Yazar: 15:52 Biyografi

Ömer Hayyam Ne Odur Ne Budur!

Ömer Hayyam üzerine pek çok bilinmeyen konular, ona ait olmayan bazı rubailer bu ayki İran edebiyatı temalı dosyamız için incelemenin konusunu oluşturmaktadır. Aynı zamanda da bu rubailerin birçoğunun tartışmaya konu olması bazı kesimi rahatsız ederken bazı kesimi de hala tartışmanın göbeğine itmektedir. Yaşamına baktığımızda Hayyam’ın rubai yazarlığının yanında hem matematikçi hem astronom olmasından başka hem de fizik, felsefe ve metafizik gibi konularla da ilgilendiği görülmektedir. Çok yönlü ve sorgulayıcı bir tavrı olan bu ilim insanının incelenmeye değer görülmesi adına ve yaşamımı biz okuyuculara hatırlatmak adına yapılan çalışma için şimdiden iyi okumalar dilerim.

Çadırcılıktan “Ömer” ve “Hayyam”a

Doğduğu yıl net bir şekilde bilinmemekle birlikte 1121-1122 yıllarında vefat ettiği bilinen ve asıl adının Hâce İmam Ömer el-Hayyâmî yahut Hayyâm en-Nîşâburî olan Ömer Hayyâm, 12. asır Fars topraklarında doğmuş âlim ve filozof olarak kabul edilen bir şahsiyettir. Eserlerinin içerisinde yer alan “Yetmiş iki yıl yaşadım gece gündüz,” rubaisinden yola çıkılarak 72-73 sene yaşamış ve bu sebepten dolayı da 1048- 1049 yıllarında dünyaya geldiği düşünülür. el Cebr adlı eserinde kendisini “Ebu’l Feth Ömer b. İbrahim’il Hayyam” olarak söz edilmesinden gerçek isminin Ömer olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda da Arapçada çadırcılık anlamına gelen “Hayyam” mahlasını babasının çadırcılık yapmasından almıştır.

Hikmette ikinci İbn Sina sayılan Ömer Hayyam doğum yeri olan Nişabur’dan yola çıkarak Merv, Belh, Herat, Buhara ve Rey gibi döneminin ilim ve ticaret merkezi olan şehirlere çeşitli seyahatlerde bulunmuş, bir süre Semerkant’ta kalmış ve daha sonra Isfahan’a giderek Selçuklu Sultanı Melişah’ın ölümüne kadar orada yaşamıştır.

Bugün insanlar, Ömer Hayyam’ın 12. asırdan beri İranlılar ve Osmanlılar tarafından bilindiğini zannetseler de Hayyam, 19. asrın sonundan itibaren Batılıların bilinçli ve planlı gayretleriyle bütün dünyaya tanıtılmış ve bugün herkesin bildiği bir şahsiyet hâline getirilmiştir. Hakkında çok sayıda kitap yayımlanmış, resimleri çizilmiş, romanı yazılmış, pullara resmi konulmuş, caddelere ismi verilmiş ve şiirleri birçok dünya diline manzum ve mensur olarak tercüme edilmiştir.

“Hayyam ne odur ne budur”

Rubai denince akla ilk Hayyam gelir ve bu rubailer vasıtası ile ince ma’naları rümuzlu sözleri ve nükteleri hayatımıza girmiştir. Bu sözler kimi zaman gittikçe artan tartışmalara kimi zaman da tartışmalardan sonra bireylerin yaşamlarında ağır akıbetler yaratmasına neden olmuştur. Bu tartışmalara neden olan etmenlerin başında Hayyam’ın sorgulayıcı olmasının yanında işlediği konulardan da kaynaklanmaktadır. Onun rubailerinin felsefi içeriğinin genelde yaşam ve kader, günah ve ahlak, Tanrı ve insan, ruh ve diriliş, karamsarlık ve zorunluluk, yokluk ve hiçlik gibi konular üzerinde odaklaştığı görülür. Aynı zamanda Hayyam’a göre, felsefe, insan yaşamını bir ölçüde anlaşılır hale getirebilir; ancak felsefe yaşamın gizemlerini çözmede yeterince işlevsel olamaz. Çünkü bilgi ve yaşam gibi, felsefe de geçicidir. Bu anlamda, varoluşun merkezine yapılacak yolculuğun anahtarı, olsa olsa, pasif içerikli bir esneklik olabilir. Hayyam’ın bu yönüyle bakıldığında ve rubaileri dikkate alındığında, yukarıda sıralanan konulara ek olarak, “kırılma ve umutsuzluk, yaşama sevinci ve ölüm korkusu, mutluluk ve yazıklanış; bütün bunlar, insanoğlunda kök tutmuş ve Hayyam’ı esnek bir dalgalanış içinde sarmış niteliklerdir.” Buna göre, Hayyam, ne odur, ne budur; belki hem odur, hem budur. 

