Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği evde dolaşmanın tadına varmaya çalıştığım sırada, Seda’nın sesini işittim. Sabahında, kavuşmak heyecanıyla es geçtiğim bu sesin, ne denli kulak okşayıcı bir ses olduğunu, tam bu anda anladım. Hoşuma gitti bu. Geri geldiğimi hissetmemi sağladı. Kardeşimin sesini duymasaydım, belki gecenin ortasında, hala burada olmadığıma dair bir kabusla uyanacaktım. Söylediği, aynı hoşlukta sözler değildi ancak ne de olsa, bu benim kardeşimin sesiydi.

“Cengiz abi seni çağırıyor. Bir iş ayarlamış galiba.”

Dolanmaya devam ettim. Beni seyretmeye başladığını hissettim. Bir şey söylemek istiyordu. Bu sırada, aklıma güzel bir fikir geldi. Kardeşim, beni bir kere daha uyarınca, ne hakkında olduğunu bile unuttum.

“Gitmeyecek misin?”

İstediğinden, bir iş bulmam için kendisini perişan ettiğinden değildi bu. Ürküyordu kardeşim. Hemen karşısında durdum. “Rahat bırak!” dedim. “Birazdan giderim.” İçi rahatlamışa benziyordu. Tekrar indi merdivenlerden. Annem çıktı mutfaktan. Söylenip durdu. Daha fazla dayanamadım. Ben de çıktım evden. Bu merdivenlerden inmek, hiçbir vakit hayra alamet değildi. Sıradanlığa yahut acı dolu bir göçe giden yol, bu merdivenler aracılığıyla bulunabiliyordu.

Kapının önüne çıktığımda, yerimden kımıldayamaz oldum. Başımı çevirdim sağa sola. Solumdaydı Seda. Güldü. “Şu yokuştan aşağı in! Sola dön! On üç numara.” Tarif ettiği yolu yürüdüm. Kapıyı çaldım. Güzel, şık giyimli bir kadın karşıladı beni. Kim olduğunu kestiremiyordum. Muhakkak, Cengiz abi ile bir alakası olmalıydı.

“Cemal siz misiniz?”

Başımı hafifçe eğdim. Gülümsedi. İçeri buyur etti. Eve girdim. Bir oğlan çocuğu, evin altını üstüne getirmekten henüz utanç duymaya başlamıştı. Bir köşeye oturdu. “Böyle uslu otur.” dedi kadın. Bana da evin penceresinin kenarında duran koltuğu işaret etti. O da hemen karşısındaki koltuğa geçti. Cengiz abinin gecikeceğini söyledi. Bu; sarı saçlı, mor elbiseli, güzel yüzlü kadının, beklediğim adamın ikinci eşi olduğunu öğrendim.

“Çocuk benim. Cengiz, çok sever onu, çok kıymet verir. Bir defasında hastalanmıştı yavrum. Nasıl koşturmuştu, bir görsen! Elbette bu onun yapması gereken bir iş ama bu çocuk o kadar acı çekti ki, yapılması gereken ne varsa artık onun için altın kıymetinde.”

Sustum. Çocuğa baktım. Annesinin, onu buradan uzaklaştırması gerektiğinin farkına varmasını bekledim. Bir müddet, bu çocukta, insanın içini büyük umutlarla dolduran bir hal gördüm. Sonra, kadının beklediğimi yerine getirmemesi sayesinde, bir hakikat daha selam durdu az öteden. Bahsi geçen hal, her bir çocukta mevcuttu. Hiçbir önemi de yoktu bunun. Önemi olan tek şey, ziyan olmamaktı. Bu, kendisinin ellerinde olmasa bile çocuk, kendisini ziyan edecek bu yaşantının bedelini en ağır biçimde ödeyecekti.

Rahatsız edici bir sessizlik çarpmıştı suratlarımıza. Kadın doğruldu. Mutfağa geçmişti. Kısa süre gidip geldikten sonra bir bardak çay koydu önüme.

