Yazar: 17:01 Öykü

Beni Sen Uyuttun

Küçük Barış Uyandı! Mucize!”

Beklediğimden çok erken gelmişti. Henüz incelemeye başlamadan kâğıtları elimden bırakmak zorunda kaldım. Hemşireye ve görevlilere çıkabileceğini, onunla yalnız konuşmak istediğimi söyledim. Onlar tedirgin gözlerle çıkarken ben Barış’ın neşe dolu gözlerine bakıp gülümsüyordum.

“Merbahalar!”

“Merhaba yeni doktor abla!”

“Adın Barış değil mi?”

“Hı-hı. Seninki ne?”

“Hatice benimki de. Çok memnun oldum Barışçığım.”

“A! Bizim mahallede bir kıyafetçi dükkânı vardı. Oradaki ablanın da adı Hatice. Böyle masmavi gözleri, bembeyaz dişleri var. Senin de gözlerin masmavi. Yoksa o musun sen?”

“Ha-ha! Hayır Barışçığım. O başka bir Hatice ablan. Bu soğukta kaçıp yağmurda koşturmuşsun yine, korkutmuşsun görevli abilerini. Niye böyle yaramazlık yapıp üzüyorsun bakalım ablalarını, abilerini? ”

“Annem geldi, annem. Bulutlar geldi. Bana sarılmaya.”

“Annen… Barışçığım, bak şimdi. Ben yeni geldim ya buraya, bu kadar abinin ablanın içinden en çok seninle tanışmak istedim biliyor musun? Hem de çok… Duyduğuma göre sen bir süper kahramanmışsın. Hem sana bir sır vereyim mi? Benim canım çok dondurma çekiyor. Belki ben eve giderken ilerideki parkta oturup beraber dondurma yeriz ister misin? Dur bakalım… Yoksa… Senin de en sevdiğin dondurma çilekli mi?”

“Evet, eveet! Nasıl bildin? Çilekli dondurma çocukları güçlendirir. Temel Reis gibi. Baksana bana. Nasıl güçlüyüm değil mi?

“Aynen öyle! Ama dondurma yemeye gidebilmemiz için daha erken. Biraz daha durmam gerekiyor burada eve gidebilmek için biliyorsun. Daha çok zaman var… Bence biz seninle muhabbet edelim, hem zaman çabuk geçer, sıkılmayız. Sen de bana o sırada nasıl süper kahraman olduğunu, buraya nasıl geldiğini bir bir anlatırsın. Hem geçen gün yaramazlık yaptığın için sana kızıp en sevdiğin oyuncağını alan hemşireyle de bir konuşurum belki, ne dersin?”

“Söz mü?”

“Söz tabii ki. Doktor abla sözü!”

“Yaşasın! Yaşasın! Tamam ama bazı yerleri çok hatırlamıyorum Hatice Doktor Abla. Hatırladıkça yine anlatırım olur mu?”

“Haydi kap bakalım şu turuncu pipetli aslanlı meyve suyunu. Anlatırken içersin.”

“Yaşasın!”

“Ben bir gün uyandım. Hastanedeymişim. Başımda çok tane insan vardı. Zaten hala çok uykum vardı, hepsi bulanık bulanıktı, göremedim bile. Hem kimseye söyleme ama biraz daha uyursam belki servisi kaçırırım da okula gitmem diye düşündüm. Tekrar uyumuşum, sonra uyudum, uyandım, uyudum, uyandım. Çok da hatırlamıyorum. Çok yavaş yavaş hatırladım ben hep bunları.

Hep böyle çok uykuluydum. Parka gitmek istedim. Arkadaşlarımla taso oynamak istedim ama konuşamıyordum bile. Çok yorulmuşum uyurken. Daha da yorulmayayım diye beni tekerlekli sandalyeye oturttular, bütün hastanede sürdüler biliyor musun? Şey, ara sıra burada da biniyorum ki ben. Çok eğlenceli çok.

