Yazar: 15:55 Röportaj

Polisiye Sesler: Mesut Demirbilek – Algan Sezgintüredi

Polisiye türündeki yeni kitabınız Kavgaz: Pilot çok sevildi. Ben kitabı okurken kendimi 1989 yıllında buldum. İki yazar bir kitap, hem de polisiye türünde! Okuyucularımıza bu süreçten bahseder misiniz? Yazma sürecini nasıl yürüttünüz, iki yazar olarak zorlandınız mı?

Algan Sezgintüredi: Şöyle bir iş bölümümüz var: Önce Mesut’un kariyerinde çözdüğü cinayet vakalarından hangisini işleyeceğimize karar veriyoruz. Ardından oturuyoruz, Mesut anlatmaya başlıyor, ben önceden hazırladıklarıma ilaveten o anlatırken aklıma gelen soruları soruyorum. Hepsini kayda alıyoruz, üç-dört saat konuşuyoruz. Ardından kaydı dinleyip notlar alıyorum, yeni sorular çıkarsa soruyorum ve sonunda kafamda oluşan kurguyu yazıya dökmeye başlıyorum. Yazdığım bölümleri yolluyorum, Mesut onaylıyor veya ilave edeceği/çıkaracağı şeyler varsa bildiriyor. Sonunda kitabı okuyor, ardından birincil editörlerimize, eşlerimize okutuyoruz. Ondan sonra yayınevine gidiyor.

Mesut Demirbilek: Algan’ın söylediklerine ek olarak, oluşturduğumuz bu metodolojinin o günün şartlarını ve bakış açısını yansıtmasına çok dikkat ediyoruz. Çünkü bu roman dizisindeki olaylar çoğunlukla o dönemin gerçek olaylarına dayandığı için kurgulanan tarafları da bir tezat yaratmamalı. O günün şartları, teknikleri, alışkanlıkları ve algının doğru bir şekilde yansıtılması gerekiyor. Zira polisiye okurları çok dikkatli okuyuculardır ve ayrıntılara dikkat ederler. Böylece hem teknik hem de sanat, eşit ölçüde metodolojimizin içine katıldığında ortaya tutarlı ve tatmin edici bir sonuç çıkıyor. Onun dışında bir prosedürel polisiye oluşturmak mümkün olmazdı. 

Kavgaz kitabında çaylak bir komiserin başından geçenleri okuyoruz, oldukça zor dönemler ve Beyoğlu’nun karanlık hikâyeleri. Bunlar deneyimlenmiş hikâyeler mi yoksa kurgu mu?

Algan Sezgintüredi: Anlatılanların bir kısmı gerçek, bir kısmı kurgu. Belirttiğimiz gibi, Mesut’un cinayet bürosunda görevliyken çözdüğü vakaları, işin içine kurguyu da katarak işliyoruz. Kavgaz serisinin ilk kitabı Çantacı’da, özellikle cinayet vakası kısmında kurgu çok daha fazlaydı, ikinci kitap Pilot’taysa yarı yarıya diyebiliriz. Sonrakilerde duruma göre oranlar değişecek ama hiçbir zaman yüzde yüz kurgu olmayacak.

Mesut Demirbilek: Sadece gerçekleri aktarsak o zaman zaten bir belgesel drama olurdu. Oysa amacımız gerçeklerin yanı sıra tutarlı akışlarıyla kurgunun estetiğini ve özgürlüğünü de okuyucuya tattırmak. Bundan sonraki bölümlerde de okuyucu hem gerçekliğine inanacak hem de kurgunun sağladığı hayal gücünü kullanarak romanın akışına kendini kaptıracak.

Hem çevirmen hem de polisiye yazarısınız, Türkiye’deki polisiye kültürü ve iklimi ile çevirdiğiniz kitaplar arasında nasıl farklar var? Türkiye polisiyesi ne durumda?

