Yazar: 22:00 Film İncelemesi, İnceleme, Sinema

The Fly Film İncelemesi

Herkese merhaba, anlatacağım ilk film olarak The Fly (Sinek) filmini seçtim. Çünkü bu film, “En sevdiğin film hangisi?” sorusuna istinasız verdiğim cevaptır ve arkasından gelecek olan “En sevdiğin oyuncu?” sorusunun cevabını da içinde barındırır. ( bkz: Jeff Goldblum )

Öncelikle filmin künyesinden biraz bahsedelim. The Fly bir yeniden çevrim. 1958 yılında Kurt Neumann tarafından ilk versiyonu çekiliyor. Burada ise, sinemanın 3D sinden biri olarak anılan, vücut deformasyonuna takıntılı David Cronenberg yönetmen koltuğuna oturuyor. Aslında film için ilk düşünülen isim Tim Burton’mış fakat aksilikler falan filan…

Başrollerde Jeff Goldblum, Geena Davis ve John Getz bulunmakta. Film bu üç oyuncunun etrafında ve hatta çoğunlukla tek mekânda ilerliyor. Bu anahtar sözcüğü sevenler olur diye bilerek kullandım: tek mekân…

Deniz, kara ve hava yolculuklarında midesi bulandığından ışınlanma üzerinde çalışan bilim adamı Seth Brundle, bir davette gazeteci Veronica ile tanışır. Başta pek kendisiyle ilgilenmeyen Veronica’yı sempatik tavırlar ve salaş bilim adamı çekiciliğiyle etkileyen kahramanımız, kızı mekânına götürmeyi başarır.

Mekân

Burası bir ev-laboratuardır. Zaten kendisinin de belirttiği üzere Seth’in bir hayatı yoktur. Bütün vaktini işine ayırır. Öyle ki ne giyeyim diye düşünmemek için aynı takımdan 7 tane almıştır. Hoşlandığı kadının ilgisini canlı tutmak için ona herkesten hatta finansörlerinden bile sakladığı dünyayı değiştirecek projesinden bahseder ve hatta bir çorabı ışınlayarak küçük bir gösteri bile yapar. Veronica olaydan etkilenir ancak gazetecilik refleksiyle yaklaşarak patronuna ki kendisi eski sevgilisi olur, bu konuyu anlatır ve haber yapmak istediğini söyler. Neyse ki patron ona inanmaz ve Dr. Brundle, sırrı açığa çıkmadan Veronica’yı icadını gazete haberi değil de kitap yapması için ikna eder. Böylece deneyin her aşamasının takip edilmesi adına beraber yaşamaya başlarlar.

Efsanevi çorap sahnesi.

İlk defa canlı bir organizma olarak bir babunu ışınlamayı başardıkları gece Dr. Brundle’ın kıskançlık krizi tutar ve Veronica’nın onu yalnız bırakıp patronuyla görüşmeye gitmesine kızar. Alkolün de etkisiyle daha babun üzerinde testler yapmadan kendini ışınlamayı dener. Ancak hesaplamadığı bir şey olur ve telepodun içine onunla beraber bir de sinek girer. Ne yapacağını bilemeyen sistem, insan ve sineği birleştirmeye karar verir.

Bu dakikadan sonra Dr. Brundle’ın vücudunda ve hormonlarında köklü değişiklikler meydana gelmeye başlar. Önceleri bu değişiklikler hoşuna gitse de “daha önce var olmamış bir tür”e evrildiğini fark etmesi uzun sürmez.

Burada parantez açarak en iyi makyaj dalında Oscar alan bu filmin makyaj ekibine değinmek istiyorum. Dönüşümü görselleştirecek olan özel efekt ekibinin başındaki Chris Walas, ekibini bu film için topladığında, Gremlinler 2 filminden de teklif aldıklarını, onu da seçebileceklerini söyler. Çünkü The Fly için verilen süre (3 ay) birçok şeyi imkânsız kılmaktadır. Tam da bu sebepten, daha zorlayıcı olduğu için, ekip, bir meydan okuma olarak bu filmi seçer. İyi ki de öyle yaparlar çünkü zaman zaman 5 saat süren plastik makyajlar sonucu, Jeff Goldblum’un sineğe dönüşmesini görmek gerçekten muhteşemdir. 

Elbette bütün o makyajın yanı sıra, bir sineğin hareketlerini olabilecek en insansı biçimde kopyalayan Jeff Goldblum’un oyunculuğunu da es geçmemek lazım. Michael Keaton ve Richard Dreyfuss’un bu rolü reddetmesine şükrettirecek kadar iyi bir performans sunuyor Jeff Goldblum.

Aslında yönetmen Goldblum’u ilk önerdiğinde yapımcılar “yeterince patlayıcı bir yıldız olmadığı” gerekçesiyle pek sıcak bakmadılar. Ancak David Cronenberg istediği isimde ısrarı oldu ve sonuçta ortaya bu unutulmaz oyunculuk çıktı.

I Am Scared

Üstelik Jeff Goldblum’un filme katkısı bununla sınırlı değil. O zamanlar sevgilisi olan Geena Davis’i baş kadın oyuncu olarak yönetmene teklif eden de ta kendisi. Sette, gerçek hayatta sevgili olan oyuncularla çalışmaktan hoşlanmayan Cronenberg, Geena Davis’in seçmelerde açık ara en iyi performansı göstermesi sonucu çaresiz kabul ediyor.

Filmimize dönersek, Dr. Brundle artık hem psikolojik hem de fiziksel olarak insan olmaktan çok uzaktır. Bu yüzden Veronica’yı kendinden uzak tutmaya çalışır. Veronica ise sevdiği adamın yok olmasını izlemenin yanı sıra çok önemli bir kararı da bir an önce vermek zorundadır. Veronica hamiledir ve Brundle bunu öğrenmiştir.

Ondan geriye kalan tek şeyin bu çocuk olabilme ihtimali Brundle’ı bir şeyler yapmaya iter. Tam kürtaj olacağı sırada Veronica’yı hastaneden kaçırır ve laboratuara getirir. Kendince bulduğu çözüm, Veronica ve bebeğiyle telepodlara girip üçüncü bir telepodda birleşerek sonsuza kadar beraber olmaktır.

Filmin finali hakkında yorum yapmayacağım ama şunu söyleyebilirim ki yabancıların “touchy” dedikleri gerçekten dokunaklı bir final mevcut. 

Sonsöz: Bilim kurgu, korku ve romantizmi harmanlayan eli yüzü düzgün (bana kalırsa efsanevi) bir film var karşımızda. Bu üç türün birleşiminden iyi bir şeyler çıktığı çok nadirdir ve bu film de onlardan biri. İyi oyunculuklar, iyi efektler ve iyi bir yönetim mevcut.

David Cronenberg külliyatına aşina olmayanlar bazı sahnelerde midesel sorunlar yaşayabilir ancak bana göre izlenmeyecek seviyede değil. Yine de +15 sınırıyla seyredilmeli diyelim ve kimseyi yanlış yönlendirmeyelim.  Ben filmi söyledim, siz de izleyin.

Görüşmek üzere.

Emirhan Ayhan
Latest posts by Emirhan Ayhan (see all)
Visited 20 times, 1 visit(s) today
Close