Daha önceki dönemlerdeki anlayışlara nispeten, Cumhuriyet döneminin 1930’larda ortaya çıkan toplumcu-gerçekçi şiir anlayışı, tümüyle farklı ilkelerle hareket etmiş ve ana ilkeleri “sosyalizm” felsefesi olmuştur. Sosyal-gerçekçi adlandırılmanın yanında sosyal realizm, sosyalist edebiyat, sosyalizmin gelişmesine uygun olan edebiyat ve sosyalizme hizmet eden edebiyat diye de anılmıştır. Toplumcu gerçekçi edebiyat, ferdi konular değil sosyal ve siyasi konular işlemiştir. Bu dönemdeki şairler; siyasi baskı, yoksul insanlar meselesi, faşizm, Batılı ülkelerin emperyalist emelleri, kapitalizm, sömürü, sosyal adaletsizlik, eşitsizlik gibi konuları ön planda tutmuşlardır. Cumhuriyet sonrasında halkçılık ilkesi ile sol literatüründeki sınıfsız toplum, yakın kavramlar olarak birbirleri ile ilişkiliydi. Marksist sol görüşlü aydınların iktidar ile kurdukları ideolojik yaklaşmadan dolayı, dönemin sol görüşlü dergilerinde halkçılık, köycülük gibi söylemlerin ön plana çıktığını görmekteyiz. Sınıfsız toplum 1930 öncesi dönemlerde, yazarların ana ilkeleri sosyalizm olmamakla birlikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy gibi şairler toplumun yaşantısını, sorunlarını ve bunların çözümlerini işleyen şiirler yazmışlardır. Bu dönemde 1923’ten sonra çıkan; 1- Aydınlık dergisi, 2- Orak-çekiç dergisi, 3- Resimli Ay dergisi, şairlerin marksist görüşlerini ortaya koydukları dergilerdir. Ayrıca sosyalist gerçekçi sanat tabiri 1934 yılından itibaren gündeme gelmiştir.
Bilindiği gibi Cumhuriyet dönemindeki Türk şiiri, farklı vadilerde gelişimi sürdürdü. Gelenek ile modern şiir arasında “neo-klasik” anlayışı benimseyenler arasında Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim vardır. Bir de diğer taraftan hececilerin yol açtığı bir anlayış vardır ki, Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul buna örnek verilebilir. Her yazarın kendine göre farklı görüşü vardır. Her yazar içinde bulunduğu ortamdan hareket ederek, iletmek istedikleri mesajı, belli anlayışlar çerçevesinde vermeye çalışmıştır. Mehmet Âkif’in İslamcı, Nâzım Hikmet’in işaretçi bir dünya görüşünü benimsemeleri buna örnektir.
Önceki dönemlerde bazı anlayışların temelini kavramış bulunduk. Fakat bu dönem, yani toplumcu-gerçekçi edebiyat kendini neye dayandırıyor, hangi sanat anlayışları benimseniyordu? Sonuçta bir dünya görüşüne sahip olmak ve toplumdan yola çıkarak gerçekçiliği yakalamak adına, hem savunulan düşünceyi iyice kavramak hem de bu yönde hareket edilecek noktayı iyi belirlemek lazımdır. Bu sorular ışığında, toplumcu gerçekçiliğin “Marksizm” e dayandığını söyleyebiliriz. Bu akımın iyice anlaşılması gerekir ki, savunulan düşünce netlik kazansın. Marksizm; özgür bir siyasal felsefe, tarihin bir materyalist yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya bir kapitalizmin Marksist açıdan çözümlenmesidir. Realizm akımın Rusya’daki yeni adıdır. Realizm akımının yargıları olarak görülür. Adının değişmesi ile birlikte, içeriği de değişmiştir. Bu anlayış eleştiri açısından sadece gözleme dayanmaz. Onu sorgular, müdahale eder ve insanı toplumsal ilişkiler içinde ele alır. Bu da tezli bir edebiyat olarak adlandırılmıştır. Toplumsal gerçekleri, devrimci ruhuyla ve Marksist yaklaşım ile ortaya koymaya çalışır. 1930-40 yıllarında toplumcu gerçekçi anlayışının Türk edebiyatında oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Marksist kavramı bizde tam olarak netlik kazanmamıştır. Bunun sebebi ise yeteri kadar kaynak bulunamaması ve çeviri yetersizliğidir. Kurumsal olarak tam kavranamadığı için de romantik tavırlar sergilenmiştir. 1950’den sonra da bu anlayışın sistemleşmesinde, Fethi Naci ve Asım Bezirci’nin önemli katkıları vardır. Toplumun bilinçlenmesinde temel unsur sanatçıdır. Marksist ideolojik düşünceyi benimseyip eserlerine yansıtamayan birçok sanatçının var olduğunu da söyleyebiliriz. Sanatçı şiirine öncelikle halkçılık ve köylücülük kavramlarını daha sonra ise hümanist düşünceleri eklemiştir. Marksist düşünceye sahip olan birçok sanatçı ise ilk aşamada kimliklerini gizlemişlerdir. Ahmet Oktay’ın bu döneme ait görüşleri önemlidir. “Oktay her şeyden önce Toplumcu Gerçekçiliğin bir yazın ve sanat kuramı olmaktan çok, Sovyet siyasi kuramının bir uygulaması olduğunu düşünür ve bu uygulamanın sanat ve edebiyata zarar verdiği kanaatindedir.” (Oktay, 2008: 23)
Bu dönemdeki kuramsal ilke ve kriterleri; Belinski, Çernişevski, Dobrolyubov ve Maksim Gorki belirlemiştir. Bu görüşe asıl şeklini veren kişi kesinlikle Gorki’dir. “Devrimci romantizm” ve “olumlu tip” i oluşturan da odur. Gorki’nin yazarlar birliği kongresinde çeşitli maddeler halinde sıraladığı yazısında, toplumcu gerçekçi fikrinin bizim edebiyatımıza etki etmesine neden olmuştur. Bu kongrede alınan sanat görüşlerini dile getiren bildiri şu şekildedir;
- Sanat halkı bilinçlendirmek için bir araçtır.
