Bir süredir kendimi hazırlıyordum. O akşam her zamankinden daha fazla içmiştim. Biralar bitmişti. Bir şişe litrelik votka vardı. Niyetim evde hiç alkol kalmayınca bırakmaktı. Kalan votkayı iki akşamda tüketebilirdim. Balkonda elimde votka dolu bardakla oturuyor ve nasıl bırakacağımı düşünüyordum. Belki fazla alkolün de etkisiyle hemen o gece sonlandırmaya karar verdim. İki gün daha beklemeyecektim. Yeterdi artık. Bardaktakini hızlı hızlı içerek bitirdim. Midem bulanmış, iyice çakırkeyif olmuştum. İçeri girdim. Eşim ve çocuklarım salondaydı. Saat bir olmasına rağmen uyumamışlardı. İlk defa bu saatte uyumamalarına sevinmiştim. Onlara mutfağa gelmelerini söyledim. Şaşırdılar. “Çabuk, çok önemli,” deyip mutfağa geçtim. Geldiklerinde buzdolabından votka şişesini çıkardım. Yüzlerine bakıp “Artık içmeyeceğim,” dedim. Şaşkınlıkları devam ediyordu. Şişenin kapağını açtıktan sonra lavaboya dökmeye başladım. Ağır ağır dökülürken onlara bakıyordum. Yüzlerinden müthiş bir mutluluk akıyordu. Bu mutlulukta yaptığıma inanamıyorlarmış gibi bir hava da vardı.
***
Ertesi gün üzerimde biraz gerginlik vardı. Kolay değil, yılların alışkanlığına son verecektim. Kararlı olmaya çalışıyordum. Bakalım o geceyi alkolsüz nasıl geçirecektim? Rahat uyuyabilecek miydim? En büyük korkum uyuyamamaktı. Gündüzleri içmediğimden kendimi alkolik olarak değil akşamcı olarak görüyordum. Dokuz on yıldır içmeden yattığım gün sayısı çok azdı. En son BioNTech aşısının ilk dozunu olduğum gün nasıl olduysa kendimi zorlayıp içmemiştim. Aşının etkisini göstermemesi ve Covid’e yakalanma korkusu da o akşam beni frenlemişti elbette. Ancak ikinci ve üçüncü dozun akşamında içmiştim.
Akşam sekizde başlıyordum. Önceleri sadece bira içerdim. Son yıllarda önce bir bira, devamında genellikle dört ya da beş bardak votka içiyordum. Su bardağının yarısından biraz fazlasına votka, kalanına vişne ya da nar suyu ekliyordum.
Sabah özel bir hastaneyi arayıp öğleden sonra psikiyatrdan randevu almıştım. Çocukları evde bırakıp eşimle beraber gittik. Sıra bana gelince de içeriye beraber girdik. Durumu anlattım. Sakin bir şekilde dinleyen adamın sorularına cevaplar veriyordum. Bazen benden önce eşim cevaplıyordu. Çok heyecanlıydı. Alkolü bırakmamı benden daha çok istediğine dair kuşkum yoktu. Özel günlerde içme teklifime bile karşı çıktı psikiyatr. Eşim de onu destekledi. En son, bol su içmek, kriz anlarını meyve suyuyla geçiştirmek gibi bazı önerilerde bulunduktan sonra bana ilaç yazacağını söyledi. Nervium. Bu hapı sadece ilk altı gün kullanacaktım. Yatmadan bir saat önce. İlk üç gün ikişer, diğer üç gün birer adet.
Doktorun odasından çıktığımızda biraz rahatlamıştım ve kararlılığım iyice artmıştı. Eşimle umut dolu konuşmalar yaparak hastaneden ayrıldık. En yakın eczaneden ilacı aldım. Sonra markete uğrayıp iki cam şişe litrelik su aldık. Bu şişeler sadece bana ait olacak, bittikçe damacanadan dolduracaktım.
***
İlk geceyi atlatmıştım. İlacımı on buçukta alıp on birde yatağa girmiştim. Uykuya dalmam çok sürmedi. Gece iki üç kez uyanmama rağmen iyi bir uyku çektim. Sabah dokuzda gayet dinç ve mutlu bir şekilde yataktan kalktım. Alkol alsaydım o saatte zor ayılırdım. Akşam bol bol su içip portakal yemiştim. Epey bir gerginlik vardı üzerimde.
Yarıyıl tatilindeydik. Kahvaltıdan sonra eşimle pazara gittik. Beraber, keyif içerisinde çeşit çeşit meyve, sebze aldık.
