Yazar: 16:00 İnceleme

Zavallılar ve Vahşi Kadın Arketipi

Anne karnından bebekliğe, bebeklikten kız çocukluğuna, kız çocukluğundan ergenliğe, ergenlikten genç kızlığa, genç kızlıktan yetişkin kadın olmaya dair yaşadığımız döngülerin evrenselliği, zamandan bağımsızlığı şahit olunduğunda ilham verici bir paylaşım ve dayanışma unsuruna dönüşüyor. Döngülerimize Kurtlarla Koşan Kadınlar’da mit ve öykülerle rastlarken, bu döngüleri Zavallılar (Poor Things) filminde Bella’nın bulunduğu lokasyonların evrilmesine katkısıyla fark ediyoruz. 

Filmde Bella’yı evde yaratıcısı tarafından hapis halinde bir kız çocuğuyken tanımaya başlıyoruz ve onu bütün dönüşümleriyle hak edilmiş özgür, yetişkin bir kadın olma yolunda seviyoruz, anlıyoruz, takdir ediyoruz. Bu yolda modern dünyanın beklediğinin aksine, tuhaflığını veya ayıplığını umursamadan içgüdülerini dinleyip hareket eden bu karaktere içten içe hak veriyor ve gözü karalığına hayranlık duyuyoruz. Hayranlığın, “Keşke ben de onun gibi özgürcesine davranabilsem/yaşayabilsem,” imrenişine dönüşmesi çok zaman almıyor. Vahşi Kadın bize tam olarak bu imrenişte göz kırpıyor aslında. Sosyal olarak kabul görmediği için yok saydığımız istekler, beklentiler, hayaller, sakladığımız davranışlar ve danslar, küskün ama umutla sesini çıkarmaya başlıyor. Çimdikleyip kaçar gibi dürtülerimizi hareketlendiren bir güç kendini fark ettiriyor. Kurtlarla Koşan Kadınlar öykülerindeki yaşlı bilge kadınımız haline geliyor Bella bir açıdan. Sadece böylesine kendiliğiyle, içimizdeki en ilkel güce ışık oluyor. Vahşi Kadın uyanıyor ve yol gösterici yolculuğuna başlıyor. Bundan sonra küstürülmedikçe sesini duyacağımız bu gücü, artık nerede bulacağımızı biliyoruz. Evimizde, kendimizde, kız kardeşimizde, annemizde, dostlarımızda; kadın olmakta…

Zavallılar’da Bella’nın ilerleyen ve gelişen hikâyesi, kitaptaki öykülerin hayatımda yer buluşuyla birebir örtüşüyor. Çünkü herhangi bir öyküsüyle içimizdeki kadınlığın vahşiliğine ışık tutan bu kitap, Bella’yı hayat evreleri içinde değerlendirirken ona duyduğumuz empatiye güç veriyor. Özellikle de hatalarında ve belki tökezlemelerinde kendimizi arayışımıza ilham sağlıyor. Her ne kadar bir yaratıcımız, etkilenme kaynaklarımız olsa da kendi doğrumuzu, kendi yolumuzu seçmede peşimizden koşacak vahşi bir içgüdümüzün olduğunu biliyor; kadınlığın bu arketipsel hürleştirici gücüne güveniyoruz. Bu sayede de gözümüz karardığında, önümüzü göremez olduğumuzda dayanacak taşı, her zaman el yordamıyla bulabiliyor oluyoruz. 