Algan Sezgintüredi: Kitaplar arasında öyle ahım şahım farklar yok, diyebilirim. İyi kitap yabancılarda ne kadar varsa bizde de o kadar var. Aradaki fark esasen nitelik değil, nicelik. Birçok ülkede, sadece Batı’da değil, okuma alışkanlığı bizdekinden yüksek. Dolayısıyla okura sunulan ürün sayısı ve çeşitliliği daha fazla. Ama şartlar, anlayışlar değişiyor. Ülkemizde polisiyeye bakış, son yirmi yılda eski “edebiyattan sayılmama” anlayışından kurtuldu ya da en azından kurtuluyor. Ha deyince olacak şey değil tabii ama bir süreç söz konusu ve devam ediyor. Türk polisiyesi de kendini yavaş yavaş ispat etmeye başladı. Yazılan eleştiri yazılarında ve yapılan röportajlardaki artış buna işaret ediyor zaten. Şahsen üretim, arz arttıkça daha iyiye gideceği kanısındayım.

Mesut Demirbilek: Ben de küçük bir ekleme yapayım; yeni nesil polisiye yazarlar çok dikkatimi çekiyor. Çünkü yurt dışındaki polisiyeleri tekrar etmek yerine özgün ve günümüze ait konularla eserler hazırlıyorlar. Bu da tabii ki Türkiye polisiyesi adına çok umut verici bir durum. Zira Algan üstadın da başkanlığını yaptığı Polisiye Yazarlar Birliğinin düzenlediği Kristal Kelepçe ödüllerine her sene başvuran polisiye yazarları ve eserlerinden bunu görmek mümkün. 

Polisiye eserler ülkemize 90’lı yıllarda görülmeye başladı, aslında oldukça geç bir tarih bunun sebebini neye bağlarsınız?

Algan Sezgintüredi: Hem öyle hem değil aslında. Ülkemiz, tarihsel sıralama açısından dünyada Fransa ve İngiltere’den sonra polisiye romanın ortaya çıktığı üçüncü ülke. Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı Esrar-ı Cinayat’ın yayım tarihi 1884. Aynı dönemlerde II. Abdülhamit’in merakı sayesinde, başta Sherlock Holmes hikâyeleri olmak üzere yabancı eserler tercüme ediliyor ve ardından yerli yazarların eserleri geliyor. Esasen Soğuk Savaş’ın başladığı döneme kadar polisiye edebiyat iklimimiz gayet zengindir. Soğuk Savaş’ın etkisiyle edebiyatımızda siyaset ve haliyle getirdiği toplumsal gerçekçilik egemenlik kuruyor. Kısacası, geç başlama gibi bir durum yok; polisiyemiz üretime, aradaki pek az eser haricinde otuz yıl kadar ara vermiş ve 90’larda dünyayla birlikte değişen ülkemiz şartları doğrultusunda tekrar canlanmıştır.

Gökyüzünün altındaki her şey politik mottosu üzerinden yürürsek, polisiye türü bu politikayı daha kolay ele alır diyebilir miyiz? Sıcak gündem polisiyede yer alır ve güzel de olur siz nasıl bakıyorsunuz bu fikre?

Algan Sezgintüredi: İstanbullu usta Yunan polisiyeci Petros Markaris, polisiyenin toplumcu-gerçekçi romanın yerini aldığını söylüyor ki doğrudur. Polisiye, Altın Çağ adı verilen, yirminci yüzyılın ilk çeyreği denebilecek dönemin ardından pek çok değişim geçirdi ve başlangıçtaki esasen bulmaca çözme mantığından çok daha farklı yerlere gitti. İyi de oldu çünkü polisiye, doğası icabı hemen her türlü temayı kullanmaya açıktır. Politika da olur, aşk da. Nitekim suç edebiyatının bir alt türü olan polisiyenin de siyasi, casusluk, gerilim, sert, yumuşak, tarihsel, hukuki, prosedürel gibi kendi alt türleri bu yüzden var. İlaveten, polisiye gene doğası icabı gerçekçi olmak, ayaklarını yere basmak zorundadır. Durum buyken günü, günceli işlemesi gayet normal. Edebiyat zaten insanı anlatmaktır ve polisiyenin birincil unsuru, birinci dayanağı psikolojidir. Polisiye edebiyatın, mecbur olmamakla birlikte evet, gündemi ele alması elbette iyidir.

