Yazar: 11:30 Genel, İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi

“Yine de…”

Yakın geçmişte yaşanan ve etkisi hâlâ sürmekte olan toplumsal konuların kurgusal bir metne aktarılması hem zor hem de cesaret isteyen bir iştir. Bir kere bugünkü gelişmeler ekseninde olumlu olarak ele alınan bir konu yarın ortaya çıkacak yeni veriler ekseninde olumsuz bir tabloya dönüşebilir. Ayrıca söz konusu toplumsal mevzulara bakış açısı çoğu zaman tek bir doğru mümkün olmadığı için görecelidir. Okurlar (nitelikli edebiyat okurlarını tenzih ederek söylüyorum) kendi doğrularına ters düşen bir fikir ya da bakış açısıyla karşılaştığında esere toptan sırt çevirebilir. Romanda Türkiye’den Londra’ya ekonomik nedenlerle giden göçmenlerden siyasi sığınmacılara kadar bir grup insanın konu alınması, örgüt ve teşkilat adlarının değiştirilmeden kullanılması, ülkemizde yakın tarihte yaşanan siyasi darbe girişimine yönelik (şahıs isimleri de dahil olmak üzere) somut verilerin kullanılması kurgusal bir metin için riskli ve cesaret isteyen tercihler olmuş.

Yine de…

Hakan Tunç bu zor durumu ustalıkla göğüslemiş. Seçtiği karakterlerin farklı sosyo-kültürel çevrelerden seçilmesi, kimi zaman aynı olaylara taban tabana zıt yaklaşımlar içinde bulunmaları eseri tarafsız bir çizgiye taşımış. Okuru doğruya ulaştırmaktan çok doğrunun çoğulluğuna dikkat çeken romanda ele alınan yakın tarih başarılı bir arka fon olarak kullanılmış.

Kurgusal metinlerde tempoyu en yüksek tutan unsurlardan biri zaman kırılmalarıdır. Yazar romanı kaleme alırken geriye ve ileriye dönük zaman sıçramalarına oldukça yer vermiş. Ancak karakter döngüsünün sık değiştiği bu tip bir romanda zaman kırılmalarının bu denli yoğun ve dağınık kullanılması yer yer ana kurgudan kopmaya neden olmuş.  Hatta bazı bölümlerde ana karakterimiz Murat Cundalı’nın ruh halindeki değişikliklerin okura ulaşmasını zorlaştırmış.

Yine de…

Yazar pürüzsüz dili ve akıcı üslubuyla okuru metnin içinde tutmayı başarmış. Uzun yıllardır Londra’da yaşayan, akademik ve entelektüel birikimi oldukça yüksek olan Murat Cundalı karakterinin portresi nasıl başarıyla okuyucuya sunulduysa; Londra’ya yasadışı yollardan gelen çete üyesi Saffet’in sosyo-kültürel durumu da aynı başarıyla işlenmiş.

Eserin arka kapağında ana karakterimiz Murat Cundalı için “Bir gün bir roman okur ve hayatı değişir,” denilmiş. Öncelikle bu cümle ilk okuduğumda bende “metinlerarası bir eserle mi karşı karşıyayım” şeklinde bir heyecan uyandırdı. Okumaya başladıktan sonra “Murat’ın hayatını değiştirecek roman bir üstkurmaca olarak esere ne zaman dahil olacak” şeklinde bir beklentiye dönüştü heyecanım. Ancak Murat’ın okuduğu, aşk romanlarını yazan dünyaca ünlü kadın yazarın yazdıklarına dair bir iki cümle dışında pek bir şey göremedim. Ayrıca Murat’ın bu romanları okuduktan sonra yazar kadına beslediği hayranlığın (bana kalırsa bir parça takıntılı) bir aşka dönüşmesi dışında hayatında bir değişim de göremedim. Bulunduğu gizli görev nedeniyle zaten farklı türden birçok macera yaşamış olan karakterin yazara âşık olduktan sonra başına gelenlerin hayatını değiştirecek ölçüde olduğunu düşünmüyorum.

Yine de…

İlk eşini kaybettikten sonra yas sürecinden çıkamayan Murat’ın, okuduğu roman sonrasında hayatının olmasa da ruh halinin tamamen değiştiğini söyleyebiliriz. Hatta yazar son bölümde, yaşanan bir kayıp sonrasında devam etmenin inkâr ya da unutmayla değil kabullenmeyle başladığını Murat karakteri üzerinden bir farkındalık olarak okuyucuya sunmuş. Bu anlamda ana karakterin dönüşümünü başarıyla işlemiş. Murat gibi edebiyat düşkünü birinin yaşadığı olaylara yön verecek kurgusal karakterler yaratması, bu karakterleri yer yer kendisiyle çatışma halinde sunarken belli noktalarda da kendisiyle aynı paydada buluşturması ise daha önce eserde görmeyi beklediğim üstkurmaca eksikliğini fazlasıyla tamamlamış.

Romanın bitiş bölümünde havada kalan birçok konu olmuş. Yazar kadın ve Murat’ın ilişkisindeki belirsizlik, Saffet’in kendisini bekleyen gelecek gibi… Aşk ve belirsizlik temalı bir roman olarak ele alındığında aşk duygusunun derinlemesine işlenmediği ancak belirsizliğin fazlasıyla yer aldığını söylemek yanlış olmaz.

Yine de… Yazar; batı edebiyatından Jorgo Luis Borges, Virginia Woolf, Vladimir Vladimirovic Nabokov, Ernest Hemingway gibi büyük yazarların yanı sıra İbn-i Rüşd ve Mevlâna gibi İslam âlimlerine de yer verdiği; Ferhat ile Şirin gibi halk hikâyelerine de değindiği içerik yönünden çok zengin bir roman kaleme almış. Üstelik güncel siyaset, sihirbazlık gibi farklı konulara da değinerek okura bambaşka pencereler sunmuş. Son sayfaya kadar okurun merak duygusunu koruması ise eserin güçlü bir diğer yönü bence. Umarım adını daha sık duyacağımız, eserleriyle daha çok karşılaşacağımız bir yazar olur Hakan Tunç.

Kaynakça

Hakan TUNÇ, Yine de…, Sumru Yayınevi, İstanbul 2024.

Editör: Buse Karabulut

Gözde Hayırlı Çalık
Latest posts by Gözde Hayırlı Çalık (see all)
Visited 17 times, 1 visit(s) today
Close