Yazar: 16:31 Öykü

Milat Makinesi

Uşaklarım medarı iftiharımdır. Gelin, hemen tüy dikin sarığıma. Çamurlu takunyalarınızı çıkarın, milattan sonra burası. Ulan sizin ben! Alt tarafı bir eşik geçeceksiniz. Hop hop hop! Tüyüm nerede, diktiniz mi kafama? Aynayı getirin çabuk!

“Fakat efendim ayna henüz icat olmadı.”

Onu da mı ben bulayım? Bir işi de siz yapın. Yüzyılları geçebilen aracımda sarığıma tüy dikilmesini bekliyorum. Senelerdir bu eşikte kalakaldım, sözde dünyaya hüküm vereceğim! Otur da otur, bekle de bekle. Siz kolay mı sanıyorsunuz oturmayı? Çokça kıl gerektirir. Kaşların gürse de yetmez, illa kavisli olacak. Çattın mı kaşlarını, kanatlarını açmış bir şahin gibi olacaksın. Etoburdur şahin dediğin, bencileyin. Dana ot yer, bense danayı, ineğe saygım büyük. Dokuz tane var handa, hiçbirinin nazarlığını eksik etmem. Nazar deyip geçme ha! Çatlatır, sarık marık dinlemez. En iyisi kurşun dökmek, getirin çabuk!

“Fakat efendim kurşunu henüz bulmadık.”

Beceriksiz gafiller! Buraya geldiğinizden beri o yok, bu yok, şu yok. Bunca zaman sizi yok cevabınız için mi bekledim? Mabadım eriyip koltuğa yapışsa bile layıkıyla oturacağım. Şu tüyüm bir gelsin hele, asıl siz ondan sonra görün beni. Bir onu dikişim eksik tepeme. Dünyanın merkezi hangi başsa, o görünecek. Bir sabah uyandığımda düşümdeki o muhterem seslendi. “Sen dünyanın tepesine oturacaksın.”

Önce ağladım, çocuğum daha. Anam emzirdi biraz, sonra çıktım top oynamaya. Top henüz icat olmadı, dediler. Geri döndüm avluya. O zaman doksan dokuz inek vardı handa. Dokuzunda nazarlık. Sordum anama, neden kalan doksanı nazarlıksız diye. O kadarı henüz bulunmadı, dedi. Şaştım. Sonra ortaya bir duman çıktı, görmedi göz gözü. Rüyamdaki dede gelip asasını vura vura devirdi doksan ineği. Dokuzuna dokunmadı. Anam etoburdu, ineklerse hâlâ ot yiyordu. Babam, anamın mezarını türbe yaptı. Koca dilemek için türbeye gelen kadınla nikâhlandı. Analığım vermedi bana sütünü, kellesinden oldu beşi bir yerde. Çıktım kapıya oynamaya. Top henüz icat olmadı, dediler. Avluya dönüp dokuz ineği de emdim, yağlıydı anamın sütünden. Onca sene emdiğim, geri geldi burnumdan. Keşke anam inek olsaydı, dedim. Sonra koştum türbeye, bir güzel ettim tövbe. Geçmişe de iyi daldım, bu kadarı kâfi. Bre yamyamlar, getirin amel defterimi, bir yanlışlık olmasın sakın! Eşiğin üstünde çekecek günahım ne ola?

“Fakat efendim kâğıdı henüz icat etmedik.”

Hay sizin ben, bulacağınızı… Yedi düvele sahip olsam da yetmez benim gibi soylu efendiye. Bu makineye az sikke vermedim. Vermedim diyorsam vermemişimdir, sorgulanması teklif dahi edilemez. Bunu keşfeden zındık kölemdi. Boynundan yuları çekiverdim. Bir milat makinesi icat edildiyse eğer hakkı benimdir. Sizin olsaydı bu koltukta mabadınız erirdi. Hiç biriniz benim gibi kaş da çatamazsınız. Hem sonra siz daha tüyümü bulup getirmeyi bile beceremediniz. Söyleyin bana, koskoca efendinizin oturduğu kadar hanginiz çöreklenebilirdiniz koltuğa? İlk keresinde çok rahat gelmişti. Zaman geçtikçe şeklimi aldı. Şimdi sanki onu benden ister gibisiniz. Koltuk benim, bense koltuğun. Bakın, yürürken bile beraberiz. Şu tüyü bir getirin hele, daha dünyanın zirvesine çıkacağız.

***

Hey yazar uyuma, kalk. Sana anlatacaklarım var bir bir. Herifin söylediklerini duydun herhalde. Bunu o makama getirenler, sorgusuz sualsiz biat eden salak taifesidir. Bakma kul köle olduklarına, arkasından atıp tutarlar ama karşısına geçince hemen aman efendim, sepet efendim. Önünde hepsi süt dökmüş kedidir kedi. Kolları önden bağlıdır bunların, sen bilmezsin. Makineyi ele geçirirken kardeş hayırdır, sen ne hakla bunu yapıyorsun, diyen olmadı. İş işten geçtikten sonra da bir şey deseler kelleyi kaybedeceklerini adları kadar iyi bildiklerinden çıkmaz oldu sesleri solukları. Doğru söyleyeni de istemezler aralarında. Ne dokuz köyde, ne dokuz inekte. Ah be yazar, ah! Sen saf bir oğlana benziyorsun, inanma sakın bu herifin anlattıklarına.

