez. Şans eseri bir bar tuvaletinde bir ilan görür. İlanda “maceralı bir hayat” yaşadığını söyleyen yaşlı bir adam, bu anılarını anlatacak kişiler aramaktadır. Wallace fırsatın ayağına geldiğini düşünür ve yaşlı adamla tanışmak için yakınlardaki bir kasabaya doğru yola çıkar. 

https://3.bp.blogspot.com/-K9rTq1jzmEo/WLh5mvXfnaI/AAAAAAAAE2E/b5iAGmfR3Zc5wyefld-30gwRqIMQL3spgCLcB/s320/five-new-photos-from-kevin-smiths-horror-film-tusk1.jpg
Anlat anlat, dinliyorum!

Vardığı evin her yerinden gerçekten de yaşanmışlık akmaktadır. Adamla konuşmaya başlayınca Wallace şok üstüne şok yaşar. Filmin bu kısmı çok zekice yazılmış diyaloglarla geçiyor ve film ilk şokunu burada yaşatıyor seyirciye. Hemingway ile karşılıklı viski içmiş birinden bahsediyoruz. Buna rağmen yaşlı adamı en çok etkileyen macerası bambaşkadır. Okyanusta kaybolmuşken sığındığı bir adada karşısına çıkan bir mors onun hayatını kurtarmıştır. Yaşlı adam yaşadığı bu deneyimin hayatının en tatmin edici arkadaşlık ilişkisi olduğunu söyler. Wallace bu anıları dinlerken kelimenin tam anlamıyla kendinden geçer (!).  ( Burada mors kelimesinin ingilizcesi olan Walrus ile Wallace isminin fonetik benzerliğine dikkat çekelim. Bu tarz kelime oyunları aslında film hakkında oldukça büyük ipuçları veriyor ancak anadilde yapıldığından bizim için anlaşılması zor.)

https://2.bp.blogspot.com/-YveHgFcorMc/WLh6HTXg_sI/AAAAAAAAE2I/os-GflrOKPsrEdGtRnbBrOBe3890wjWKQCLcB/s320/unnamed.jpg
Selam ben Walrus yani mors hayvanı.

Wallace kendine geldiğinde bir tekerlekli sandalyededir ve bacaklarından biri kesilmiştir. Başına daha kötü şeylerin geleceğini tahmin eden Wallace bir fırsatını bulup kız arkadaşı Ally’nin ve Teddy‘nin telefonlarına mesaj bırakır. Bu anda görürüz ki Ally ve Teddy’nin gizlice yaşadıkları bir ilişkileri vardır. Böylece Teddy‘nin şehir dışı gezilerine gitmeyip Wallace’ı gönderişi bizim için daha bir anlam kazanır.

Ertesi sabah mesajı dinleyen Ally ve Teddy hemen Kanada’ya doğru yola çıkar. Başlarda ciddiye alınmayan ikili, yerel polisten, yaşlı adamın seri katil olduğundan şüphelenen bir dedektifin kasabaya geldiğini öğrenir. İşte burada filmimizin sürprizi Johnny Depp, dedektif Guy Laponte rolüyle karşımıza çıkıyor. İkiliyle bir cafede buluşan dedektif yaşlı adamı takip ederken başından geçenleri anlatır. Uzun ve yönetmenin mizah anlayışı hakkında fazlasıyla fikir veren yemek sahnesinden sonra dedektif ve bizimkiler Wallace‘ı aramak üzere yola çıkarlar.

Tabi bu sırada Wallace yaşlı adamın çılgın projesiyle de yavaş yavaş tanışmaya başlamıştır. Kolları vücuduna dikilen Wallace, yaşlı adamın da çıtlatmasıyla anlar ki, kendisi bir morsa dönüştürülecektir. 

 Filmin bahsetmek istemediğim en etkileyici kısmı da tam olarak burası. Yaşlı adamın Wallace‘ı morsa dönüştürmek için yaptığı müdahaleler seyirciye çok fazla gösterilmiyor. Bu da eser sonuçlandığında yaşayacağımız şoku 56’ya katlıyor. Olayın izleyiciyi bu kadar rahatsız etmesinin diğer bir sebebi ise başta da belirttiğim gibi Wallace‘ın sıradan biri olması. Kesinlikle bir “pure evil” değil. Senin benim gibi sıradan hataları olan, ukala bir adam. Ancak yolu yanlış kişiyle kesiştiği için hayatı cehennem oluyor.

https://4.bp.blogspot.com/-3vN7N5Ax4Go/WLh9F_mXKNI/AAAAAAAAE2U/XYgVF9bhF6sWD3U4F6O50eQy7sGaCltGACLcB/s320/tusk1.png
cehennem

Operasyonunu tamamlayan yaşlı adam, artık Wallace‘ın tamamen bir mors gibi davranması için onu hazırladığı özel odaya kapatır. Yıllar önce kaybettiği arkadaşını bulmuştur. Burada yaşlı adamın daha önce de farklı kişilerle aynı şeyi yapmayı denediğini ancak kimsenin bu kadar uzun dayanamadığını öğreniriz. Aynı zamanda yaşlı adam filmin bu kısmında neden bunu yaptığını da açıklar. Açıkçası sebebi bana çok inandırıcı gelmedi. Daha doğrusu, inanılmaz ama gerçek hikayeler anlatan bir adam için daha sağlam temellere dayanan bir sebep bulunabilirdi. Yine de yaşlı adam rolündeki Michael Parks, soğukkanlı tavrı ve kendinden emin konuşmalarıyla ürpertici olmayı başarıyor.

Değişik yöntemler deneyerek ve bir Big Lebowski göndermesi sonucunda dedektif ve ikilimiz Wallace‘ın yerini bulur. Ancak çok geç kalmışlardır. 

Yine filmin sonuyla ilgili yorum yapmaktan kaçınıyorum. Ancak filmin rahatsız edicilik yükünün yarısını son kısmın çektiğini belirteyim. Yönetmen yaptığı tercihle, film bittikten sonra da bir beş dakika kadar koltuğunuzda oturmanıza sebep oluyor.

Sonsöz:

      Diyaloglardan ve kelime esprilerinden (Notsee- Nazi) beslenen bir gerilim/komedi TUSK. Johnny Depp de dahil olmak üzere öne çıkan bir oyunculuk yok. Hepsi kararında seyrediyor. Filmin mizah yükünü sırtlanan dedektif karakteri zaten yeterince karikatürize, Johnny Depp‘in bunu daha da köpürtmemesi yerinde olmuş. Demek ki büyük oyuncu olmak duracağın yeri bilmekten de geçiyor.

         Bir not da filmin makyaj ekibine gitsin. The Walking Dead dizisinin makyaj ekibinin başında bulunan Greg Nicotera ilk tercihti ancak dizi sebebiyle katılamadı. Yerine yine bir dönem aynı dizide çalışmış olan Robert Kurtzman‘ı önerdi. Ortaya gerçekten başarılı bir iş çıkmış tebrikler.

Sonuç itibariyle yönetmenin kendine has tarzını tamamen yansıtan “sev ya da nefret et” tarzı bir film bu. Türe ilgisi olanlarınsa mutlaka görmesi gereken bir film.

Ben filmi söyledim, siz de izleyin.

Herkese iyi seyirler.

Emirhan Ayhan
Latest posts by Emirhan Ayhan (see all)
Visited 63 times, 1 visit(s) today
Close