Yazar: 18:01 Öykü

Hayal Satıcısı

Yoğun geçen günün ardından biraz kafa dağıtmak ve bir şeyler içmek üzere Beşiktaş’a doğru yola koyuldum. Binlerce insanın oluşturduğu gürültüye göğüs gererek sahile doğru yürümeye karar verdim. İstanbul’un hoyrat kullanılmış bir şehir olduğuna dair düşüncelerimi doğrular nitelikteki bina yığınlarının arasında; her şeye rağmen maviliğini korumaya çalışan denizi görmek bir nebze de olsa huzur verdi. Birden bu duyguyu uzun süredir hissetmediğim aklıma geldi.  Uzun süren olumsuzluklar silsilesinden sonra kendime geldiğimi hissettim. 

Mutsuz ve sürekli bir yerlere yetişmeye çalışan insanların arasında zorlukla yürüyordum. Gülümsemek gibi elimizde kalan son ucuz aktivitenin bu kadar değersiz olması üzerine belki bir ara bir şeyler karalarım diye içimden geçirdim. 

Sahilde bulduğum ilk kafeye kendimi attım. Deniz hemen yanımda, sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kim bilir asırlardır hangi olaylara şahitlik etmiştir diye düşünürken, mutsuzluğu yüzünden okunmasına rağmen patronundan tepki görmemek ve belki de işini kaybetmemek için zoraki bir gülümseme takınmış garson yanıma geldi. Elindeki tablete siparişimi girdi ve aynı sahte gülümseme ile yanımdan ayrıldı.  

Herhangi bir restorana ya da kafeye gittiğimde garsonlar beni uzun uzun düşündürür. Normalde yaptığımız seçimlerin sonuçlarının sorumluluğunun her zaman bizim omuzlarımızda olduğuna inanırım, fakat hayatın seçenekler konusunda herkese adil davranıp davranmadığı konusunda şüpheye düştüğüm bazı noktalar var.  

Boğazın eşsiz manzarasına karşı düşüncelere dalmışken yanıma yaklaşan bir adam tüm dikkatimi dağıttı:  

-Abi çok güzel hayallerim var birkaç tane vereyim sana ister misin? 

Bir an ne dediğini anlamadım adamın ve herhangi bir cevap veremeden öylece bakakaldım: 

-Vereyim mi abi? 

 Kendimi toparlayarak, “Pardon ne sattığınızı anlayamadım,” dedim adamın cevap bekleyen tavırlarına hitaben. 

-Hayal satıyorum abi. Ekmek parası işte n’aparsın? Biz de geçimimizi bu yolla sağlıyoruz. 

-Nasıl yani? Ben şimdi sana para vereceğim sen de bana bir hayal vereceksin öyle mi? 

Adam bu durumu garipsememe şaşırarak, “Evet abi aynen öyle. Bu aralar çok popüler oldu bu meslek. Ama ben bunu ilk yapanlardanım. Benim hayallerim daha doğal o yüzden,” dedi. 

İlginç bir durumdu gerçekten. Adamın yaptığı iş ilgimi çekmişti. Masama oturması için davet ediyordum ki garson kahvemi getirdi ve adama kaş göz işaretiyle buradan gitmesini söylüyordu. 

 -Sorun değil, beyefendi beni rahatsız etmiyor. Rica etsem onun da siparişini alır mısınız? Siz de buyurun lütfen eşlik edin bana. 

Garson da adam da şaşırmışlardı, ama yine de dediklerimi yaptılar. Adam biraz çekiniyor gibiydi. 

 -Rahat olun, sadece sizi daha yakından tanımak istedim. Yaptığınız meslek ilgimi çekti de biraz. Daha iyi anlamak için sizinle konuşmak istedim, tabii eğer sakıncası yoksa. 

– Hayır, sıkıntı yok abi Allah razı olsun bizi adam yerine koyup sohbet etmek istedin. Normalde beni buradan hemen kovarlar. Sırf senin hatırına ilk defa insan gibi davrandılar.  

Adam konuşurken bir taraftan da onu gözlüyordum. Benden büyük olmasına rağmen bana abi demesi tuhaftı. Artık doğum tarihleri yerine hayat standartları belirliyordu sanırım hitap şekillerini.  Üzerinde her tarafı yamalı bir mont ve boğazlı kazaklardan vardı. Sürekli giyilmekten yıpranmış ve her tarafı toz içinde olan kadife pantolonunu ise sürekli aynı yerden katlanmış ve kopacak hale gelmiş bir kemer tutuyordu. İlk görüşte bir meczubu andıran bu adama nedense garip bir sempati duymaya başlamıştım. 