“Nasıl, alışabildiniz mi?” diye sordu.

Başımı pencereye çevirdim. Hiçbir insanın bakmayacağı kadar hayretle baktım, cezbedici tek bir yanı bulunmayan sokağa. Ölümü görmüştüm. Belki bu yüzden, sıtmayı hayranlıkla karşılıyordum. “Alışamadım.” dedim. Tekrar başımı çevirdiğimde, kadının gülümsemekte olduğunu gördüm. Gülünecek tek bir yanı var mıydı bu durumun? Yoksa bütün bunların bir gün geçeceğine, yaşadığım travmanın o gün gülünç bir anı olacağına dair bir inanç mı vardı içinde? Çocuğun sesi duyuldu bu anda. “Anne! Top oynayacağım ben.” Sonra kapıdan çıkışını duydum. Fena halde bezmişti burada bulunmamdan. Ben de bezmiştim. Bir an evvel evime dönmek, balkonumda uzanmak ve artık bir binadan oluşan manzarasının içinden gökyüzünü seçmek istiyordum.

“Cengiz, biraz bahsetti sizden. Annenizden de bir miktar dinlemiştim sizi ancak ne yalan söyleyeyim, başınıza gelenle ilgili bu kadar fazla detay öğrenmeme rağmen hakkınızda hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum. Sahi, siz anlatmak ister misiniz?”

Şimdi de bir başkasını, akşamında umursamayacağı öykümle boğmak belası çıkmıştı başıma. Bir sigara istedim. Yerinden kalktı ve biraz sonra bir kutuyla geldi. İçinden el emeği bir sigara uzattı. Tadı epey nahoştu ama söndüremedim. Pencerenin kenarında duran kül kabını gördüm. Dolu ve sahiplerinden bezmiş görünüyordu.

“Adınız nedir?”

“Müjde.”

“Müjde Hanım! Güzel bir yaz günü değil mi? Değil. Kaç insanın umurunda olur bu? Cezaevinde olduğum ilk günlerde havalandırma günlerini dört gözle beklerdim. Bir de ziyaret saatleri vardı elbette. Onlar da paha biçilemez anlardı. Bir müddet sonra, bütün bunlardan bıkıverdim. Duymuş olmalısınız, bir vakitten sonra geleni gideni pek kabul etmedim. Sonra bir gün bir kadın geldi. Her şey için özür dilediğini ve bütün bu olanları düzeltmeye yeminli olduğunu söyledi. Ne ona inanıp içeride heves içinde özgürlüğü bekledim, ne de büsbütün reddettim bu söylenenleri. Bütün bunlara karşın, kendimi zor tuttuğumu da fark ettim. Mahkumlara, gardiyanlara haykırmak istiyordum. ‘Özgür olacağım artık. Hiçbirinizi görmeyeceğim.’ Bir kaç gün içinde mahkemeye çıktım. Sonra saldılar beni. Özgür oldum. Cezaevi kapısının dışına attığım ilk adımdan itibaren, bambaşka bir tat aramaya başladım, dışarıda olmaktan gelen. Hiçbir şeyin değişmediğini gördüm sonra. Hapishanenin de hapishanesindeydim sadece.”

Soluğum kesilecek gibiydi. Durdum, sigarayı söndürdüm ve bir müddet için dinlendim. Konuşmak bile yorucu bir iş haline gelmişti artık. Pencereye yüz çevirip, kadına baktım. Merhametle bakıyordu.

“Cengiz abi geç kalacak sanırım.”

“Birazdan burada olur. Benim merak ettiğim bambaşka bir şey var. O iki insanı neden öldürdünüz? Hiçbir sebep bulunmadığını söylemişsiniz mahkemede. Ben böyle bir şeyin olabileceğini sanmıyorum. Aileniz bile zamanla inandı bu gerçeğe ama garip bir durum olurdu bu. Bir genç, sadece öyle istediği için iki adamı öldürmüş olamaz. İki adam karşısında, gücünün yetmeyeceğini düşünür belki. Belki adaletten korkar, belki de aklına gelmez ama hiçbir sebep yokken bunun yaşanması bana göre imkansız.”