Sonra, sonraa beni eve götürdüler. Ben hani kimseyi tanımamıştım ya; biri annem, biri de babammış. Ama yaşlı olmuşlar. Saçları beyaz beyaz olmuş hep. Sonradan tanıdım. Kokusundan tanıdım. Beyaz sabun kokusu. Annem beni salonda, sobanın önünde leğenin içinde yıkardı hep beyaz sabunla. Böyle sobanın üstünde fokur fokur kaynayan güğümden su koyardı. Çok sıcak olurdu çok. Sonra banyoda kendi yıkanırdı. “Oh!” derdi, “İkimiz de mis gibi olduk!” Sonra üşümeyelim diye odun atardı sobaya. Biraz sonra olunca ejderha gibi ateş çıkarırdı soba ağzından. Bazen ışıkları kapatırdık da izlerdik böyle. Ben çok severdim. Ama annem bana hep tembih ederdi, sakın yaklaşma sobaya derdi. Kaldırmışlar sobayı. Duvarlarda demirler var, burada da var, onlar ısıtıyormuş artık. Duman çıkıyor diye kızıyorlarmış. Fabrikalar da çıkarıyor çok duman, onları da mı kaldırdılar diye sormuştum anneme hatta ben. Kaldırmamışlar. Onların bacalarında bir şeyler varmış, hiç hiçbir şeycik olmuyormuş.

Sonra, sonra ben çok korktum Hatice Doktor abla. Böyle aynaya bir baktım. Bir tane abi var. Ben çok korktum, çok, çok ağladım. Annem geldi sonra. Süper kahraman olmuşum ben, böyle bir uyumuşum, bir uyanmışım bir anda kocaman adam olmuşum. Annem yalan söylemez ki hiç. İnandım ben de. Hep aynaya baktım sonra. Hatice Doktor abla… Ben sahiden kocaman adam olmuşum! Ama böyle hemen büyüdüğüm için zayıf olmuşum birazcık. Bir de güçsüz olmuşum. Babam gelirken bana hep çilekli mamalardan getiriyordu. Çilekli! Yaa! Ben onun sayesinde böyle güçlendim. Ama, ama…Babam hep gece yarısı geliyordu. Sabah da erkenden gidiyordu. Gelince hemen yanıma koşuyor, öpüyor, okşuyor, sarılıyordu. Bazen bakıyordu bana ama sanki yabancı, başka birine bakıyor gibi böyle. Sonra hemen öpüyordu. Çok çok öpüyordu. Hep ağlıyordu ama ağlamadan. Şey yani sadece gözünden yaş akıyordu. Mutluluktanmış, çok mutluluktan.

Annemle babam beni çok özlemişler Hatice Doktor abla. Hep başımda beklemişler. Ben daha hemen önce görmüş gibiydim ki onları uyanınca. Ben de özledim ama. Babam hiç öpmezdi önceleri beni böyle. Artık çok öpüyor, çok sarılıyor. İyi ki uyumuşum o kadar ya değil mi, değil mi? İyi ki süper kahraman olmuşum değil mi Hatice Doktor abla?

Annem de çok mutluydu hep. Böyle açık kalmış musluk gibi damlıyordu gözünden yaşlar. O zaman musluklar çok mutludurlar değil mi Hatice Doktor abla? Gerçi bazen sular kesiliyordu. Olsun ama, babam vanayı kapatıyormuş aşağıdan çok su gitmesin de ağaçlar susuz kalmasın diye. Annem öyle demişti. Annem yalan söylemez ki hiç. Bazen de bizim ışıklarımız yanmıyordu. Başka evlerin yanıyordu. Annem bir tane mum getiriyordu. ‘Hadi duvarda ellerimizle gölge yapma oyunu gecesi!’ diye bağırıyordu. O yüzden kapatıyormuş ışıkları. Annem hiç yalan söylemez ki.

Sonra ben yavaş yavaş hatırlamaya başladım Hatice Doktor abla. Okulumu, mahalledeki arkadaşlarımı… Anneme kızdım sonra. Her yere apartman dikmişler, her yere! Niye bir şey demediniz diye. Hiçbir tane park kalmamış, kale direği kalmamış, ağaç kalmamış… Bizim yandaki yıkık binayı bile apartman yapmışlar ya! Çok kızdım anneme. Nerede top oynayacak Barış uyanınca diye kızmadınız mı onlara hiç dedim. Kızmışlar. Ama çok insan gelmiş buraya çok. O zaman tamam dedim ben de, o kadar uzaktan gelmişler, evsiz mi kalsalar? Çok üzüldüm onlara. Annem en azından başımızı sokacak evimiz var oğlum ya o da olmasaydı? Dedi hep.

