Yazar: 16:30 Film İncelemesi, İnceleme

Ne Anlatmak İstediği Bilinmeyen O Film: Kül

Senaryosunu Erdi Işık’ın yazdığı, Erdem Tepegöz’ün yönetmenliğini yaptığı Kül filmi 9 Şubat’ta Netflix kütüphanesine dahil oldu.  Kafası karışıkları sofranın başına toplayacak bir yapım olarak hayatımıza dahil olan filmin başrollerinde Funda Eryiğit, Mehmet Günsür ve Alperen Duymaz var.

Şahane bir ev, yakışıklı bir eş, istikrarlı bir yaşam biçimi, bir evlat ve elbette tüm bunlardan sıkılan bir kadın. İzleyici buna hiç şaşırmıyor. Bizim ekranın arkasında iç geçirdiğimiz bu hayatın içindeki “sıkkın” kadınlar oldukça can sıkıcı. Eğitim düzeyleri yerinde bu kadınlar, aradıkları şeyi tanımlayamıyorlar. İnsanın karanlığında tanımlayamadığı, aradığı, bulmaya çalıştığı, tanımadığı, ilk kez karşılaştığı, küfü temizlediği, yarayı kanattığı, kaybolduğu duyguları bilmek, o duygulara bakmak, o duyguların gelgitli hallerini izlemek sanatın her dalı için oldukça besleyici ve ilgi çekici. Ancak kahramanımız Gökçe bu caddelerden çoktan uzaklaşmış…

Gökçe, yayınevi sahibi eşine gelen taslak kitap Kül’ün satır aralarında gezmeye başladığında izleyici zaten toplandığı sofradan kalktı. Filmin heyecansız girişi bunu kolaylıkla sağladı izleyici için. Taslak kitaptaki olaylara, mekânlara, karakterlere merak salan kahraman kadın Gökçe, kitaba bağlanmaya, kitabı içinde hissetmeye başlar. İçinde kaybolduğu kitaptaki mekânlara giden Gökçe, birkaç kez sevişmeyi hayal ettiği Metin Ali’yi bulur. Metin Ali’nin gizemi Gökçe’yi yaşamından koparmaya yetiyor elbette. A sınıf, varlıklı, eğitimli, harika bir adamla evli olan birçok kadının dönüp bakmayacağı o adama Gökçe’nin kapılması filmin astarını çıkarıyor ortaya.

Kül, elindeki tüm sinemasal değerleri yavaşça yere bırakıp uzaklaşıyor hemen oradan. Dram, komedi, erotik ve psikolojik gerilim türlerinden birer makas alan film, kafası karışık bir duyguyla çıkıyor uzun yola. Mutsuz bir kadının bir romanla değişen hayatını masal gibi başlatmanın mantık dışı tavrı izleyici için oldukça irrite edici. Kimse hayatından memnun değil. Kötülüğün, çürümenin, dize kadar girdiğimiz pisliğin içinde kimse şiir okuyup hayal kurmuyor ama bunu “gerçeklik” sınırları içinde yapmak en mantıklı yol sanırım. Romansı, sarı, ılık bir yakınlaşma ile başlayan Gökçe ve Metin Ali ilişkisi aniden ve sebepsizce erotik birer sahneye dönüşüyor. Metin Ali ile olan ilişkisi ilerleyen, kitapla kurduğu diyalogu da artıran Gökçe, Metin Ali hakkındaki gerçeklere ulaşınca filmin türü  birdenbire değişiyor. Masalsı erotizmin yerinde esen yellere, dram, gerilim, gizem türleri takılıyor.

Bu keskin geçişlerin olması tv ve sinema yapımları için ilk değil, son da olmayacak ama bu keskin geçişleri başarılı bir şekilde gerçekleşmiyor. Senaryoda havada kalan sorulara yenileri ekleniyor bu geçişle. Kendi dünyasına inanmayan filmlerin izleyicisi koltuğu çoktan bırakmış oluyor bu sonuçta. Senaryo denen şeyin en temel unsuru “kurduğu dünyaya inanması.” Kül’deki en temek eksiklik bu. Gökçe’nin okuduğu kitaba bu kadar saplantılı bir şekilde bağlanması, selam vermeyeceği bir adama aniden ve hızla gelişen tutkusu, Metin Ali’nin Balat’ın arka sokaklarında yaşayan insanların dilinden ve tavrından bu kadar uzak olması, Metin Ali’nin kendinden kilometrelerce uzak bu kadınla cesurca ilişki kurması gibi birçok açık, izleyicinin yapımdan iyice kopmasına sebep oluyor.

Senaryonun en güzel tarafı ana fikri ki, o da sinemada sıkça kullanıldı. Elimizde kalan tek artı ise Funda Eryiğit’in güzelliği. Oyuncu kadrosunun ünü filmden önce düştü elbette önümüze. Mehmet Günsür’un jilet kıyafetler içindeki havada kalan entelektüel tavrı yine etrafa saçılıyor. Alperen Duymaz ve Funda Eryiğit’in tutmayan kimyası ve Alperen Duymaz’ın film içinde sıkışmış alanı elbette tartışılabilir. Senaryonun eksikliği oyuncuyu da kontrpiyede bıraktırıyor. Alan yok, anlam yok, izleyiciye vakit yok…

Eksik gedik senaryosu ile kör topal yürüyen film, sinematografik anlamda da izleyiciyi çarpmıyor. Masalımsı renkler ve efektlerle başlayan filmin devamında kimse ne olduğunu anlamadan kupkuru bir zemine düşüyor. Uçuşan tüyler, küller, ışıltılar yerini gri ve standart kadrajlara bırakıyor. Hem çatısı, temeli eksik bir filmin teker döndürmesi çok zor. İzleyici şaşırmıyor.

Kül, zengin ve başarılı oyuncu kadrosu, yetenekli yönetmenine rağmen, hem senaryo hem de sinematografik eksiklileri sebebi ile sınıfta kalıyor.

Editör: Elif Türkoğlu

Visited 53 times, 1 visit(s) today
Close