“Adaletten korktuğu için suç işlemeyen varsa şayet, yaşamakla yazık ediyor insanlığa. Çünkü öylesi, herhangi bir vakitte çevresindekilere acı çektirebilecek düzeydedir. Hırsızlık yapmak suçtur diye yapmayan bir insan, bu konuda bir yasal boşluk yahut yakalanmama garantisi ile karşılaştığında ne yapar sizce? Ben, asla böyle bir insan olmadım. İyi bir insan olup olmadığım hakkında ben hüküm veremem ancak rahatım ki, kötüysem bile bu durumdan ötürü değildir bu.

O gün, çok sıradan bir gündü. Zaten, beklenenin aksini veren her günün bu şekilde olduğunu hatırlarız. Kendimize daha fazla acı çektirmenin bir yoludur bu. Ne vardı o yoldan geçecek, deriz. Başka bir yola sapmış olabileceğimiz umudunu, pişmanlığımızı körüklemek için kullanırız. Dört duvar arasında, acı çekmekten daha güzel bir şey yoktur, inanın bana! Ben de çok acı çektim.

Mahallemizde bir yer vardı. Bir tarla. Şu mavi binalar var ya hani, o kısımlar işte! O tarlanın önünden geçmek eskiden oldukça zordu. Kimse başına bela almak istemezdi. Işıksız, tenha bir yerdi orası. Yalnız ben, bazı geceler oradan geçerdim. İlk vakitler; arkanızı dönünce kaybolduğunu düşündüğünüz bir hayalet gibi, ora hakkında söylenen ne varsa ben geçtiğimde kaybolduğunu düşünürdüm. Sonra bir gün, yine okuldan dönüp oradan geçerken, bir kadının çığlığını işittim. Çığlığın geldiği yöne baktım. Adamlardan biri, beni fark edip bıçağını çekti. Kadın, ‘Yardım et!’ diye bağırıyordu. O an, onun tek umut kaynağı olduğum için o kadar utanmıştım ki kendimden! Duyduğum korku da aynı derecede utanç vericiydi. Kaçtım. Ne olup bittiğini görmemiş gibi yaşamaya çalıştım.

Bir kaç ay, böylece geçti. Olur ya bir gün, o kadınla karşılaşırım diye ümit ediyordum. Suratıma tükürmeliydi. Başka türlü, o utanç geçmeyecekti. Kadını daha sonra hiç göremedim ama bir gün, yine o yolda, zavallı bir gencin cebindeki tüm parayı, dizleri titreye titreye bir adama verdiğini gördüm. İkisi de beni fark etmedi. Bense öylece seyrettim olanları. Genç, parasını kaptırdıktan hemen sonra, sert bir yumrukla yere çakıldı. Adam da sessizce terk etti orayı.

Omzuma yeni bir utanç yüklenmişti. Yüküm arttıkça daha fazla usanmıştım bundan. O yoldan geçmemeye karar verdim. Aylar geçti, yıl bile oldu o yolu başıma bela etmeyeli. Oraya yakın olduğum vakitlerde bile zaman kaybını göze alarak, farklı yollardan geliyordum buraya. Olanları unutmak mümkün mü? Sadece hatırlamadan yaşamanın bir yolunu bulmuştum. Zaman geçiyor ve gülüp eğleniyor, arkadaşlarımla buluşuyor, onlarla şakalaşıyor, yeni filmler seyrediyor ve bu şekilde yaşayıp gidiyordum. Öyle bir yolun var olduğu bile hiç aklıma gelmiyordu.