***
Altı gün olmuştu. İyi gidiyordu. Korkularım azalıyordu. Akşamları aklıma içki geldikçe mide bulandırıcı yanlarını düşünüp kendimi içkiden iyice soğutmaya çalışıyordum. Sadece beşinci gün uyku sorunu yaşadım. Sabah beşte uyanmış ve bir daha uyuyamamıştım. “Olsun,” diyordum eşime “kurtulacağım bu illetten.” O akşamdan itibaren artık Nervium’u kullanmayacaktım. Bakalım ilaçsız nasıl olacaktı? Uykuya rahat dalabilecek miydim? Dalsam bile sık sık uyanacak mıydım?
***
On gün olmuştu. Önemli bir psikolojik eşiği daha aştığımı düşünüyordum. Nervium’suz da uyuyabiliyordum. Yatmadan yarım saat kadar önce ıhlamur içiyordum, iyi geliyordu. Sabahları istediğim saatte kalkıyor, okuluma dinç bir halde gidiyordum. Önceleri tam ayılamadığım için birinci dersi güç bela geçirirdim.
***
O gün tatildi. Sabah küçük çocuğuma bakkaldan ekmekle beraber balon aldırdım. Balonu şişirip ağzını bağladım. Dikiş ipiyle salondaki avizeye astım. Üzerine tahta kalemiyle “30” altına parantez içinde “1 AY” yazdım. Sonra 30’un sıfırını gülen yüze çevirdim. Eşim, balonla yan yana fotoğrafımı çekti. Fotoğrafı, sadece okulumuzdaki erkek öğretmenlerin olduğu WhatsApp grubuna gönderdim. Epey tebrik aldım. İyice gaza gelmiştim ve böyle devam etmeliydim.
Bir ay, evet, dile kolay, bir ayı alkolsüz geçirmiştim. Yirmi birinci günün akşamı kötü bir kriz gelmişti. Canım çok fazla bira çekmişti. Fakat direndim ve gidip almadım.
Son zamanlarda her sabah evdeki tartıya çıkıyordum. O gün 91 kilo gelmiştim. Alkolü bırakmadan önce 95 kiloydum. Madem bu mereti bıraktım, artık iyice zayıflamak da istiyordum. Fena bir göbeğim vardı. Bu çirkin şeyden de kurtulmalıydım. Boy aynasında karnımdaki iğrenç şişkinliği gördükçe moralim çok bozuluyordu. Ve yeni bir karar alıp kahvaltı sırasında eşimle çocuklarıma söyledim. O günden itibaren akşam sekizden sonra hiçbir şey yemeyecek ve her akşam sahilde yürüyüşe çıkacaktım. Böylece daha hızlı kilo verecektim, göbeğim de günden güne eriyecekti. Belki gün gelecek bir zamanlar olduğu gibi dümdüz olacaktı. Bunun olması için de mutlaka ama mutlaka tekrar alkole başlamamalıydım.
***
İki ayı geride bırakmıştım. Bir aydır akşamları sekizden sonra yemiyor, sahilde yürüyüş yapıyordum. Kendime bir mesafe belirlemiştim. Hızlı adımlarla gidip gelmem kırk beş dakika sürüyordu. Dört kilo daha verip 87’ye düşmüştüm. Zayıflamak en büyük ödüllerden biriydi benim için. Daha da zayıflamak istiyordum. Çünkü hâlâ kiloluydum.
Ne var ki alkolü kafamdan tam anlamıyla silememiştim. Votkadan ziyade bira içme isteği vardı. Akşam olunca yokluyordu. Eşime sadece cuma akşamları üç bira içme teklifinde bulundum. Kesin bir dille karşı çıktı. Bunun haftada birle başlayıp sonraları ikiye, üçe çıkacağını söyledi. Hak veriyordum ona. Çocukluğumdan beri genellikle ya hep ya hiç mantığıyla hareket etmiştim. Bir şeye bağlandığım zaman onu dibine kadar yaşıyordum.
***
Yüz gün olmuştu. Nasıl da geçmişti. O gün kayınvalidem bizdeydi ve bana gram altın hediye etti. Üzerimdeki yük artmıştı.
Akşamları soğuk, yağmur demeden yürüyüşlerime devam ediyordum. Dört kilo daha gitmişti, 83’ü görmüştüm. Göbeğim de epey inmişti. Alkol arzum istediği kadar beni yoklasın, içmemeye devam etmek istiyordum.
O sabah yine balon astım. Üzerine “100” yazıp sıfırları gülen yüz şeklinde yaptım. Eşim bir kez daha balonla yan yana fotoğrafımı çekti. Fotoğrafı aynı gruba gönderdim. Tebrikler yağdı. Bir arkadaşım, “Devam, 150 gün olunca sana hediye alacağım,” diye mesaj yazdı.
***
Haziranın başıydı. 150 güne doğru gidiyordum. Akşam yürüyüşlerime devam ediyordum. 81 kiloya inmiştim. Seksenin altına inmek için can atıyordum. Orası önemli bir sınırdı benim için.
Hafta sonu ailecek otobüsle Yunanistan gezisine katılacaktık. Gezi grubu ilçedeki öğretmen ve ailelerinden oluşuyordu. Cuma akşamı yola çıkıp pazar gecesi dönecektik.