- Sanat sosyalist davaya hizmet etmelidir.
- Sanat sosyal ve siyasi fayda için bir araçtır.
- Rusya şartlarına özgü güdümleyici ve tek boyutlu parti edebiyatı kurulur.
Türk edebiyatında bu konudaki düşünceleri ile yer eden ilk kişiyi Dr. Şefik Hüsnü olarak verebiliriz. Bu yazar Gorki’nin şekillendirdiği Marksist düşüncesine ek olarak halk ve sanat yazısını ekler. Bunun neticesinde Aydınlık dergisinde sanat anlayışını sergiler. Bu çerçevede yer alan Nâzım Hikmet, Şevfik Hüsnü, Sadrettin Celal, Nizamettin Ali gibi isimleri de sıralamak mümkündür.
Bu dönem şiiri, Marksizme, Sosyalizme ve Materyalizme bağlı bir sanat akımı meydana getirmiştir. Bu anlayış, köylü sınıfının ezildiğini, sosyal meselelere ağırlık verilmesi gerektiğini ve bunların çözümlenmesinde Marksist bir ideoloji ile hareket edilmesi gerektiğini ifade eder. Sorunlara çözüm üretmek amacıyla, Fütürist bir anlayış yaklaşımı sergilenmiştir. Bu dönemde şiirlerimizdeki en önemli yenilik, şiirin biçimsel özelliklerinin değiştirilmesi olmuştur. Serbest şiirler ilk kez bu dönemde Nâzım Hikmet tarafından yazılmıştır. Kafiye, redif gibi geleneksel ahenk unsurları ile değil, ses ve sözcük tekrarları ile ahenk sağlanmıştır. Nazım Hikmet dışında, Hasan İzzettin Dinamo, Sabahattin Ali, Özer Faruk Toprak, Ercüment Behzad Lav, bu anlayış neticesinde şiirlerini yazmışlardır. Genel olarak bu sanat anlayışının değerlendirmesi konusunda Tanpınar’ın şu ifadeleri önemlidir: “Bir nevi konstrüktivizmle hülasa edebileceğimiz bu anlayış bir tamam şiir sanatının tabiatında mevcut olan şekle ait bütün kaide ve hükümler reddediyor, diğer aşağı tesir etmek için her türlü dil oyununu kabul ediyordu.” (Tanpınar, 2011:115)
Yeniliğin iki öncüsü, Nâzım Hikmet ve Ercümend Behzad’dır. Nâzım Hikmet, 1921’de gittiği Sovyetler Birliğinde, Fütürist kökenli şiir anlayışı ortaya koymuştur. Aynı yıl Ercümend Behzad’in de Dadaist esinli şiirler yazması, eski gelenekten kopuşu beraberinde getirmiştir. Nâzım Hikmet’in şiirini; mücadele, propaganda, yergi temelli dünyevi içeriğe dayandırdı. “Tanpınar Nâzım Hikmet’in İstiklal Savaşı yıllarında yazdığı bir manzume ile dikkat çektiğini, daha sonra gittiği Rusya ile yeni şiir anlayışı ile birlikte döndüğünü belirtir.” (Aydoğdu, 2017:273) Ercümend Behzad ise şiirlerini; kapalı, kaçkın, soyut bir içeriğe yöneltmiştir. 1930-40 yılları arasında diğer toplumcu gerçekçi şairlerin şiirlerinde ise genellikle Anadolu gerçekleri, savaşa karşı tepki, yoksulluk, barış özlemi, cehalet, kentleşme, sanayileşme gibi konular işlenmiştir.
KAYNAKÇA
- AKPINAR, Soner, Toplum-Sanat Ve İdeoloji Üçgeninde Toplumcu Gerçekçiliğin Edebiyat Ve Siyaset İlişkisine Yaklaşımı, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:7, Sayı:30.
- AYDOĞDU, Yusuf, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Toplumcu Gerçekçi Şiirin Serüveni, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:7, Cilt:7, Sayı:14, Güz 2017
- ÖZÇELEBİ, Hüseyin, Türk Edebiyatında Toplumcu Gerçekçi Eleştiri Anlayışının Temelleri.
- ENGİNÜN, İnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, İstanbul.
- ÇALIŞKAN, Adem, Ana Çizgileriyle Cumhuriyet Devri Türk Şiirine Teorik Bir Yaklaşım
- SAZYEK, Hakan, 1923-1950 Arası Türk Şiiri.
- “Şey”lerin Anlam Dünyasından Yıldızlara Bakmak - 13 Aralık 2021
- Düşmekten İbaret Olan Hayatlar - 31 Temmuz 2021
- Tercihe Galip Gelen Yöneliş - 26 Mayıs 2021