Aidiyet… Varlığı büyük bir rahatlığı beraberinde getiren ancak ölçüsü kaçırıldığında kolayca prangaya dönüşebilen bir duygu… Doğru miktarı ilaç, biraz yukarısı zehir… Özgür iradenin hem en büyük düşmanı hem de en büyük silahı… Peki, kolaylıkla her iki tarafına da düşebileceğimiz bu çizgiyi nasıl çekeceğiz? Buna yazımızın sonunda cevap verelim. Daha önce ise çizginin iki tarafında neler olduğuna bir bakalım.

Günümüzde modern çağın bir getirisi olarak istemesek de bazı aidiyetler üzerine doğuyoruz. Çok eskiden böyle değildi. İnsanlar doğduklarında bir dine, bir ırka ait olmazlardı. Hatta ailevi aitliği reddeden kabileler bile vardı. Onlara göre yenidoğanlar sadece topluma aitti. Şimdilerde çok moda olan “dünya insanı” kavramının ilkel çağlardaki uygulanabilir bir modeliydi bu. Şimdiyse doğduğumuz gibi elimize verilen küçük kartlarda, daha ağzından tek bir ses bile çıkmamış olan bizlerin dini, ırkı, soyu yazıyor. Üstelik bunların bir kısmı biyolojik olarak değiştiremeyeceğimiz aidiyetler. Kendimizi nasıl hissettiğimizden, o başlıklara nasıl anlamlar yüklediğimizden bağımsız olarak bu kimliklerin içine doğuyoruz.

Doğduğumuz anda sahip olduğumuz bu aidiyetlerle hayatımız boyunca karşılaşıyoruz. Toplumsal ilişkiler ve toplum düzeni o kadar aidiyetler üzerine kurulu ki istemeseniz de kendinizi bunlardan biriyle ifade etmek zorunda kalıyorsunuz. İş ararken ya da askerde “memleketçilik” çok önemli oluyor mesela ya da hangi siyasi görüşte olduğunuz. Kimse ait olduğunuzu iddia ettiğiniz kavramlara ne kadar inandığınızı sorgulamıyor. Toplum sizden sadece ait olmanızı istiyor. Asla tek kişilik masalar olmuyor kafelerde, banklar da en az iki kişilik…

Maalesef ait olmadığınız şeyleri karşınıza aldığınız bir toplum düzeni inşa edilmekte. Çünkü kitleleri yönlendirmenin en kolay yolu aidiyetlerini kullanmaktan geçiyor. Çünkü bir “üst  kimlik” altında gerçekleştirdiği eylemlerden sorumlu olmayacağını düşünüyor insan. Bu yüzden Cemil Meriç’in de dediği gibi: “Bütün izm’ler, idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” Çünkü sürü psikolojisi tehlikeli biçimde dayatılmış, üzerine düşünülmemiş aidiyetlerden beslenir.

Çizginin diğer tarafına yani “ilaç” kısmına yaklaştığımızda şu soruyu soralım: “Nasıl oluyor da bu kadar insan bir şeylere ait olmak için can atıyor?”

Ne kadar dayatılmış aidiyetlere karşı çıksam da bu duygunun insan için doyurulması gereken bir ihtiyaç olduğunu kabul ediyorum. Fakat bu dayatılmış aidiyetlerin bizi özgürleşmekten alıkoyduğunu fark etmemiz için belli bir algı düzeyine ulaşmamız gerekiyor. Bu aslında çok ironik bir durum çünkü yaygın kanının aksine aidiyetler bireylerin değil toplumların üzerinden ilerler. Örneğin hiçbir yere ait olmayan bir adam hayal etmek istesek çoğumuzun aklına sırt çantasıyla kendini yollara vurmuş, arayışlarda olan bir adam gelir ancak asıl ait olamayanlar kalabalıkların içinde oradan oraya savrulmaktadır.

Ona ait olmak istemeyeni dışlayan bütün ideolojiler ve toplumlar var oldukça istemediği halde oraya uymaya çalışan bir sürü köksüz insan da var olacaktır.

Peki çizginin diğer tarafında ne var ya da çektiğimiz bu çizgi nedir? Bana kalırsa bir aidiyeti anlaşılır kılan en önemli şey gerçekten üzerine düşünülerek, özgür iradeyle tercih edilmiş olmasıdır. Hatta bir adım ileriye götürürsek zaman içinde fikirlerinde değişmeler olan insanın artık ona yetmeyen aidiyetleri terk edebilmesi de ve eğer ona yeten herhangi bir kavram yoksa ait olmamayı seçmesi de bunun bir üst boyutudur.(bknz: Albert Camus/Yabancı)

Özgür irademizle bir yere/fikre ait olmayı seçtiğimizde tüm benliğimizi ona adayabiliriz. Sadece bu algıdaki insan “tek bir kişinin bile fark yaratacağını” düşünebilir. Çünkü o birilerinin dayatması sonucu değil gerçekten o yere/fikre inandığı için oradadır. Tek başına kalsa da ait hissettiği şey için uğraş verebilir ki bu da adanmışlıktır. Ait olma duygusunu özgürce doyurabilen bireyler yetiştirmek de ancak bu algı seviyesinin yayılmasıyla mümkündür.

Özetlersek çizgimizin bir tarafında dayatılmış aidiyetler vardır ki bu zehirdir. “Özgür irade / sorgulama” çizgisini çektikten sonra diğer tarafta kalan tercih edilmiş aidiyetler olacaktır ki bu da ilaçtır.

Siz siz olun bir bütünün parçası olma isteğinizi özgür irade süzgecinden geçirerek doldurun. Böylece aidiyetiniz ziyan olmaz.

Emirhan Ayhan
Latest posts by Emirhan Ayhan (see all)
Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close