“Yetmiş iki ayrı millet, bir o kadar da din

Tek kaygısı seni sevmek benim milletimin;

Kâfirlik Müslümanlık neymiş, sevap günah ne?

Maksat sensin, araya dolambaçlar girmesin.”

Hangi şarap?

Tüm bunların yanında rubailerinde sürekli yer verdiği kavramlarından biri olan şarap sembolünden, orta sınıf bir sarhoşun kolayca düşünebildiği gibi, şaraba tapma fikri çıkarılmamalıdır. Bu şekilde şiirler yazan herhangi bir kimse, şarap içmiş olabileceği gibi hiçbir zaman içmemiş olabilir de. Bahsedilen şarap genellikle, tasavvufta sembol olarak kullanılan, ilahi aşk anlamına gelen aşk şarabıdır. Mevlana, “Bizim bu sarhoşluğumuz kızıl şaraptan değildir; bu şarap bizim sevdamızın kadehinden başka yerde bulunmaz. Sen şarabını dökmek için geldin ama ben, ortada şarabı olmayan bir sarhoşum,” derken bu konuyu çok iyi anlatmaktadır. Bu gibi düşüncelerden dolayı ve rubailerinde sıkça kullandığı şarap metaforundan kaynaklı olarak Türk edebiyatında dindarlığı ile tanınan çoğu şair de Hayyam’ı sufi olarak ele almış, rubailerindeki ekseriyetle dile getirdiği şarap ve onunla ilişkilendirilen mefhumlara tasavvufi yaklaşımda bulundukları için onu melâmîmeşrep bir kişi olarak görmüşler ve rubailerini de bu bağlamda ele almışlardır.

Hayyam’ın Tarih Sahnesine Çıkışı

İranlıların ve Osmanlıların bilmedikleri veya tarihin karanlıklarına terk ettikleri Ömer Hayyam’ın şöhrete ulaşmasını sağlayan kişi İngiliz şair Edward Fitz Gerald’dır.

Batının bütün dinleri birleştirerek yok etmek veya beşerileştirmek istediği bir dönemde, “şans eseri” olarak İngiltere’de onların istediği türden, yani dini alaya alan güya bir “İslam” şairinin yazma eserine rastlanır. Yazma esere bir de istinsah kaydı konulmuştur. Bu kayda göre eser, 865/1460-1 tarihinde yazılmıştır. Yazmada 158 rubai vardır ve rubailerin şairi Ömer Hayyam adlı birisidir. Bu şair, şiirlerinde dinsizliği ve ayyaşlığı yüceltmekte, bütün dinleri ve dindarları aşağılamakta, Yaratıcı ile alay etmektedir. Ateizm ve deizmin altın çağını yaşadığı, kendisine tarihi kökler ve referanslar aradığı ve “bulduğu” bir dönemde, bir İngiliz, Hayyam’ı yani ateizmin veya deizmin unutulmuş tarihi bir “kök”ünü keşfetmiştir.

Ancak unutulmamalıdır ki dahiyane diye sunulan ve bu gibi anlamlar çıkartılan bu ve benzeri rubailer, bir Batılı için de çok etkileyici olmayabilir. Çünkü Ramazan’da oruç yemek, camiden kilim çalmak gibi konular bir Batılının pek ilgilenmeyeceği konulardır. Bunlar, Batılıların espri dünyalarının dışında olan mevzulardır. Doğu dünyasında da beşeri olanla sınırlandırılan bu şiirler birçok kesim tarafından incelenmediği için üstü örtülen Hayyam’ın rubaileri belirli bir maksat veya misyonu yoksa, kimse Hayyam’ın bu tür şiirlerinde olağanüstü bir değer, herkesi şaşırtan bir zekâ, dahiyane bir felsefe veya göz alıcı bir irfan (sembolizmi) göremez; hatta dediğimiz gibi rubaileri anlamak dahi istemez.