Clarissa P. Estés kitabında ‘eve dönüş’ diye bir metafordan söz öder. Bize özel ruhsal döngülerimizi hep hatırlamak ve düzenli olarak geri dönüşün yolunu bulmakla ilgilidir bu. Eve, vahşi eve, ruhumuza özgü doğamıza dönüş bazen sönmeye yüz tutmuş korumuzu canlandırmanın tek ve en önemli yoludur. Estés, bu kendini yeniden bulma eylemine şöyle örnekler verir: “Bunlara değinen şiirleri ve kitap pasajlarını yeniden okumak. Bir nehrin, bir derenin, bir koyun yanında birkaç dakika olsun zaman geçirmek. (…) Bir saat süreyle herhangi bir yöne doğru yürümek ya da araba sürmek, sonra geri dönmek. Gidilen yeri bilmeden herhangi bir otobüse binmek. Müzik dinlerken tempo tutmak. (…) İbadet etmek. Özel bir arkadaş. (…) Bir kafede pencere kenarına oturup yazı yazmak. Ağaçlardan oluşma bir halkanın ortasında oturmak. Güneşte saçları kurutmak. (…) Güzelliği, letafeti, insanların dokunaklı zayıflıklarını gözlemlemek.”

Belki buraya “Sana ilham veren hikâyelere tanık olmak, izlemek” de eklenebilir. Benim için Zavallılar filmi, Bella karakteriyle böyle bir eve dönüş hikâyesi haline geldi. Onu izledikçe içim ısındı, ilhamla doldum, kendimde unutmaya başladığım gücü tekrar hatırladım. O’nun özür dilemeden kendisi olmaya duyduğu güven, ben ve belki izleyen tüm kadınlar için vahşi doğamızın hatırlatıcı bir simgesi oldu. Çünkü bizim bu modern dünya düzeninde hatırlatıcılara ihtiyacımız varken, Bella doğasının hep farkındaydı ve sadece o ilkel içgüdünün sözünü dinliyordu: vücudunun, arzularının sadece sesini duyarak, kendisiyle haz almayı keşfederken… Dış dünyaya duyduğu merakı takip ederek, yeni ülkeler ve kültürlere yelken açarken. Müziğin çağrısını hissedip yalnızca dans etmeyi isterken. Tuhaflıklarıyla, ilginçliğiyle, naifliğiyle, her şeyiyle “kendi” olabilmek; kabul eden/etmeyen kimsenin görüşünden etkilenmemek; önceliği hep iç sesine vermek, eve dönüş yolunu şaşırmamak… Bireyin olabileceği en iyi, en güçlü, en doğru hali sanırım budur. İşte tam olarak da böylesine kendi olmak bir bireyin, ışık ve ilham saçmaya başlayacağı yerdir. Karşılaştıklarına -eğer bununla baş etmeye alanları varsa- bakmaları gereken tek yerin özleri olduğunu ve özünü kabul etmedeki özgürlüğün gizli gücünü hatırlattığı noktadır. 

