Yazar: 18:44 İnceleme, Kitap İncelemesi

“Kumrunun Gördüğü”: Bir Nehir Ki Akar Çocukluğa!

Bu ay Mahal Edebiyat’ta çağdaş edebiyatımızın dikkat çeken yazarlarından Ahmet Büke’yi ağırlıyoruz. Yazarın geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan ve kısa sürede 4. baskıyı yapan Deli İbram Divanı isimli romanı, yetişkinler için kaleme aldığı ilk romanı olmasıyla da dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra Ahmet Büke öykü, çocuk edebiyatı ve senaryo türleriyle de edebiyata/sinemaya katkı sunuyor. 1970 yılında Manisa’da dünyaya gelen yazar, 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden mezun olmuş. 2008 yılında Alnı Mavide kitabı ile Oğuz Atay Öykü Ödülü’nü, 2011 yılında Kumrunun Gördüğü kitabı ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanmış.

Biz bugünkü yazımızda Ahmet Büke’nin Kumru’nun Gördüğü isimli öykü kitabını inceleyeceğiz. İlk baskısı 2010 yılında yapılan kitap, Can Yayınları etiketiyle okuyucusuyla buluşuyor. İki bölümden oluşan kitapta toplamda yirmi öykü bulunmakta. Öyküler ilk okuyuşta kendini hemencecik ele veren metinler dersek yalan olur. Ahmet Büke okurunu biraz zorlamayı seviyor. Bunu bir çeşit kelime oyunu olsun diye de yapmıyor. Yazarımızda, karanlıkta el yordamıyla bir şeyleri bulmaya çalışan insanoğlunun -o hep bir yanı tedirgin fakat uslanmaz bir araştırmacı- hâli mevcut. Öykülerde kelimeler başka başka insanlara varmak istiyor gibi; fakat çoğu kez bizi yazarın çocukluğuna, mahallesine götürüyor. Bu yüzden de öykülerin ana izleği aile ilişkileri ve mahalle yaşamı dersek yanlış söylemiş olmayız.

Tuzdan Köprü

Kitabın ilk bölümünün ismi Tuzdan Köprü: 16 öykü barındıran bu bölümde yazar, Hayata Dönüş Operasyonları, Cumartesi Anneleri gibi toplumsal hafızamızda acı bir yere sahip olaylara değinirken aynı zamanda aile içi ilişkiler, çocukluk ve kişinin kendiyle hesaplaşması gibi daha ferdî meselelere de eğiliyor. Yazarın küçük yaştan itibaren aile üyelerinden hikayeler dinleyerek büyümesi ona bir masal/hikâye anlatıcısı kimliği de kazandırmış. Bu bölümdeki bazı öykülerde yer yer Binbir Gece Masalları’nı anıştıran bir üslup denemesiyle karşılaşmamızı bu sebebe bağlayabiliriz. Olayların ve karakterlerin birbiri içine geçmesi hem öykülerde masalsı bir atmosfer oluşturuyor hem de hikâyenin aslında hiç bitmediğini, edebiyatın veya geniş perspektiften bakılırsa sanatın tek bir hikâyenin etrafa saçılan parçalarını kovaladığını bize gösteriyor. Ahmet Büke, bu hikayelerin peşinden koşup onları öyle güzel yerlerinden yakalamış ki karşımıza bu güzel metinler çıkmış diyebiliriz.

Bu bölümde dikkati çeken bir başka şey ise yazarın diyalog aktarımında tercih ettiği teknik: Özellikle “Mahur Beste” ve Ruhi Bey Biz Hepimiz Nasılız? isimli öykülerinde, aynı paragrafta iki üç karakterin cümlelerini sayıp dökme tarzında art arda sıralamış. Buna ek olarak diyalogları yazarken kişiler arasında bir geçiş gözetmemiş ve herhangi bir noktalama işareti kullanmamış. Denilebilir ki öykü kişilerinin/anlatıcının içinde bulunduğu o cinnet hali ya da içindekileri kusma ihtiyacı diyalog tekniğinde de kendini göstermiş. Diyalogları aktarırken tercih ettiği bu karnaval hali, birkaç öyküde karakterlerin birbiri içine geçmesi şeklinde de karşımıza çıkıyor. Özellikle “Mahallenin Bazı Ölüler”i ve “Zeki Kıraç”, “Akhisar Oteliisimli öykülerde karakterler arasında bir sınır neredeyse yok. Bir karakterin nerede bitip diğer karakterin nerede başladığını takip etmek, metinleri okurken yoğun bir dikkat gerektiriyor.

“Vazgeçmem”isimli öyküsünde ise anlatıcılar konusunda net bir şey söylemiyor yazar. Kitabın ilerleyen sayfalarında yine karşımıza çıkacak olan Hikmet -ki bu metinlerarasılığı bolca yapmış Büke bu kitabında- öyküdeki anlatıcılardan biri. Metin, baba oğul ilişkisi üzerinden ilerliyor; yalnız öyküyü çekici kılan işlediği konu değil öyküde tercih edilen anlatım tekniği. Öyküdeki zamanın akışı bize tespih tanelerini çağrıştırıyor. Zamanda bir ardışıklık söz konusu, bu yönüyle öyküdeki zaman unsuru bir nehrin akışına da benzetilebilir. Yazar bize bu öyküdeki baba oğul aynı kişi mi ayrı kişiler mi net olarak söylemiyor. Kişilerin bu ayrılamaz oluşu, ardışıklığı zamanın bükülmesini de akıllara getiriyor. Öykünün akışı ve karakterlerin gösterdiği devamlılık göz önünde bulundurulduğunda yazarın zaman ve onun bölünmezliği üzerine de bolca düşündüğü tahmin edilebilir. Bu gibi durumlar, yazarın anlatıcılığının temelini masal ve efsanelerin oluşturduğu gerçeğini bize tekrar hatırlatıyor. Hem anlatım tekniğine dair denemeleri hem de karakter yaratımındaki meziyeti göz önünde bulundurulduğunda, ileriki yıllarda da Ahmet Büke’nin edebiyatımızda özel bir yere sahip olacağı öngörülebilir.