Cumartesi günü öğlene doğru Selanik’teydik. Geceyi de orada bir otelde geçirecektik. Gündüz şehri gezdikten sonra akşam tavernaya gittik. Önceden planlanmıştı. Masamıza gelen garsona yemek siparişimizi verdik. Yemeğin ücretine dâhil içecek hakkımız vardı. Bunlar yirmilik uzo, bir bira, bir miktar şarap ya da bir şişe meşrubattı. Uzo hiç içmemiştim ve tadını çok merak ediyordum. Buna rağmen garsona, “Kola,” dedim. Eşim de kola deyince ona “Sen kendine alkol söyleyebilirsin, bu ortamda iyi gider, ben etkilenmem merak etme,” dedim. İstemedi.
Tavernada müzikler çok güzeldi. İçeridekilerin çoğu alkol alıyordu. Benimse içim gidiyordu. Bir ara yerimden kalkıp okuldan arkadaşların olduğu masaya gittim. Masalarındaki uzo şişesinin kapağını açıp kokladım. En azından kokusunu öğrenmiş oldum. “Bir duble iç bari,” diyenler oldu. İçmedim.
O akşam epey bir şarkı söylendi. Sahnede biri erkek biri kadın iki solist vardı. Bazı Türk şarkılarını da Türkçe ya da Yunanca söylediler. Bu zorlu sınavdan başarıyla çıkmıştım.
***
Yüz elli günü geride bırakmıştım. Kilom hâlâ 81’di. İnatla yürüyüşlere devam ediyordum. Seksenin altını mutlaka görmek istiyordum.
Okulun son günüydü. Yaz tatiline giriyorduk. O gün, bana hediye sözü veren arkadaşım okulda bir paket verdi. “Üç yüz gün olunca bir hediye daha alacağım,” dedi. Paketi evde açtım, içinden çok güzel bir tişört çıktı. Üzerime binen yük miktarı iyice artmıştı. Alkole tekrar dönmemeliydim. Fakat akşamları buz gibi bir şişe Tuborg’un hayali içimi gıcıklıyordu. Şişenin tamamını ellilik kulplu bardağa doldurup, bardaktan yudum yudum içmek. Hele bir de yaz tatili gelmişti. Her yaz yaptığım alkollü balkon keyiflerinden bu sefer uzak durabilecek miydim? O boşluğu nasıl dolduracaktım? En iyisi yürüyüşlerimi artırmaktı.
Bıraktığım gün gittiğim özel hastaneyi arayıp psikiyatra bağlamalarını rica ettim. “Çok kısa bir şey soracağım,” dedim. Bir süre sonra bağladılar. Adama daha önceki görüşmemizi kısaca anlattım. Beni hatırladı. Yardımları için teşekkür ettikten sonra isteğimin hâlâ sürdüğünden bahsettim. O da bana ilk altı ayda isteklerin olacağından, bu süreyi atlatırsam her şeyin daha kolay olacağından falan bahsetti. Oldukça rahatlamıştım.
***
Eylül ayı geldi. Okul yeniden başladı. Yaz tatilinde de içmemiştim. Yedi aydan fazla olmuştu. Tatilde bol bol yürüyüşler yapmıştım. Çoğu zaman tek, bazen ailecek. Evden çıkış akşam dokuzdan sonra, dönüş ise on bir gibiydi. Eve gelince önce maden suyu, sonra bitki çayı içiyordum. Daha sonra balondaki kanepeye uzanıp uykuya hazırlık yapıyordum.
Gündüzleri eşimle taze naneli, limonlu soğuk soğuk detoks suları yapıp içmiştik. 76 kiloya inmiştim. Buraya kadardı. Daha fazla kilo veremiyordum. Göbeğim dümdüz olmasa bile iyice erimişti.
İlk gün dar kesim siyah bir tişörtle gittim okula. Mayıs, haziran aylarında da zayıfladığımı fark edip bunu bana söyleyenler bile hayretler içinde kaldı. Çok zayıflamış ve gençleşmiş olduğumu söylediler bu sefer. Hatta bir mesai arkadaşım, “Önce tanıyamadım, yeni biri zannettim seni,” dedi.
Evet, böylesi çok daha güzeldi. Başta eşim ve çocuklarım için, bana hediyeleriyle destek olan kayınvalidem ve arkadaşım için, her şeyden önce kendi sağlığım için alkol defterini artık tamamen kapamalıyım, diye kendime telkin veriyordum sürekli. Yeni bir hedef de koymuştum: Alkolsüz geçen süreyi bir yıla tamamlamak. Umarım bunu da başarırım. Hele bir yıl dolsun, sonrasına bakacağız artık.
Editör: Gülhan Tuba Çelik
- Kötü İçerdim - 7 Mart 2024