Sonra, sonra hemen Seyfullah geldi aklıma. Biz ona Seyfo diyorduk. Hem sınıf arkadaşımdı hem mahalleden. Tenefüslerde hep top oynardık. Okul bitince hemen koşa koşa mahalleye gelirdik. Çantaları yıkık eve atardık, yan mahalledeki çocuklarla ütmecesine meşe oynardık. Ben her attığımda hepsini vururdum biliyor musun? Hem de ta… en uzaklardan. Ya… Sonra üttüğümüz meşelerle tasoları takas ederdik,  tasolarını da üterdik. Sonra da hepsini döverdik. Seyfo’nun annesi bağıra bağıra sokağa çıkardı. Seyfo gidince ben de giderdim eve. Seyfo’yu sordum anneme hatırlayınca. Seyfo’da hemen büyümüş. Hatta benimle yaşıt oğlu varmış. Yani… Eski yaşımla. Süper kahraman olmadan önceki…

Sonra Seyfo bep bize geldi Ali’yle. Ali Seyfo’nun çocuğu. Ben onun amcası arkadaşıymışım. Amcarkadaş değil mi dedim. Hepsi güldü. Seyfo bana çok sarıldı. Çok çok hem de. Hep damladı onun da gözünden mutluluklar. “Yavaş sarıl çok güçlüsün oğlum.” derdi hep. Ali’ye sarılmama müsaade etmezdi çok güçlüyüm diye. İlk geldiğinde hemen kulağına sordum Seyfo’nun “Annen aldı mı sana play station, hani söz vermişti ya alacaktı karneden sonra?” diye. Çok ağladı yine gözleri. Demek ki almış annesi. Mutluluktan ağlatacak kadar güzelmiş demek ki play station diye düşündüm. Hemen oynayalım hemen! Maç var değil mi diye sordum. “Kapat lan gözlerini koca çocuk.”  dedi. Gözümü bir açtım Hatice Doktor abla, play station almış bana play station! Hem de en son modelinden! İyi ki uyandın hediyesi!

Sonra Seyfo işe giderken Ali’yi hep bize bıraktı. İşten gelince söz beraber de oynayacağız deyip gitti. Biz de Ali’yle oynadık.

Ben çok güçsüzdüm, zayıftım ya Hatice Doktor abla. Ondan bana yasaklıydı dışarı çıkmak. Ama ben en çok en çok parkı özlemiştim. Bir gün sordum yine, “Anne, ne zaman gideceğiz parka artık?” diye. “Yatacağız, kalkacağız gideceğiz.” dedi. “Yani hemen yarın mı gerçekten?” dedim. “Evet” dedi. Sonra aklıma geldi. “Anne, ben kaç yatacağız kalkacağız kere uyumuşum ki her yer böyle çirkin çirkin değişmiş? ”. Annem yine çok ağladı. Demek ki çok kötü kötü değişmemiş. Ben biraz kocaman adam olunca bana öyle gelmiş.

Sonra ben içtim bütün ilaçlarımı, mamalarımı, bir güzel giyindim. Güçlendim. Annem artık izin vermeye başladı dışarı çıkmama. İlk dışarı çıktığımda insanları görünce bayılmışım. Herkesin ağzında maske vardı, herkesin! Beni yine ameliyat edecekler sandım. Çok korktum Hatice Doktor abla çok! Sordum sonra anneme. “İnsanlar maskeleri saklanmak için takarlar anne. Süper kahraman gibi. Onlar da kötülerden saklanmak için takıyorlar ya. Herkes kötülüklerden mi saklanıyor anne. Ben uyanınca dünya çok kötü bir yer mi olmuş?”  Anlattı bana her şeyi. Hastalık olmuş bir tane. Bütün dünyada yayılmış. Grip gibiymiş ama gripten çok kötüymüş. Annelerini, babalarını dinlemeyen çocukların annelerine, babalarına bulaşıyormuş, sonra herkes birbirine bulaştırıyormuş. Öldürüyormuş bir de çok. Annem söylemedi ama başkasından duydum ben. Sonra annem dedi ki eğer herkes maske takarsa kimseye bulaşmazmış, insanlar onu yenermiş. O yüzden de dışarı çıkmak yasakmış. Dışarıda çalışıyor olsan da o saatten sonra dışarıda olursan polis amcalar ceza yazarmış. “Çöplerde yemek arayan amcalara da mı yasak anne, onlar napıyorlar” dedim, “onlar da ceza yiyor” dedi.