 -Yıllar önce babamı kaybettiğimde başladım ben bu işe. O zamanlar çocuktum, tabii hayal dünyam çok daha genişti. Kimsenin aklına gelmeyecek hayaller kurar herkese satabilirdim. Şimdi hem yaşlandım hem de eskisi kadar güzel hayaller kuramıyorum. Ama emin ol benim şu halim bile çoğu yeni yetmeden iyidir… 

Birden gözümde çok saygıdeğer bir kimliğe bürünen bu adamın sözünü hiç kesmeden pür dikkat dinliyordum. Garson manidar bakışlarla adamın siparişini getirdi ve hiçbir tepki vermeden geri dönüp gitti. Sanki adamın masama oturmasına izin verdiğim için bana biraz kızgın gibiydi, ama artık umurumda bile değildi. Günlük hayatımızı etkileyen binlerce ufak olaydan biriydi bu durum da. Yaşam standartları başımıza gelen olaylara bakış açımızı da fazlasıyla etkiliyordu demek. Dağılan dikkatimi toplamaya çalışırken adam da kaldığı yerden devam ediyordu sözlerine. 

-Şimdikiler hep o internet denen yerden alıp kendilerininmiş gibi satıyorlar millete. Oysa benimkilerin hepsi bizzat bana ait. 

-Peki, sen bu kadar hayali nasıl kuruyorsun? Zor olmuyor mu? 

– Yok be abi! Yıllardır alıştım artık, biraz düşününce bile ufak tefek bir şeyler geliyor aklıma. Dur ben sana bu olayı baştan anlatayım. Benim babam kütüphanede memur olunca çocukluğumdan beri en yakın arkadaşlarım hep kitaplar oldu. Okuduğum kitaplar belki de binleri geçmiştir. Hiç saymadım. Hâl böyle olunca da hayal dünyam genişledikçe genişledi. Babam bir gün bunu fark edince kurduğum her güzel hayal karşılığında bana bir çikolata alırdı. Şimdilerde tadını bile unuttum çikolatanın, ama o zamanlar çok severdim. Babam emekli olunca yapacağımız hayallerimiz vardı. Her akşam eve geldiğinde bundan bahseder yeni yeni şeyler eklerdik, ama nasip olmadı işte. Orta yaşların ortasında kanser belasına yenik düştü. Onunla beraber bizim hayallerimiz de toprağın altına girdi. Annem desen zaten ben çok küçükken ölmüş. Ben de koca dünyada kalakaldım öyle tek başıma. İlk başlarda devlet sahip çıkmıştı bana, ama o yurtlarda durmak o kadar zor geldi ki. Şahit olduklarım yüzünden az daha aklımı yitiriyordum. Bir gece dayanamayıp kaçtım. O gün bugündür de hayal yazıp hayal satıyorum. Üç beş kuruş kazanıp günümü geçiriyorum işte. Şu saatten sonra zengin olamam belki, ama en azından hayallerimin dünyanın bir yerlerinde gerçekleştiğini bilmenin huzuru ile ölürüm. 

Adamın anlattıkları beni çok etkilemişti. Bunca durumun içinde kendi kurduğum hayalleri düşündüm. Acaba neresindeydim olmak istediğim hayatın? Hayallerime dair neler yapmıştım ki bu zamana kadar? Hiç ummadığım bir anda karşıma çıkan bu ihtiyar adam belki ömrümün kalanını etkileyecek bir hikâyeyle beni, bana davet etmişti. Bugünün böyle olacağı aklımın ucuna bile gelmezdi.  

 Ben iç sesimle muhasebe yaparken adamın benden karşılık bekleyen gözleriyle karşılaştım. Bir şeyler söylemem gerekiyordu. 

“İlginç bir yaşam hikâyeniz varmış,” diyerek onu dinlemediğimi saklamak istedim. “Yıllar sizden çok şeyler götürmüş anladığım kadarıyla. Siz böyle anlatınca uzun zamandır bir hayalim olmadığını fark ettim.  Belki kader bizi bugün burada bu yüzden karşılaştırmıştır. “Bir hayal almaya karar verdim yardımcı olur musunuz ne yapmam gerekiyor şimdi?” 

 Adam gülümsedi: 

-Hiçbir şey yapmana gerek yok abi. Hatta herhangi bir ücret vermene de gerek yok. Kimsenin yapmadığını yapıp beni adam yerine koyup hikâyemi dinledin. Hatta üstüne ikramda bile bulundun. Ben sana kendime sakladığım bir hayali vereceğim. İçimden geldi. Benim artık bunu gerçekleştirecek zamanım da umudum da kalmadı, ama belki senin vardır. Bu hayalim senindir,” diyerek cebinden çıkardığı bir kâğıdı elime tutuşturdu. Arkasına bakmadan oradan uzaklaştı. 

Yaşadıklarıma halen bir anlam veremiyordum. Her şey bir anda gelişmişti. Adamın arkasından baktım, ama göremedim. Sanki bir rüyaymış da aniden bitivermişti. Elimde kâğıtla öylece kaldım. İlk şoku atlattıktan sonra kâğıdı yavaşça açtım: 

“En güzel hayal yarınlara umutla bakabilmektir” yazıyordu. Üzgünüm, yarınlarıma dair benim de umudum kalmadı diye düşünerek kâğıdı masada bırakıp oradan ayrıldım.  

  Tam da o an bu dünyayı gerçekten sevebilmeyi isterdim diye geçti aklımdan. Derin bir nefes alıp “keşke” diyerek evin yolunu tuttum. Bugünlük bu kadar hayal yeterliydi… 

Semih Ülker
Latest posts by Semih Ülker (see all)
Visited 13 times, 1 visit(s) today
Close