Mesut Demirbilek: Politika her zaman gündemin bir parçasıdır. Doğal olarak da Kavgaz serisi, anlattığı dönemin politikalarının da izlerini taşıyacaktır. Örneğin, 12 Eylül sonrası 8 yıl boyunca Polis Koleji ve Polis Akademisinde o günün siyasi baskıları sonucu roman okumanın ve müzik dinlemenin yasak olduğu bir ortamda yetişen komiser yardımcısı Mutlu Kavgaz’ın meslek hayatına başladıktan sonra yeni şeyler öğrenme açlığı hep devam edecek. Bu da onu hem geliştirirken hem de farklı tezatların içinde olmasına sebep olacak.

Son dönemde yayıncılık dünyası da ekonomi gündeminden çok etkileniyor, dosyalar okunmuyor, yazar adayları uzun zaman kitaplarının basılmasını bekliyor ve umutsuzluk hâkim bu durum için ne dersiniz?

Algan Sezgintüredi: Yazar adaylarının dosyalarına çok uzun sürelerde cevap alması ya da hiç alamaması yeni bir şey değil. Orhan Pamuk veya J.K. Rowling’in dosyalarının kaç yayıncıdan ret yediği, kitaplarını yayımlatmak için ne kadar uğraştıkları bilinen şeyler. Ekonomik durumun zorluğu kitap yayımlamakla ilgili var olan sıkıntıları sadece arttırıyor ki o da anlaşılmayacak şey değil. Her şey nasıl bitiyorsa bu gidişat da illa bitecektir ama ölümsüz olmadığımızdan ve ömürlerimiz nispeten kısa olduğundan, bu durum uzadıkça karamsarlığın artması normal elbette. 

Okuma listenizde daha çok ne tür kitaplar var, polisiye yazarları nasıl beslenmeli?

Algan Sezgintüredi: Yazarlar, polisiye yazsın veya yazmasınlar çok ve çeşitli okumalı. Polisiye yazanlar elbette yazdıkları türü iyi, çok iyi bilmeliler. Ama sadece polisiye okumakla ufuk genişlemez, zihinler aydınlanmaz. Klasikler illa okunmalı. Hangi türde olursa olsun çok okumak, çok öğrenmek, yazarın beslenmesinde birinci unsurdur.

Mesut Demirbilek: İster gerçek bir olaya dayansın veya tamamen kurgu olsun, okuduğum bir kitapta bir şeyler öğrenmek isterim. Bu nedenle o kurgununun ve heyecanın içinde bilgi olarak da beni besleyebilmeli. Bu nedenle polisiyelerde prosedürel olanları daha çok tercih ediyorum. Çocukluğumda Sherlock Holmes hikâyelerini merakla okurdum. Hâlâ hepsini bilmeme rağmen yine aynı heyecanla okuyorum. John Verdon’un Aklından Bir Sayı Tut kitabını okurken katili bulabilmeniz için yazar size tek bir şans verir. Bunun dışında da tahmin edebilirsiniz fakat kanıtlara dayanarak bulmak istiyorsanız katilin yaptığı tek hatayı fark etmeniz gerekiyor. O kanıtların nasıl kullanıldığını anlamaya çalışmak bana hem heyecan veriyor hem de eski mesleğim gereği enteresan karşılaştırmalar yapıyorum. Diğer yandan bir klasik okuduğumda onda polisiyeden daha farklı şeyler bulmaya çalışırım. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza‘sını bazen tekrar tekrar hatta parça parça okuduğum olmuştur. Çünkü orada sadece suç psikolojini görmezsiniz, aynı zamanda vicdani sorgulamaları ve rasyonelleştirmeleri de görürsünüz. Şu anda ne okuyorum derseniz; Kavgaz: Pilot. Gerçekten de öyle, yazılırken içinde olmak yeterli değil, onu somut bir şekilde sayfalarını çevire çevire okumak isterim. Bu film çeviren bir oyuncunun filmini gidip sinemada izlemesi gibi bir şey.

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 49 times, 1 visit(s) today
Close