Başka zamanlar hep parka gittik annemle. Te… aşağı mahallede varmış bir tane. Aslında çocukların dışarı çıkması yasakmış ama ben süper kahraman olduğum için bana serbestmiş. Annem bana tembih ediyordu, çocuklar gidene kadar bankta beraber oturuyorduk. Sonra herkes gidince ben koşa koşa oyuncaklara gidiyordum. Artık salıncağa sığmıyorum ama. Ha bir de kaydırak çabucak biti veriyor. Olsun. Sana bir sır vereyim mi?  Ben en çok parkı özlemişim.

Ondan sonra babam işe gitmemeye başladı. Annem benimle daha çok vakit geçirsin diye babama izin verdiklerini söyledi. Benim melek annem hiç yalan söyler mi? O saatten sonra biz hep babamla parka gittik. Bazen ben kaydıraktan kayarken babam yine bir yabancıya bakar gibi olurdu. Etraftan biri geçerken bana bakarken babam bir garip olurdu. Öyle olunca hemen eve giderdik. Biraz yaşlanmış ya, üşüyordu herhalde, hasta olmasın diye hemen gidelim baba hemen derdim. Ben parkta oynadım diye ağlardı hep.

Biraz zaman sonra annemle babam kavga etmeye başladılar Hatice Doktor abla. Galiba o kadar borcumuz olmuş ki fiuu… Başka yere taşınmamız gerekecekmiş. Bana ilaç almak için bankalara evimizi vermişiz. Bu sefer anneme sormadım. Annem benim…

Yaz geçip havalar soğumaya başlayınca herkesi eve kapattılar. Parka gitmek bile yasakmış!

Yasaklar vardı ama babam bazı geceler evden çıkıp sabaha karşı geri geliyordu. O bazı geceler uyuyup uyanınca hemen markete gidiyorduk. Yiyecekler içecekler alıyorduk, hem de çok tane. Ama babam gece gittikçe döndükçe annemle daha çok kavga ediyordu. “ne yapayım aç mı kalalım halimize bak!” diyordu. Ben de büyüdükçe daha çok acıkıyordum galiba.

Bir keresinde de ben çok üzüldüm biliyor musun Hatice Doktor abla? Bana hiç söylememişler. Havalar sıcaklayıp yasaklar azalınca mahallede lokma döktüler iki kere. Böyle kocaman hoparlörlerden dua çalıyorlardı. Sonra bir kere daha yaptılar. Ömer’le Samet vardı hem sınıftan hem mahalleden. Seyfo gibi. Biz böyle dördümüz başka bütün mahallelere kafa tutardık. Hiç kimsede taso bırakmamıştık hiç kimsede… Ölmüşler onlar Hatice Doktor abla. İkisi de. Öldükleri günün her senesinde lokma dökülürmüş. Ömer öleli dört sene, Samet öleli sekiz sene olmuş. Samet’inki döküldükten sonra gittim ben de. Annesi beni görünce hüngür hüngür ağladı. O kadar mutlu olmuş ki “Bu kalkmış benim Samet’im niye kalkmadı” diye. Bir baktım Seyfo! “Sakın, konuşmak kıpırdamak yok” dedi. “Lokma güzel mi?” dedim. “Sana yasak” dedi. Baktı baktı “Ah be çocuk kıpırdamayacaksın ve kimseye söylemeyeceksin söz mü? Bak annen ikimizi de keser vallahi söz mü bak?” dedi. Kafa salladım. Lokmamı yedikten sonra niye öldü diye sordum. “Boşver koca çocuk. Bil ki en son hatırladığından çok daha iyi bir adam oldu. İyi bir adam olarak da öldü. Başka lokma istiyor musun lan? Madem bir kere girdik günaha…”  “İstemem. Gezmeye gideceğiz annem, babam, ben. Ali’ye de selam söyle, yarın gelsin. Babam yeni oyun aldı bana naaber?

