Yazar: 15:00 Öykü

Eski Alışkanlıklar Berberi

“Ne zamandır gitmedin, ne hale geldin,” diyen karısını dinleyip yine oturdu o koltuğa. Berber tıraş köpüğünü bolca sürerken sırasını bekledi ve önündeki gazetelere baktı. Tiksinerek ilk sayfalara göz gezdirdi. Kaç sene oldu ama hâlâ köpüğü müşterisinin kaşına kadar sürüyor diye düşündü. Müşteriler hiç değişmezdi. Önünde oturanın da hem saç hem sakaldı. Berber önce babasından başladı. Babası da müşterisiydi. “Hâlâ vazgeçmedi mi rakı balık partisinden,” dedi. Adam kahkaha attı. Az kalsın yüzü kan içinde kalacaktı. Berber usturayı çekti.

“Nuh diyor peygamber demiyor. Gerçi peygamberlere inanıyor mu ondan da emin değiliz.”

“Öyle deme günaha girme,” dedi. “Az daha kesiyordum boğazını. Günahla gidecektin.”

Berber yara bandını verdi. Tıraşa yüzünün sağlam kalan kısmıyla devam etti. Adamın sakalı cetvelle çizilmiş gibi düzgün kesildi. Babası doğal bırakırdı. O ise hep nizami kestirirdi. Ensesini de geometrik çizince adam bir ibadeti yerine getirmiş gibi rahatladı.

“Eline emeğine sağlık.”

“Sıhhatler olsun. Gel bakalım abi buyur.”

Sıra ondaydı. Alışkanlık onu öyle çevrelemişti ki her şeyiyle zıt olduğu bu ortamdan ve bu berberden kopamıyordu. “Evde keserim,” demesine karısı söylenince kırmadı. Daha ayna karşısına oturduğu gibi uykusu geldi. “Ayna çeker,” derlerdi.

“Geçen seferki gibi uyuyakalmayasın.”

“Yengen ararsa uyandırırsın Ecevit.”

İsmini ilk kez duyuyor gibi irkildi berber. Yüzünü de ekşitti. Halk Fırkası dediği partiye babası ömrünü vermişti. Ecevit’in kendisi bile Halk Fırkası’ndan ayrılmış ama babası vazgeçmemişti. Bu yüzden oğluna da bu adı vermişti. Ecevit gibi kara bir oğlandı. Babası partideki görevini bırakınca bu dükkânı açmış, Ecevit de babasının yanında mesleği öğrenmişti.

“Enseme ustura vurma sakın. Herkes makineyle almaya başladı. Sen hâlâ ustura. Sonra çok çıkıyor.”

“Sen onlara ne bakıyorsun? Berberlik ciddi iştir. Bizim Ali abi var ya. Hani oğlu astsubayken şehit oldu.  Onun dükkânının küçük perdeleri vardı. Biri kıl dönmesi için geldiği zaman, ben o zaman çırağım. Bak dinle. Babama dedi oğlanı gönder de kıl dönmesi nasıl tedavi edilir göstereyim. Merakla koştum. Perdeleri çektik. Allah seni inandırsın sanki dünyaca ünlü doktorların operasyonunu izliyoruz. Adamın kıl dönmesini iyi etti. Kendimizi tutamadık alkışladık. Alkışı basınca Ali Usta’nın kafamıza vurması gecikmedi.”

Şimdi yeni yeni modeller çıktı. Hem sakal hem saçta alışık olmadıkları modeller görülüyordu. Oysa Ecevit eski alışkanlıkların berberiydi. Hiçbir şey değişmedi. Değişmedi mi dersin? Bir şey değişti. O da babası öldükten sonra Ecevit’in siyasi fikri.

Ecevit günün birinde babasının ömrünü verdiği partiden vazgeçti. Kırmızı perdelerini söktü dükkânın. Yerine mavi perdeler astı. Turkuaz mı demeli? Renklerin ayrımını pek bilmezdi. Renk ayrımını da birbirine çok benzeyen şeylerin aslında farkları olabileceğini bilmediği gibi öğrenememişti.

Başlangıçta saygı duydular. Şeyhlik, padişahlık mıydı canım bu? Mecbur muydu babasının partisini tutmaya? Hem farklı fikirlere saygı duymak gerekirdi. Ne olduysa Ecevit dükkânını belediye seçimleri için babasının partisinin rakibine seçim bürosu olarak bırakınca oldu.