Muammada kalan bir şair ve şiir

Ömer Hayyam’a nispet edilen rubailerin oldukça büyük bir kısmı Hayyam’ın değildir. Yaşarken bir şair olarak bilinmediği gibi kendisi de yazmış olduğu rubaileri bir araya toplamamış, daha sonra oluşturulan çeşitli eserlerde bir araya getirilmiştir. Bu süreç içerisinde başka birçok şaire ait olan şiirler Ömer Hayyâm’a aitmiş gibi gösterilmiş, ona atfedilen rubailerle haksız imaj yaratılmıştır. Bu ve bunlara benzeyen rubailere bakarak da onu zevkine düşkün, ayyaş, ateist bir şair olarak görmemeliyiz. Oysaki yapılan güvenilir bilimsel çalışmalarda Ömer Hayyam’ın rubailerinin sayısının yüz, yüz eli en fazla iki yüz iken diğer eserlerde kendisine nispet edilen rubai sayısı bin iki yüzü geçmektedir. Eğer zaten Hayyam denildiği gibi gece gündüz sarhoş, kadehin müridi ve meyhanenin daimi müşterisi olsaydı, hikmet, felsefe, riyaziyat ve heyetteki o yüksek dereceye nasıl ulaşabilirdi? Bu konu hakkında Yakup Kenan da şu sözleri sarf etmiştir: “Onun yaşayışının, Rubâîlerindeki sözlere uyduğunu yani şiirlerinde şaraptan bahseden Hayyâm’ın ömründe şarap içtiğini kimse iddia edemez ve etmemelidir de. Fakat ne yazık ki, o devrin mutaassıpları onu ayyaş ve dinsiz gözüyle görmüşlerdir…”

Ne yazık ki, bilen, bilmeyen, anlayan ve anlamayanlar onun sözlerini küfür addetmiş ve kendisini alkolik diye tanımışlardır… Birtakımları da Rubâîlerinden dolayı onu kötüleyen kara ve koyu mutaassıplara rağmen ona bağlanmış, taraftar kesilmiş ve onu tutmuşlardır.

Hayyam  rubaileri ve şarkıları

Hayyâm, dönemi fitne, kavga ve huzursuzlukla geçtiği için olsa gerek, sinirli, sert, şüpheci, karamsar, hassas bir yapıya ve her şeyden önemlisi felsefî hayal ve fikirlere bağlı bir kişiliğe sahip bir kişi olarak yaşamını sürdürmüştür.  Başkaları tarafından görüşlerini açık, içinden geldiği gibi ve sert bir şekilde ifade etmesi sebebiyle farklı şekillerde tanınmış, tanıtılmıştır. Rubaileri çoğu zaman yanlış anlaşılmış, fakat üzerinde yapılan çalışmalar ve felsefî çözümlemelerle anlaşılmış, Hayyâm; yenilikçi, ileri görüşlü bir düşünür olarak yorumlanmıştır. 

Hayyâm rubaileri, özellikle şairin sıkıldığı ve yorulduğu zamanlarda içini rahatlatmak ve hislerini dile getirmek için söylediği şiirleridir. Bu rubailer fesâhat ve belâgate sahip, akıcı, tekellüften uzak, derin anlam içeriklidir. Konu itibariyle de ölümü hatırlatır, hayatın geçiciliğine üzülür, zamana güvensizdir, sık sık nereden gelip nereye gidildiğini sorgulamaktadır. Hayyâm, anlama odaklanmıştır, amacı rubaileriyle öğüt vermektir. O, rindane edasıyla, kalender meşrebiyle, şöhretiyle kendinden sonraki şairleri etkilemiştir. 

Bunların yanında Hayyâm’ın olduğu söylenen; fakat henüz tespit edilemeyen şarkılar da bulunmaktadır. İşte Hayyam’a ait olduğu düşünülen bestelenen şarkılar ve rubailer şunlardır:

Kimse Bilmez – Mehmet Güreli 

Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende 
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde 
Seher yeli eser yırtar eteğini gülün 
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün 
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye 
Kimse bilmez kimse bilmez

Zaman- Leyla The Band 

Her sabah bi gün doğarken, 
Bi gün de eksilir ömürden
Her şafak bi hırsız gibi, 
Elinde bi fenerle… 
Cehennem boşuna, 
Dert çektiğimiz günler… 
Cennet gün ettiğimiz dünler… 
Ey zaman bilmez misin ettiklerini… 
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin ne ben! 
Bilmezsin ne olduğunu, 
Vazgeç ötelerden yorma kendini… 
Kendine gel bir düşün, 
Ben senim, sen ben arama boşuna…

  1. Fazıl Say & Serenad Bağcan – Ey Kör

Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş! 
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! 
Şu durmadan kurulup dağılan evrende 
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!