Kadınlığın ilkel gücünden bahsederken, içinde bulunduğumuz ataerkil düzenin bu güce sahip çıkmaya engel oluşundan bahsetmemek olmazdı. Filmde Bella’nın farklılığından etkilenerek, onun kendisini keşfediş yoluna önayak olan bir sevgili görüyoruz; Duncan Wedderburn. Düzenin zehriyle kavrulmuş çoğu iktidar bağımlıları gibi, Duncan’ın da kadın bağımsızlığından, özgüveninden ödü kopuyordu. Başta desteklediği kendini gerçekleştirme hevesi, kontrol edemediği noktada gözünü korkutuyordu. Kırılgan egosuna kendinden daha güçlü biriyle, özellikle de bir ‘kadın’ ile olmak fazla geliyordu. Özgür ol ama fazla da ipin ucunu kaçırma… Özgüvenli ol ama benim özgüvenimden fazla olmasın. Kendini keşfet ama bu yolda benim sözümden çıkma. Hayatlarımızda da oldukça sık rastladığımız bu kırılgan maskülenite örnekleri, aslında sadece ne kadar geliştiğimizin birer kanıtı oluyor çoğu zaman. Yaşayış şeklimizin birilerinin egosuna zarar verdiği yerde, yolumuzun doğruluğundan emin oluşumuz kolaylaşıyor. Bu eşikten sonrasında karşımıza çıkanların samimiyetini daha gözle görür oluyoruz, kimin bize hep destek tam destek olacağını daha iyi biliyoruz. Besleyici ilişkilere öncelik veriyor ve böylece birlikte gelişebilmek istiyoruz. Bella’nın Duncan’dan sonra Max ile yaşamaya karar verdiği gelecek gibi. Kurtlarla Koşan Kadınlar’da özellikle bu dinamiğe benzettiğim bir hikâye var: Elsiz Kız. Elsiz kız, kadınların dayanıklılık töreni yoluyla yeraltı ormanına geçişiyle ilgili. “Bu masaldaki kız birkaç iniş* türü konusunda ustalık kazanır. Bir iniş ve dönüşüm halkasını tamamlarken, hemen bir başkasına dalar. (…) Bütün bu iniş, kayıp, bulma ve güçlenme döngüleri, kadınların vahşiliğinin yenilenmesiyle ilgili olarak ömür boyu süren geçişlerini, yani erginlenmelerini anlatır.” diyor Clarissa P. Estés kitabında. Bu öykü, karakterlerinin dönüşüme, olgunlaşmaya ve gelişime katkısıyla, Zavallılar’da Bella’nın hayat akışındaki karşılaşmaları anımsatıyor bana. Örneğin hikâyedeki anne ve baba mükemmel değil, bencil kararlar alsalar da zamanı geldiğinde kızlarını desteklemeyi tercih ediyorlar. Bella Baxter’in yaratıcısı Godwin Baxter gibi. İblis kızdan etkilenip, onun yaşam gücünün tadına bakmak istiyor; ancak bunu başaramadığında kıza zarar vermeyi çözüm sanıyor. Duncan’ın Bella ile olan ilişkisinin ilerleyişi gibi. Beyazlı ruh, kızın gerçek dünyaya geçişinde yol göstericisi oluyor. Gemide tanıştığı Harry’nin Bella’yı dünyanın aciz ve acı verici yönleriyle de  karşılaştırdığında olduğu gibi. Kralın annesi kızın iyi kalbine koşulsuz inanıyor ve bir sırdaşçasına onu hayatı boyunca korumayı ve desteklemeyi seçiyor. Bella’nın hayatı keşfetme arkadaşı Toinette gibi. Kral ise kızın gücüyle büyüleniyor ve ona bakmayı, sevmeyi, değer vermeyi, korumayı ve hep dönüş yolunu bulmayı boynunun borcu biliyor. Max ve Bella’nın hayat arkadaşlığı yolculuğu gibi. Hikâyede kızın elleri zamanla tekrar büyüyor; önce inci gibi pembe küçük bebek ellerine, sonra küçük kız ellerine ve en sonunda da kadın ellerine dönüşüyor. Bella’nın ona ait olmayan bir yetişkin bedeninde bebekliği, küçük kızlığı ve sonunda kadın olmayı deneyimlediği gibi. 

Zavallılar filmi kişiden kişiye, toplumdan topluma, ideolojiden ideolojiye değişen pek çok farklı açıdan yorumlanabilir. Ama bu yapıtın aldığım bana özgü ilham ile doğamın peşinden koşmamı sağlaması, sanatın öznel ifade şekilleri üzerindeki çok kıymetli etkisini bir kez daha kanıtlıyor. Sinemanın duyulara hitap ederken ortaya çıkardığı farklı frekanstaki algılar, topluluğun kimseleri özelleştirirken birleştirdiği yapı taşı oluyor. Sanatçının kendini yansıtmayı seçtiği biçimlerin, bize kişiliklerimizi sunacak alan açmasıyla birleştiği yerde buluşalım hep…

*Üstdünyadan farklı olan La selva subterránea ’dan, yeraltı ormanından, kadın bilgeliğinin altdünyasından bahsediyor. 

Kaynakça: Clarissa P. Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar, Ayrıntı Yayınları, 2016. 

Poor Things, dir. Yorgos Lanthimos, 2023. 

Editör: Çisem Arslan

İrem Başlı
Latest posts by İrem Başlı (see all)
Visited 21 times, 1 visit(s) today
Close