Bir gün, ne olduysa, yine oradan geçmek istedim. Biri kulağımdan tutmuş, beni o yola doğru sürüklüyordu sanki. Uzun müddet görmediğim için oraya yürürken, yolun değişmiş ve artık insanlara zarar veremeyecek duruma gelmiş olmasını diledim. Vardığımda, sorunların göz yummakla bitmeyeceğini anlamıştım. Hangi canavar, görmezden gelmekle uslanmış ki? Karanlığın içine girdim. Kalbim, oldukça şiddetli atıyordu. Ayaklarım, adımlarıma rağmen titriyorlardı. Yüzümü dehşet verici bir sıcaklık kaplamıştı. Sadece yüzüm de değil, tüm vücudum aynı sıcaklıktan muzdaripti. Bir ses duyacağım diye öyle korkuyordum ki!”

Bu anda, kadının telefonu çaldı. Anlatacaklarımın yarıda kalmasından korkarken, kadın telefonu kapatıp, içimi rahatlatan bir söz söyledi.

“Cengiz, yarım saate gelirmiş.”

Bir sigara daha yaktım. Bu defa, o da bana eşlik etti.

“Peki sonra ne oldu?”

“Dedim ya, epey korkuyordum. Adım attıkça daha da şiddetlenen bir korkuydu bu. Sonunda, daha öncekiler gibi bir kadın çığlığı duydum. Ne aşağılık bir muhitti burası! Daha evvel kaçtığım haydutlara oldukça benzeyen iki tane adam vardı kadının başında. Dövüyor ve kadının direncini kırmaya çalışıyorlardı. O yine çığlıklar atıyor, zaman zaman ağzı kapatılsa da sesini mahalleye duyurmaya çalışıyordu. Bir işe yaramasını istiyordu bu mahallenin. Sadece sesleri yutup, acıma duygusu içinde yeni sesler gönderen bu mahallenin; biraz öteye gitmesi lazımdı, kadına varlığını ve onun için en azından bir şeyler yapacağını ispatlaması gerekiyordu. Ne var ki, o an, belki can sıkıntısından oradan geçmekte olan bir adamdan başka bir talihi yoktu bu kadının. Ne saçma, değil mi?

O gece, korkumun uzun müddet yatışmadığını itiraf etmeliyim. Bir ana kadar her şeyi korku içerisinde yaptım. Sadece boynumu bükmüş, geçmişin beni affetmesi için sunduğu şartları birer birer yerine getirmiştim. Adamlara bağırdım. İkisi de bana baktı. Ne tür bir arsızlıktır bu? Bu çağda bir suçlu yakalandığını anladığı anda yakalayan kendisiymiş gibi davranıyor. Onlar da böylelerdi. Biri bana bıçak çekti, öteki ise kadının ağzını kapadı. Zaten epey dövdükleri kadının pek de bir ses çıkarmasına artık imkan yoktu. Bıçak taşıyanı üzerime geldikçe dizlerimin titremesi daha bir artıyordu. Yalnız, son anda, üzerime doğru attığı son adımda her şey değişti. Korkunun yerini öfke aldı, belki can havli, belki yardımseverlik. İnsan nasıl o hale gelebilir, aklım almıyor. Ben, o güne kadar hiçbir kimseyi bu şekilde cezalandırabileceğimi düşünemezdim. Cılız bedenim harikalar yaratıyor, karşımdaki adamı yumrukluyor, bıçağını elinden alıyor ve sonra…”

“Bir su getireyim isterseniz.” dedi kadın. İyi de yaptı. Yine tıkanmıştım. Cengiz abi gelmek, ben de susmak nedir bilmiyordum. Müjde Hanım, her ne olursa olsun beni dinlemeye kararlıydı. Suyu; heves içinde, merakla, benim konuşmam oldukça hayati bir işmiş gibi koşa koşa getirdi.

“Sonra ne oldu? Öbür adam var bir de?”

