Yazar: 20:15 İnceleme, Kitap İncelemesi

Bir Kitap, İki Aydınlık

Karanlık gibi görünen, ancak aklı ve vicdanı olanların önyargılarından sıyrıldıklarında görebilecekleri apaçık iki aydınlık geçti ellerimin arasından, zihnimden ve yüreğimin acıyan yerlerinden. 

Planlayıcıları ve uygulayıcıları haricindeki herkesin, “Neler oluyor?” sorusuyla anlamlandırmaya çalıştığı bir karanlık gecenin içinden, zekice bir kaçışın ve kendini bambaşka bir deneyimle bulmanın sıradışı hikâyesini okumak istemez misiniz?

Okuduğum çoğu kitaptan sonra, yazar olmak istediğim çok oldu. Fakat birkaç kitapta, daha ilk sayfadan itibaren yönetmen olma isteği sarmıştı beni.  Arzu Yıldız’ın kaleminden çıkan “Sokak” onlardan biri.

 Yalın ve akıcı dili ile tanıdığınız Arzu Yıldız, yaptığı en iyi şeyle -bağımsız ve tarafsız gazetecilik- kelimelerini harmanlayarak soluksuz bir serüven armağan etmiş okumanın hazzını duyabilenlere. Sokak, kocaman bir dünya imiş görmesini bilene.

Vatan ve millet kisvesi altında işlenmiş öldürmelerin kahramanlık gibi sunula geldiği bu coğrafyada, “İnsan öldürmeyi bilemeyenler kahramanlardır.” bakış açısıyla kendisini yetiştirmiş Ahmet ve Ahmet gibi yüzlercesinin gerçekliğiyle tanıştırıyor bizleri. Öldürmeyi bilemeyen ve ölmek istemeyen bir askerin, kendisini ve ailesini tehlikeye atmamak için hayatında aldığı belki de en hızlı kararla evinden çıktığı ve geçmişini bir tel örgünün ardında bıraktığı gerçek bir maceraya davet ediyor Ankara sokaklarında. 

Nerede olduğunun ya da olmadığının, ne yaptığının ya da yapmadığının avcılar için hiçbir önemi olmayan o gecede başlıyor, av olmak istemeyen Ahmet’in kaybolmaya çalışırken kendini bulmaya başladığı hikâyesi. O gecenin ilk anlarından itibaren başlayan ve ardı kesilmek bilmeyen cadı avını, Ahmet’in ağzından kurduğu kısa, basit ve bir o kadar derin bir özetle sunuyor Arzu Yıldız, anlamak isteyene:

Ben dahil olmadım. Ama bu onların dahil etmeyeceği anlamına gelmez. Bak eve polis göndermişler. Eğer biraz tecrübem varsa, olta sağlam! Kovaya düşen balıklar ya satılır ya da mangalda yenir. Ben kovaya düşen balık olmak istemiyorum.

Düşmüş ya da düşürülmüş bir insanın, düştüğü yerde kendisi gibi hatta kendinden daha kıymetli birileriyle karşılaşabileceği gerçeğinin altını iki karakterle çiziyor bu harika roman.

İlki, saf ve sade bir çocuk, Eren. Diğeri, derin ve abartısız bir bilgelikle kurgulanmış Beşir. 

Ahmet’in, “Savaş, cephede değildi; gerçek savaş insanın içindekiyle, kendisi ile verdiği savaştı.” diyerek tanımladığı bu yenilenme ve kendini bulma mücadelesini, sokakta kendini yetiştirmiş iki olgun arkadaş sayesinde başarıyla tamamlayışının üzerinden kulağa küpe olacak dersler sunuyor yazar. 

İnsan alışageldiği çevreden ayrılmadan, her gün yaptığı işten biraz uzaklaşmadan kendisini sorgulamayı başaramıyor. İnsanların yok saydığı, görmezden geldiği sokaklarda kirli ve kötü kokulu bir evsiz, bir dilenci oluyor Ahmet. “Üzerini saran kibir kabuğunu kırıyor, kirlendikçe arınıyor”, arındıkça sorguluyor. Sorguladıkça; sıfatların, statülerin, kılık kıyafetin verdiği ağırlıktan kurtulmuş özgür bir seyyaha dönüşüyor ve bir kantarda kendini tartarken aydınlatıyor 15 Temmuz ile birlikte sergilenen tasfiye karanlığını: 

Tüm insanlara aynı gözle bakıyor, hepsi için gecelerini harcıyordu. Karargâhta bu tutumundan dolayı yadırganıyordu. Belki de bu yüzden içerisinde hiç olmadığı olaylar bahane edilerek, kapısına polis gönderilmişti.

Sokak, bir askerin sıradışı macerasının çok ötesinde bir yolculuk. Beşir karakteriyle sokakların ve sokakta yaşamak zorunda kalanların kirli gibi görünen yüzlerindeki aydınlığı yansıtıyor. Bazı sinema filmi ya da televizyon dizilerinde karşımıza çıkarılan abartılı bilge karakterlerden çok daha farklı, çok daha gerçekçi ve çok daha sade bir yoldaş karşılıyor bizleri Beşir’in az konuşan, çok öğreten cümlelerinde:

Güvenmen gereken şekiller mi, makamlar mı yoksa hepsinden arınanlar mı?

Sokağın kendi ahalisi vardır. Yoldan geçen içine düşmeyen anlamaz. Bu yüzden buralarda ölenler ya da yaşayanlar kimsenin umurunda olmaz. Onlara göre varlıklılar, değerli insanlar parkta, sokakta ölmez! Sokaklar ve hapisler genelde yoksullar, kimsesizler ve çaresizler içindir!

Sokakta yaşayan evsiz bir adamın tezgâhından geçirip uçuruyor, yıllarca statüsü, makamı ve üniforması ile el üstünde tutulmuş bir serçeyi. Gözlerini açıyor, cesaretlendiriyor ve kanatlarındaki gücü keşfettiriyor. 

 “Olduğun yerde kalırsan sadece avlanmazsın, ama uçamazsında da!

 “Düşene bir tekme de sen vur.” gibi bir acımasızlığın ve vurdumduymazlığın zirve yaptığı şu dönemde, düşmesine rağmen içindeki iyilik duygusundan, empati kurabilme yeteneğinden ve karşıdakini olduğu gibi kabullenebilme erdeminden hiçbir şey kaybetmemiş insanlara olan hasretimizi dindiriyor:

 “İyilik dediğin şey, adsızdır.

Kaleminin sadeliğinde, akıcılığında ve eğip bükmeden anlatışında hissediliyor gazeteciliğinin izleri. Adliye muhabirliği esnasında edindiği tecrübeler ve dokunduğu hayatlardan da renkler barındırıyor gibi romanın örgüsü ve karakterlerin  ağızdan kurduğu cümleleri. Bir kitapta, iki kocaman aydınlık sunuyor Arzu Yıldız, görme yeteneğini yitirmemiş olanlara. Dersler veriyor, zarfına değil sözün özüne bakabilenlere. 

Kitaba çok yakışan iki de güzel türkü bırakıyor dilimize pelesenk olmaya. Bu kitap kesinlikle okunmaya, bir gün film olursa izlenmeye değer.

Arzu Yıldız, Sokak, SRC kitap, 144 s., 2023.

Editör: Gizem Bozkurt

Ahmet Kalkan
Latest posts by Ahmet Kalkan (see all)
Visited 23 times, 1 visit(s) today
Close