Şimdilerde bizler   zaman ve mekan olarak hiçbir yerde değiliz. Kimiz, neyiz, ne değiliz biz?  Aradık mı kendimizi ya da birbirimizi. Aklımıza geldi mi sahi? Kapıldık bir hengameye kapadık gözleri ve kulakları yürüyoruz.  Hani Ahmet Hamdi Tanpınar’ın  Ne içindeyim zamanın ,    ne de büsbütün dışında. dediği… Herkes olabildiğine tenhalaştı. Üstelik  bunu zamanla sindirerek meydana getirdi.  Aramadı, sormadı ,  farkında olmadı. Nerde açsam gözlerimi hemen tarihe bakarım.  Ardından kolumu sıyırıp saate göz dikerim.  Zamanın  ilerlediğini bir şeylerin ise saniyelik değiştiğini gözümün önünden geçirim.  Ardından bakarım insanlara. Telaşlarının, korkularının   ve en önemlisi meraklarının giderek arttığını görürüm. Sahi zaman ne de çabuk artırıyor öyle her şeyi? Dinginliğin baş düşmanı değişimin sağ kolu zaman. 

Radyoda cızırtıları geçmeden güzel sese ulaşmak zaman gerektirir ya hani . Ama şarkıya denk geleceğini bilerek beklediğin için gocunmaz, yorulmazsın.  Belirsiz zaman yorar ama umutlu olanı hep besler beklentini. O yönde gitmediğimiz zamandan bahsetmek gülünç. Oldu ,yaşandı, bitti… Her şeyin öncelerde güzel olduğu, kadrin kıymetin savrulup yayıldığı eskiler… Sahi biz ne yaptık onlara? Zaman mı aldı götürdü. Ya da sen, ben, biz mi alıp yerine koymadık. Aranıyor taranıyor fakat bulamıyoruz. Her saat yaralar, fakat sonuncusu öldürür. derler ya. Zaman azizim,  aldı vermiyor. Kaybetmeden değerini biçip yaşatmalı, yavrun gibi gözetmeliydi belki de.

Belki kimliğimi kendim bile bilmiyorum. Sana ne desem boş…  Yekpare zamandan geldim, meçhulde yürüyüp heybemi dolduruyorum. Her yerden , andan, rüzgardan kendime iz bulaştırıyorum. Sırf kaybolup gitmeyeyim bu bilinmezlikte diye. Güzel atlara binip gitmeye henüz erken diye katlanıyorum  bu anlara…  Bu çağda hiçbir fotoğrafta yok anda yaşadığın güzellik.  Kaybetmemeli kalbinle çektiğin kareleri. Yine belli etmiyoruz kimselere fakat zaman yolculuğunda kayıp verip, kayboluyoruz hunharca  . Yıkıntıların altından çekip kurtarılmayı bekleyenler gibiyiz. Farkımızda değiller. Sıcakta kalan buzlar gibi  ısındıkça yanımızdakine veda ediyor; eriyor, eritiyor, eritiliyoruz…  Zaman lazım bize… Daha niceleri için, olacaklar ve yaşanmamışlar için. 

Uçsuz bucaksız ummanda tüyden hafif bir nefes. Ya zaman alır götürür seni,  ya sen savrulursun sessizce. Şimdi sen;  muradına ereceğin gün için tut yelkovandan koş koşabildiğine… 

Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close