Yazar: 12:00 Röportaj

Polisiye Sesler: Elçin Poyrazlar

Edebiyatın  “ötekisi” olarak görülen polisiye, aslında çok sevilen ve okunan bir tür. Elçin Poyrazlar ise son kitabında olduğu gibi daha önceki kitaplarında da siyasi-politik polisiye üzerinde yürüyor. Ve yürüdüğü yolda oldukça başarılı. 

Polisiyeye olan tutkunuzdan her yerde bahsediyorsunuz ? Ne zaman ve nasıl başladı bu tutkunuz?

10-11 yaşlarında, bir kar tatilinin yolları kapattığı on günlük bir dönemde başladı. Yatılı okuldan evime gidemediğim için öğretmen bir aile dostumuzun evinde misafir olmuştum. Dört duvarı kitaplarla kaplı bir odada elime ne geçerse okudum. İlk orada tanıştım Agatha Christie ile ve önümde müthiş bir serüven açılmış oldu. Önce, polisiye kitapları neredeyse sayfaları kemiren bir kurt gibi okudum. Sonra da polisiye hastalığım Celil Oker’in romanlarıyla tanışınca yazma tutkusuna dönüştü. Yerli polisiyenin gücünü bana gösteren rahmetli Celil Oker’dir. 

Son kitabınız Çıplak Kalp oldukça seviliyor. Suat Zamir kendine münhasır bir karakter ve kitabın ıssız kahramanı. Kadın bir komiser ve hep yalnız aslında. Terfi edemiyor -ettirilmiyor-. Dünyaya, insana, sisteme çok öfkeli ve aslında o da bir öteki. Çıplak Kalp; tarikatlar, iktidar, din elbisesi içindeki mafya ve dahası… Kitap, sözünü eğip bükmeden söylüyor, bu açından olağanüstü. Hem gazeteci yazar Elçin Poyrazlar hem de Suat Zamir çok cesur. Bu cesurluk nasıl mümkün oluyor?

Artık öyle bir dönemdeyiz ki en basit doğruları söylemek ve yazmak bile bir cesaret göstergesi oluyor. Baş eğmemek, yenilgiyi göze alarak mücadeleye girmek ve kendini feda edebilmek… Bunların hepsi artık “enayilik” olarak görülen meziyetler. Komiser Suat Zamir aslında hepimizin vicdanını temsil ediyor. İyi ama gücü elinde tutmayan insanların vicdanını… Adaletin olmadığı yerde, vicdanı devreye sokmanın ve ne kadar küçük olsa da bir adım atmanın önemini hayvani bir güdüyle kavrayan bir karakter. Çaresizliğin dipsizliğinde saklanmanın artık işe yaramadığını, geri adım attıkça daha fazla ezildiğini gören insanlara has bir başkaldırı var Suat’ta. Kaybedecek bir şeyi yok yani. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlar cesur mu sayılır yoksa çılgın mı, asıl soru bu bence. 

Türk edebiyatında polisiye türü hangi noktada şu an?

Yerli polisiye edebiyatta çok iyi eserler veriliyor. Elbette Batı’da başlayan bu roman türünün dışarıdaki çeşitliliği ve birikimi bizde henüz yok. Ama büyük bir ilgi var ve okur da kaliteli polisiyeyi okumayı seviyor. Bana okurlardan sıklıkla “aslında polisiye yazmadığım, suç romanı ya da siyasi roman yazdığım” yorumları geliyor. Bence benim yaptığım tam da suç edebiyatına giriyor. Suç edebiyatı müthiş geniş bir yelpazedeki eserleri kapsar çünkü hikâye anlatımının özü, tam da bu merak duygusu üstüne kurulmuştur. Polisiye, bunu suç üstünden yapar o kadar. Yerli polisiyede Celil Oker, Ahmet Ümit, Yaprak Öz, Tuna Kiremitçi, Çağatay Yaşmut, Alper Canıgüz gibi isimleri üslup ve kurgu açısından buradan okurlara önermek isterim. 

Polisiye okurlarının en merak ettiği noktalardan biri de yazım süreci detayları, karakterler, yan hikâyeler, olay örgüsü… Nasıl yazılıyor bu kitaplar? Sizin yazma ritüeliniz nedir?

En başta kurguyu inşa etmem gerekiyor. Bu aylarca süren bir not alma dönemi. Sonra araştırmaya girişiyorum. Karakterleri bu dönemde belirliyor ve yapıyı kuruyorum. Her şeyi bildikten sonra masaya oturuyorum. Ben vahiy gelerek yazan bir yazar değilim. Polisiyenin bu tür bir lüksü ne yazık ki yok. Yazma döneminde de her gün yazıyorum. Hikâye sayfaya akmadığı günler huzursuz ve sinirli oluyorum. İlk metin bittikten sonra asıl iş başlıyor. Defalarca revize ediyorum. Doğan Kitap’tan editörüm Hülya Balcı ile en yoğun çalışmalarımız revizyon döneminde oluyor. 

Suç edebiyatı toplumun büyük resmi denilebilir. Sizin çektiğiniz resimde neler var? Hem ülke hem edebiyat ne durumda?

Sanat hayattan bağımsız değil. Bireyin ya da toplumun yaşadığı her şey bir şekilde romana, resme, müziğe sızıyor. Bir prizmadan ya da filtreden geçiyor ama orada gerçeğin bir hali sürekli yaşıyor. Bugün benim resmini çektiğim devasa suç dalgasının yıllar sonra dinmiş olacağını ümit ediyorum. Ülkenin geçtiği bu kasvetli, gotik dönem sadece romanlara değil pek çok sanat dalına da yansıyacak. Eşyanın tabiatı bu. Siyasetin bireyin bu denli mahrem alanına girdiği, baskının ve sertliğin birebir hissedildiği bir dönemde başka türlüsünü beklemek gerçekçi olmaz. 

Son soru olarak Elçin Poyrazlar’ın heybesinde neler var?

Romanlar, makaleler, haberler, seyahatler ve bolca merak var. Bende bu iflah olmaz merak oldukça heybem hep dolu olacak Sevgili Yasemin. 

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 34 times, 1 visit(s) today
Close