  1. Fazıl Say & Serenad Bağcan – Akılla Bir Konuşmam Oldu 

Akılla bir konuşmam oldu dün gece; 
Sana soracaklarım var, dedim; 
Sen ki her bilginin temelisin, 
Bana yol göstermelisin. 
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? 
Birkaç yıl daha katlan, dedi. 
Nedir; dedim bu yaşamak? 
Bir düş, dedi; birkaç görüntü. 
Evi barkı olmak nedir? dedim; 
Biraz keyfetmek için Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
(…)

  1. Kuan – Al Cenneti Çal Başına 

Bir yanda gül renkli şarap şirin sevgili 
Öte yanda ikiyüzlü dincilerin zilleti 
Çoğu cehennemlikmiş dünyada âşıkların 
Desene kimsenin göreceği yok cenneti 
Bilmem kimim neyim benden ne kalır yarına 
Cennet mi düşer yoksa cehennem mi payıma 
Sevgili şarap müzik yeter bana 
Gerisi senin olsun al cenneti çal başına

  1. Can Gox- Ömrünü Berbat Etme 

Rüzgâr esmiş düşmüş gül etekten 
Bülbül güle tutkun öylesi içten 
Kalk iç gene doldur bak savrulmuş dallar 
Göreceksin gül ölmüş sabah erken 
Gül bahçesinde ararken seni 
Gelen kokun sarhoş etti 
Bizi güllere anlattım 
Baktım kuşlar da dinler beni 
Geçmiş günü boşa yâd etme 
Gelmemişe feryat etme 
Gelen geçen masal bunlar 
Eğlen sen ömrünü berbat etme

  1. Ceylan Ertem – Ne Güzel Gün 

Evren kırıntısı bu güzelim yıldızlar 
Gelir giderler, dünyayı bezer dururlar 
Göklerin eteğinde, toprağın koynunda 
Doğdukça doğacak daha neler neler var
 Ne güzel gün, hava ne sıcak 
Ne güzel gün, hava ne serin 
Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik 
Ya da bu yolun ucunu görebilseydik
 O umut da yok bu umut da hiç değilse, 
Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik

Bestelenmiş olan bu rubailerle Hayyâm’ın umutsuzluğunu, dünyanın ve hayatın boş olduğuna karşı olan duygularını, insanın yaratılışı ve kader hakkındaki yorumlarını, alaycı yönünü, aczini dile getirişini ve inancını belirtirken, rubailerin etkileyici olduğunu, hâlâ dillerden dillere dolaştığını, gönüllerde taht kurduğu birçok kesim tarafından hissedilmektedir.

Bilinmezlikten bilinmezliğe gitmek…

Tarihçi Beyhakî, Hayyam’ın ölüm tarihini anmamakla birlikte onun son saatlerini şu şekilde anlatmaktadır: “Onun akrabalarından İmam Muhammed-i Bağdadî’nin bana anlattıklarına göre Hayyam, bir taraftan dişlerini altından yapılmış bir kürdanla temizlerken bir taraftan da İbn Sinâ’nın “Şifa” adlı eserinin ilahiyat ile ilgili bölümünü inceliyordu. ‘Tek ve Çok’ başlıklı bölüme gelince, kullandığı altın kürdanı kitabın arasına koydu ve ‘Adalet sahibi şahitleri çağır da vasiyette bulunayım,’ dedi. Vasiyette bulunduktan sonra namaza durdu. Ne bir şeyler yedi ne de içti. Yatsı namazını eda ettikten sonra secdeye kapandı ve Allah’ım! Biliyorsun ki ben kendi imkânım dâhilinde seni tanıdım. Beni bağışla. Çünkü seni tanımakla sana yakınlık elde ettim,’ dedi. Ömer Hayyam bu sözlerinden çok kısa bir süre sonra vefat etmiştir.” Hint bilgini Govinda Tirtha ile Rus bilim adamlarının, ölüm tarihi üzerine yaptıkları hesaplara göre Hayyam 23 Mart 1122 tarihinde vefat etmiştir.

Yararlanılan Kaynakçalar:

Doç. Dr. Metin YASA, Dr. Dursun Ali TÜRKMEN, HAYYAM VE KÖTÜLÜK: ACI EKSENLİ PESİMİZM İLE UMUT EKSENLİ OPTİMİZM ARASINDA (RUBAİLER ÖRNEĞİ)
Yusuf Alpaslan ASLANTEKİN, ÖMER HAYYAM’IN ŞİİRLERİNDE TASAVVUFÎ SEMBOLLER.
Can Gox. 06.07.2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=ENY-7bnVk8s adresinden erişildi. 
Ceylan Ertem. 06. 07. 2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=x7k6a_QjroE adresinden
erişildi.
Fazıl Say. 06.07.2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=4KVY2xNDzvE adresinden erişildi. 
Fazıl Say. 06. 07. 2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=k2EMD8ahAKc adresinden erişildi.
Kuan. 06.07.2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=iVRK1xl4gbA adresinden erişildi. 
Leyla The Band. 06. 07. 2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=RrGjK28-2TY adresinden
erişildi. 
Mehmet Güreli. 06.07.2021 tarihinde https://www.youtube.com/watch?v=h_GbtBt9pag adresinden erişildi.
DOÇ. DR. A. HİLAL KALKANDELEN, Şarkılarda Ömer Hayyam.

Visited 155 times, 1 visit(s) today
Close