Kıyametler koptu. Babasının zıttı görüşte olanlar bile Ecevit’e selam vermemeye başladı. Ecevit bunun demokratik süreçler olduğunu anlatadursun ona selam vermeyenlerin içini ferahlatan bir şey oldu. Ecevit’in seçim bürosu olarak dükkânını emanet ettiği parti seçimi kazanamadı. Ecevit siyaset sevdasından vazgeçer gibi yapınca da eski müşteriler tekrardan doluştu.

Bunları düşünürken yine uykusu gelmişti. Ecevit de hem hâlâ gönlünde yatan aslandan bahsediyor hem de hal hatır soruyordu. Berber dediğin günde dokuz yüz kelimeyi aşmazsa rahat edemez. Eli böyle hızlı hareket eden, çenesi de durmayan bir makine, bir robot yapabilir mi bilim insanları?

İçindeki sesle sohbet ilerlemişken Ecevit hızını alamayıp yanağını kesti. Uykusundan uyandıran acıyla işe geç kaldı zannetti. Ecevit ilk müdahaleyi yaptı. Sohbeti koyulaştırınca dengesini de kaybetmişti.

“Salep söyleyeyim mi?”

“Eyvallah, o kadar vaktim yok. Tıraşı bitir de gideyim.”

“Senin baban da bizim partiden değil miydi? Buruşturdun suratını gazetelere.”

“Mesele parti meselesi değil de siyasetten ne anlarım ne severim.”

“Olur mu arkadaş? Senin yaşantında politik olmayan ne var? Her şey politiktir.”

Bu kadar politikanın içerisinde Ecevit o düşünceden o düşünceye geçti. Perdelerin kırmızısı indi, mavisi takıldı. Günün birinde maviden kızıla dönünce perdeler, işler o zaman sarpa sardı.

“Dinsiz olmuş diyorlar. Duydunuz mu?”

“Geceleri dükkânına azılı anarşistler doluşuyormuş.”

“Gençleri toplayıp başka şeyler de yapmasın o dükkânda.”

“Hep köçekti zaten.”

Yalnız o gitmeyi sürdürdü Ecevit’in berberine. Saçlarına ondan başkası iyi gelmiyordu. Tıpkı Ecevit gibi o da eski alışkanlıkların adamıydı. Ecevit dahi değişmiş, o değişmemişti.

Ecevit siyasetten umudunu kesip perdeleri değiştirmek istemiş ama parası yetmediği için babasının eskiden astığı, sandıktaki perdeleri takmıştı. Yeni modeller öğrenip gençlerin hoşuna giden tıraşlar yapmaya başlayınca da adı çıkmıştı.

Dananın kuyruğunun koptuğu yer de dükkânına kitaplık koymasıydı.

Ecevit’in dükkânına belediyeden zabıtalar denetime gelmeye başlamıştı. Şimdi belediye Ecevit’in uğruna babasının partisini bıraktığı partideydi.

Günden güne politikadan da sürekli müşterilerinden de uzaklaştı Ecevit. Bir eski alışkanlıkla dükkânını açar ama kimseler gelmezdi. O da zaten beklemezdi.

Bir gün bir sela.

“Öğlen namazına müteakip cenazesi Muradiye Camii’inden kaldırılacaktır.

Eski belediye meclis üyelerimizden … oğlu

Eski alışkanlıklar berberi …”

Yalnız, gençler geldi cenazesine Ecevit’in. Bir de oğlu. Karısı fenalaşmıştı. Kıpkızıl perdelerle kendini asmış. Oğlunun boynu büküklüğünü bir gören bir daha bakamıyordu.

Bir de o gelmişti işte. Ecevit’in oğlunun yanına yaklaştı. Sarıldı. Ecevit’in oğlu “Neden?” der gibi baktı.

İlaç yazar gibi konuştu.

Babası öldükten sonra bir daha dik duramayan bir adam tanıdım. Adamın fiziksel hiçbir engeli yok. Ancak adam, babası öldüğünden beri hep boynu bükük yürüyor.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Sercan Şayık
Latest posts by Sercan Şayık (see all)
Visited 131 times, 1 visit(s) today
Close