“İlkinde, duyduğum öfke ne kadar büyük olursa olsun, yalnızca kendimi korumakla kalmıştım. Adamı öldürmüştüm öldürmesine ama ben yapmasaydım, saygıdeğer olmasını arzuladığım ölümüm, onun elleriyle tüm saygınlığını yitirecekti. Bunu görünce öteki dikildi karşıma. ‘Ölmek artık daha fazla mümkün’, dedim kendime. Yorulduğumu, az evvel olanın bir tesadüf olduğunu, bu adamın daha büyük bir öfkeyle bıçak çektiğini biliyordum. Geri dönemezdim. Kadın, orada, sere serpe uzanmış, buradan kaçıp kurtulmayı bekliyordu. Bir şey daha var, ben de artık daha fazla öfkeliydim. Yine aynı şey oldu. Ben bu sefer, az evvel elde ettiğim bıçağın da avantajıyla daha rahat hissettim kendimi. Baktım. Canavarda bir iş yokmuş. Mühim olan, onun üzerine gidebilmekmiş. Bir aydınlanmaydı bu. Elimde kanlı bir bıçak bulunsa da bir şekilde, bir aydınlanma yaşıyordum. İkincisi, ilkine göre epey talihsizdi. Elimdeki bıçak, defalarca göğe yükselip indi göğsüne. Bir aralık boynuna isabet etti. Bir defa darbe yiyen, bu ne kadar acı olsa da bir şekilde ölümü daha rahat kabulleniyor. Oysa defalarca darbe yiyen bir kurbanın gözlerinde yaşamak isteğinin daha kuvvetli olduğunu görebilirsiniz. Çünkü bilir, bir sonu yok bunun ve bu sonun, bir biçimde gelmesini diler. Son gelmediğinde, ölümden kaçmanın daha zor olduğu anlaşıldığında, işte o vakit, kapanmak üzere olan gözlerde yaşamak isteği en kuvvetli biçimiyle gözükür. Bu yüzden daha da öfkeliydim bu adama. Sonra birileri geldi, aldılar beni, içeri tıktılar. Kadının daha evvel kaçıp gitmesini istemiştim. O da böyle bir gecenin kendisi açısından tamamen ortadan kalkmış olmasını istemiş olmalıydı. Haklıydı da bu isteğinde.

İşte böylelikle sekiz sene geçti. Ne olduysa, bir müddet evvel bu kadın, benim için ifade vermeyi kafasına koymuş. Kadının gelmesiyle, hem onu hem de kendimi müdafaa ettiğim anlaşılmış oldu. Yeniden mahkemeye çıktım, bu defa saldılar beni. Yeteri kadar yattığımı düşünmüş olmalılar. Cengiz abi geliyor. İşte! Benim hikayem bu.”

Cengiz abi, bir aralık oyalandı. Sokakta bir ahbabını görmüş, lafa dalmıştı. Kadın, bunu fırsat bilerek bir soru daha sordu.

“Peki Cemal, sekiz sene, koca sekiz seneden bahsediyoruz. Sekiz sene boyunca hiç mi bir gün masum olduğunuzu, o kadını kurtardığınızı anlatmadınız kimseye? Seda söylemişti, ‘İçeri girmeseydi, doktor olacaktı.’ diye.”

Cengiz abi, kapıya yaklaşmıştı artık. Birazdan; istemediğim bir işin ve sıradan bir yaşamın ilk adımlarını atmış olacaktım.

“Ben; sekiz seneyi, mahkemeye sorsanız, iki cinayet için yattım. Anneme sorsanız, ‘İşe yaramazlığından.’ der. Bana sorsanız, derim ki; Daha önce benden bir yardım beklemiş insanlar için hiçbir şey yapmamış olmamın adalet nezdinde şöyle esaslı bir cezası yoktur. Fırsatını bulmuşken, reddetmek olur mu?”

Varol Mengüverdi
Latest posts by Varol Mengüverdi (see all)
Visited 16 times, 1 visit(s) today
Close