Eve girdiğim gibi geri çıktık, beni bekliyorlarmış. Babam dün gece gitmişti, sabah da çilekli mamalarımı almış gelmiş. İlaçlarımı da içirdi annem. Çıktık yola, annemin biraz yüzü asıktı ama. Girdim ortalarına, tuttum ikisinin de ellerinden, bir ileri bir geri sallaya sallaya yürüdük. Annemin yüzü gülmüştü hemen. İleride yaşlı bir amca arabasının tekerleklerine bakıyordu. Arkasında da kapkara bir köpek vardı. Hemencecik kurtuldum annemle babamın elinden koştum köpeğe. Bağırdılar arkamdan ama dinleyen kim? Zaten süper kahraman içeceğimi içmişim…

“Hatice Doktor abla. Meyve suyu kaldı mı başka? Aynısından? Teşekkür ederim, çok çok!”

“Tabi ki alabilirsin Barışçığım.”

“Sonra ben amcaya doğru yaklaştım. “Amca! Amca! Köpek senin mi? Sevebilir miyim? Isırmaz değil mi?” dedim. Amca bana dönünce ben tanımışım onu. Sonra ben galiba biraz sinirlenmişim, korkmuşum, kötü şeyler hatırlamışım Hatice Doktor Abla. Filmlerde yaptıkları gibi yapmışım böyle tutmuşum yakasından bağıra bağıra konuşmuşum.

“Sen bana niye çarptın? Niye? Uyudum senin yüzünden! Beni sen uyuttun! Gözümü kapattım ben, rüya bile görmedim rüya, geri açtım hemencecik. Ne olmuş buralara ne olmuş? Senin yüzünden senin! Ne yaptın buradaki top oynayan çocuklara ne yaptın? Bütün parklar apartman olmuş. Arkadaşım yok hiç. Kimse oynamıyor artık benimle. Senin yüzünden! Hastalık olmuş, herkes maske giyiyor, uyandım dünya kötü olmuş, herkes birbirinden saklanıyor niye böyle yaptın? Sen yaptın sen! Ben uyumasam böyle olmazdı. Sen beni uyuttun, bu insanlara ne yaptın? Benim mahallem gitmiş, şehrim gitmiş, ülkem gitmiş, gitmiş gitmiş! Arkadaşlarım ölmüş. Senin yüzünden! Sen uyuttun beni, sen! Sen!”

Amca “Yeter!” diye bağırıp beni dövdü, babam bağıra bağıra amcanın üzerine atladı. Sonra babam da amcayı en çok dövdü. Sonra bir baktım amca pantolonundan bir tane tabanca çıkardı,  ateş etti. Çok ses çıktı Hatice Doktor abla. Çok ses çıktı. Ben çok korktum, çok ağladım. Sonra annem yere düştü. Annem bulut oldu işte Hatice Doktor abla. Babam annemi yerde görünce amcanın üstüne atladı. Çok dövdü çok bağırdı. Sonra amcanın tabancasını aldı. Ben çok ağladım Hatice Doktor abla. Ben çok korktum.

Babamı hapse atmışlar, beni de buraya gönderdiler. A! Bak! Bak! Annem geliyor. Yine geliyor! Hadi ben kaçtım Hatice Doktor abla. Sözünü unutma ama!”

Bunları söyledi. Hiç durmadan, nefes almadan. Sonrasında zıplaya zıplaya gitti, yağmurun altına, annesine. Çalışanlara yağmur sırasında onu rahat bırakmalarını söyledim. Kağıtları tekrar aldım önüme. Önce o gazete küpürü
“Küçük Barış Uyandı! Mucize!”

Altı yaşında geçirdiği kaza sonucu yirmi yıl komada kaldı, uyanıp  iyileşti. Ancak zihni uyuduğu günde, altı yaşında kaldı. Başka bir dünyaya uyandı. Yirmi altı yaşında bir çocuk.

Editör: Enes Yılmaz

Buğracan Erdinç
Latest posts by Buğracan Erdinç (see all)
Visited 14 times, 1 visit(s) today
Close