***

“Efendimiz bulduk sonunda, istediğiniz tüyü bulduk.”

Medarı iftiharlarım, has uşaklarım! Şimdi dileyin efendinizden ne dilerseniz. Tüyü kafama dikip makinemle buradan gittiğim vakit gönlünüzün arzu ettiği her şeyi göndereceğim size. Han, hamam isterseniz o biraz zordur ama güzel zevceler, güneş kadar parlak sarı sikkeler isterseniz eğer belki yollarım size. Nasıl da keyiflendiniz değil mi? Sizi gidi köftehorlar sizi! Dikin şimdi o tüyü başıma. Hah, şöyle. Koltuğum, tüyüm, milat makinem, hepsi tastamam artık. Aynayla kâğıdı da herhalde eşiğin öte yanında bulurum. Oralarda kesin icat etmiştir birileri. Öyle değil evladım şöyle takacaksın, hay Allah. Oldu değil mi? Aman, sizin gibi yağdanlıklara ne soruyorsam. Pek de güzel durmuş tabii ki. Sarığımın da tam ortasında harikulade olmuş.

“Efendimiz, sarığınızda tüy görünmüyor, acaba çıkarıp bir yere mi koydunuz?”

Nasıl ya tüyüm nerede? Hanginiz çaldınız benim güzeller güzeli tüyümü bre zındıklar! Biliyorum yerimde hepinizin gözü var. O gözlerinizi bir bir çıkarırım yerinden. Nasıl arayıp bulduysanız tüyümü, şimdi bunu yeni baştan yapacaksınız. Ben onu asla unutmam köle takımı, sizin gibi beyinsiz miyim? Kesin içinizden biri çaldı. Hanginiz yürüttüyse tüyümü çabuk getirsin buraya. Üç vakte kadar bulmazsanız eğer işkencelerden işkence seçip beğenin. Seçemediniz değil mi geri zekâlılar? Hadi yerinize yine ben tercihte bulunayım. Geçenlerde burnu Kafdağı’nda olan bir ozanın üzerinde bunu uygulatmıştım. Deri yüzmece, seyretmesi ne de zevkliydi. Aranızda her kim arakladıysa tüyümü, yapacağımı söyledim, benden günah gitti. Kendi içinizde konuşup tartışın. Ben geri sayıma başlıyorum.

“Fakat efendimiz hırsızlık daha icat olmadı ki.”

Seni seçtim yılan soylu. Çabuk getirin bu aptalı yamacıma. Şimdi keseyim de bana cevap verme cüretinde olan dilini, gör dünya kaç bucakmış. Kopardım gitti. Ama içim daha soğumadı. Tüyümü hâlâ bulamadı beyinsizler ordusu. Emrediyorum size, yiyin birbirinizi. Madem buradan gitmemi sağlayacak o kutsal nesneyi bana getiremiyorsunuz. Öldürün kendinizi kul kölelerim. Sizin gibilere efendilik etmek de hiç zevkli değil. Eşiği de geçemediğime göre en iyisi burada tek başına kalmak. Haydi, bekliyorum. Yok edin değersiz bedenlerinizi. Belki tüysüz de giderim. Kim dedi ki benim gibi muhteremin eşiği geçemeyeceğini? Tebaamın ölümünü bile emredecek kudretim olduğuna göre tüysüz de çalıştırabilirim makineyi. Benim önümde herkes eğilir, şu kıçı kırık cansız alet mi itaat etmeyecek? Ne duruyorum, basayım o zaman düğmesine.

***

Öhüü öhüüü, yazar oğlan bana bak hele. Nasıl da anlattı büyük büyük laflarla kendini. Kalanını ben söyleyeyim de gör bu herife neler olduğunu. Gözünde öyle bir noktaya geldi ki her şeyi yapabilecek kudreti olduğuna inandı. Burnu atmosfere değenin nereden çıkmayacağı malumdur. Kendini feriştah görürsen kafa üstü çakılış revadır. Eşiği geçeceğine olan güvenle çalıştırdı makineyi. Alet bir öksürdü, iki öksürdü sonrası kara duman. Attı bu zatı muhteremi koltuğundan. Onun kulu kölesi olanlar bir baktılar ki oturmaktan erimiş mabadı efendinin. Daha kıçına bile sahip olamayana bir tekmeyi de biz vuralım dediler. Onu sopalaya sopalaya sürdüler memleketin en ücra noktasına. Şimdi sanırsın ki ezilenler ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Ne de olsa toysun anlamazsın sen insanların garip işlerinden.

***

Uşaklarım medarı iftiharlarım benim. Tez elden onuruma şölen hazırlayın. Yurdun bir ucundan öteki ucuna donatın masaları. Yeni efendimizin yüce emridir, deyin. Önce ben doyuracağım kursağımı. Sonra benden arta kalanlarla tüm halka ziyafet ola!

Editör: Elif Türkoğlu

Gönül Demircioğlu
Latest posts by Gönül Demircioğlu (see all)
Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close