Yazar: 19:01 Öykü

Bir Yol Hikâyesi

Deniz aşırı mevsimlerin zamanı geldiğinde gündüzler uzuyor, geceler kısalıyorken
filmlerde replikler “Aklımızı kaçırmış gibiydik,” diye başlıyor, radyoda türlü türlü şarkılar çaldıktan sonra konuşmalar “Nasılsın?” ile devam ediyor, yeni bir şeyler oluyor ve bitiyordu.

Havalarsa… Ah, sorma sorma! Karmakarışıktı. Kar yağması beklenirken yağmur yağıyordu. Güneşin bulutla oynadığı saklambaç oyunun bitmesi beklenirken ne rüzgârlar çıkıyordu.
Beklenen duraklarda, kaçırılan otobüsler ve dolmuşların yerine yenileri gecikmeli gelirken yeni yeni bir şeyler oluyordu. Her zamanki gibi bir şeyler üretirken önce kevgirden sonra elekten geçiriyorduk.

Düşünceler, fikirler hatta mahallede oyun oynayan, okula giden çocuklar bile değişiyordu. Ama sek sek, simit oynadıkları, ip atladıkları o yol değişmiyordu, küçülüyordu. Ben büyüdüğüm için küçülüyordu. Aslında bal gibi uyduruyorum. Küçülüyor diye kandırıyorum. Değişiyordu işte. Mevsimler, yıllar, filmler, şarkılar, kitaplar, insanlar, cümleler, dünya, her şey ama her şey değişiyordu. Yeni bir şeyler oluyordu. Siyahtan, griye sonra beyaza doğru devriliyordu. Devriliyorken de deviriyorduk. Oysa bakkaldan ekmek aldığımda paranın üstünü hesaplarken “Çocuk olmak ne zor,” derdim. Büyümek daha zormuş. Büyümeye başlayınca umutsuzluğa kapılırken… Ah, o küçücük umut yok mu? İşte en zoru oydu. Sana göreceğin rüyaları, kuracağın hayalleri, yaşayıp anlatacağın anıları, dinleyeceğin kuş seslerini, okuyacağın hikâyeleri, sarılacağın, öpeceğin insanları, çocukları hatırlatıyordu. Ne fena bir şeydi değil mi? Ne hakkı vardı insanı böyle güzel güzel umutlandırmaya.  Ne hakkı vardı? Cevap vermese de olur. Cevabı ne o ne ben biliyorduk. Çünkü iyi ki vardı.

<Şlak>

İşten çıkmış eve doğru yürürken saçlarım dağılınca saçımı toplama derdine düştüğüm bir anda kitabından ayrı düşmüş bu sayfayı rüzgâr bana getirmişti. Yüzüme çarparak.
Şans işte. İnsanlara mandalından kaçmış çamaşırlar, donlar, atletler, Teyzem Ev Yemekleri gibi el ilanları, naylon poşetler, göze kaçan toz parçaları ve yapraklar çarparken bana 36. sayfada yazan bu satılar, affedersin bile demeden çarpmıştı.

Okuduktan sonra öylece durdum, kaldım. Hatırlamaya çalıştım. Biraz önce kapıdan nasıl çıktığımı hatırlayamadığım bir duyguyla arkama dönüp yürüdüğüm o yola baktım. Sonra eve doğru yürüyeceğim yola baktım. Öyle filmlerdeki gibi bir film şeridi gözlerimin önünden geçmedi. Bak bunda şanslı değildim. Ama şuramda bir sıcaklık hissettim. O sıcaklık hatırlamaya, hissetmeye yetti.

Tebessümle, 36. sayfayı katlayıp cebime koydum ve birlikte bir adım attık. Evde ekmek olduğunu bile bile bakkaldan bir ekmek alıp sonra para üstünü hesaplayıp eve doğru yürüyecektik. Adımların ve hayatın belirsiz bir anı biraz hikâyelerin biraz da masalların verdiği o güzel duygularla bakkaldan ekmek almaya doğru yollara çıkıyordu.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Gülçin Gümüşay
Latest posts by Gülçin Gümüşay (see all)
Visited 63 times, 1 visit(s) today
Close