Sesler

Kumrunun Gördüğü’nde yer alan ikinci bölümün ismi ise Sesler: Bu bölümde “Hatırlamak”,“ Kusmak” Unutmak” ve “Bilmek: Gerçek” isimli üç öykü yer alıyor ve bu öyküler insanda bir köşesinden birbirine tutturulmuş hissi uyandırıyor. Bölümün ilk öyküsü: “Hatırlamak”. Bu öykü bana göre kitabın en güçlü metinlerinden biri. Hikâye genel olarak anne, baba, aile, işkence, geçmişle hesaplaşma gibi konuları işlemiş. Yedi ilişkisini ilk bu öyküde anlamlandırmaya çalışıyoruz. Savaş karakteri Hikmet’in hayatındaki vasfı ne, bunu tam olarak bilemiyoruz fakat tam da bu merak duygusu bizi öyküye çekiyor.

Adını daha önce de duyduğumuz Hikmet -belki de bu başka Hikmet- karakteri öykünün başkişisi. Yazar, okuyucuya sanki “İsimler aynı olsa da kaderler, yaşananlar farklı,”demek istiyor. Kitabın genelinde hüküm süren karakterlerin hikayesini hemen ele vermeme hâli, Hikmet için de geçerli.  Hem öyküde hem Hikmet’in zihninde geçmişle şimdi iç içe, bu durum öyküleri okurken sıkı bir takibi de zorunlu kılıyor. Adının anlamı gibi Hikmet’in kendinde de bir bilinemeyenlik söz konusu; onun geçmişine, bugünkü hâline nasıl geldiğine dair izleri öykü boyunca kovalıyoruz. Yazar burada da işi bize emanet ediyor, her şeyi gözle görülür elle tutulur kılmıyor. Büke’nin “El feneri burada işte; benden bu kadar. Gerisini sen bulacaksın ey okur!” der gibi bir hâli var.

Bölümün ikinci öyküsü ise “ Kusmak: Unutmak” Öykünün ismi bile çeşitli çağrışımlara kapı aralayan bir özelliğe sahip. Bu öykü, Sait’in öyküsü aslında. Yazar, karakterin hikayesi üzerinden aslında her gün şahit olduğumuz fakat müdahale edemediğimiz- unutmayı seçtiğimiz- olaylar hakkında düşünmeye itiyor bizi. Öykü aynı zamanda tersane işçilerinin ölümüne, şirketlerin acımasızlığına, aile içi ilişkilerin kişide yarattığı travmalara da değiniyor Sait’in hayatı etrafında.

Hem bölümün hem de kitabın son öyküsünün ismi ise “Bilmek: Gerçek.” Öykü isminde yer alan bu iki kavram aslında hem Sesler bölümünün özü hem de hayatın. Bu öykü, gerçekten bildiğimiz öykü oluyor çünkü bölümün diğer iki öyküsünde karşımıza çıkan karakterlerin doğrudan olmasa da aile üyeleri sebebiyle hikâyelerinin nasıl kesiştiğini dikkat çekici bir şekilde anlatıyor. Aslında bu üç öykü ortak bir çatıya bağlanabilmeleri sebebiyle tek bir öykü gibi de ele alınabilir. Çok katmanlı yapıya sahip bu öyküler kitabın genelinde karşımıza çıkan tutumu destekler nitelikte. Hikâye boyunca karakterlerin hayatlarının çeşitli evrelerine şahit oluyoruz fakat onlarla ilgili masalsılık her daim kendini hissettiriyor. Özellikle kitabın en dikkat çekici karakteri diyebileceğimiz Hikmet, insanda tanışma isteği uyandıran kanlı canlı bir kişiye dönüşebilmiş olmasıyla oldukça başarılı çizilmiş.

Kumrunun Gördüğü, bir yanı yerelliğe dayanan, hem konuya hem anlatıma emek harcandığını hissettiren, önemli olanın aslında hikaye etmenin kendisi olduğunu bize hatırlatmak isteyen güçlü bir kitap. Aldığı ödülü birçok açıdan hak ettiğini düşündüğüm bu kitap, okurda yazarın diğer eserlerini de okuma isteğini kamçılıyor. Yazarın Deli İbram Divanı’nda da etkisinde kaldığım o masalsı atmosferi yaratmada gösterdiği başarı, hem kişisel hem de toplumsal sorunlara insan hikayesi ekseninde yaklaşmamızı sağlayan duyarlılığı, bizi kitaba sıkı sıkıya bağlayan diğer unsurlar olarak sıralanabilir. Ahmet Büke okumaya devam ettikçe bir kez daha fark ediyorum ki, insanın en büyük masalı çocukluk! Masalla başlayan bu yolculuk her daim devam etsin, heybemizdeki hikayeler böyle güzel yazarlar sayesinde artsın, eksilmesin. Keyifli okumalar dilerim.

KAYNAKÇA

1.Ahmet Büke Kimdir? – En Sevilen ve En Çok Satan Kitapları  https://kidega.com 

2.Yazar Ahmet Büke ile Keyifli Bir Söyleşi – Sanat Okur  https://sanatokur.com ›

3.AHMET BÜKE İLE SÖYLEŞİ-  https://edebistan.com 

Editör: Enes Yılmaz

Visited 4 times, 1 visit(s) today
Close