eksik bir gülümsemeydi
ben hiç düş görmedim ki
karaydı gecem
gündüzüm de
ne zaman yatılırdı düşe
ben hiç bilmedim ki
diye düşündü Sevim
ben hiç gün yüzü görmedim
çile çekmekle geçti ömrüm
-ki ne demekti gün yüzü görmek
belki umuttu
belki de bir hayal
ömür dediğin ne uzunmuş
almadığı yok
dolmuyor da
Sevim
akli melekeleri eksik
Yusuf’un annesi
Yusuf elinde kırık bir oyuncakla
sokak sokak
kapı kapı dolaşır
ve konuşmuyor
konuşmazdı kimseyle
uzaktan bakar güler
kendince eğlenir
bir şey verilirse alır yer
bakmaz
kimseyle de göz göze gelmezdi
elinden
kırık oyuncak alındığında ağlardı
bir de unuttuğunda bir yerlerde
ağladığını gören de
hiç olmadı
babası öldüğünde de ağlamadı
bilmedi
ölmek ne demekti
kırık bir oyuncaktan başka
ne kaybedilirse ağlanırdı
hiç bilmedi
öğrenmedi ağlamayı
öğrendiği de yoktu hiçbir şeyi
oynuyordu o kırık oyuncakla
ağlayanlara bakarak
ve anlamsızca
biri Yusuf’a bakıyordu
ama anlayarak
biz en son ne zaman ağladık
ve ne için
bir penceremiz olsaydı
bahara bakıp şenlensek
sonbaharda ağlasaydık
biz en son ne zaman ağladık
ve ne için
incelmiş bir ışık geçiyor gözlerimizden
aydınlığı kayıptı yüzlerimizin
dilimizde pas tadı
gözlerimizde
buğulu bir bakışı
kaybedeli çok olmuş
sisli bir gece
her gün aynı yerden
yaslanıyor ömrümüze
bütün ömürleri uykuya yatırdım
bir çocuk bıraktım salıncakta
herkesin düşüne
sabah
kimine ışık
kimine karanlıktı
kimin de
bardakların şıngırtısı duyulur masalarda
kimin de bardaklar ayrı
biz ne zaman sustuk
bir aşka
ve en son ne zaman ağladık
ve kimin için
ne için
Sevim
çoğu zaman unuttu
diğer çocuklarını
öldü kocası
Yusuf ilk defa yattı
babasının yanında
yazılar vardı
sabah
kimine ışık
kimine karanlıktı
ve bardaklar suskun
birbirinden
hep ayrı
bir penceremiz olsaydı
Ek Editörü: Yiğit Kerim Arslan
- Salıncaktaki Çocuğu Bıraktım Düşlerine - 11 Mart 2024
- Cem Kalender Söyleşisi - 21 Aralık 2023
- Kireç Beyazı Duvarlar Kirlenecek - 24 Kasım 2023