Yazar: 18:39 Dizi İncelemesi, İnceleme

Ramy: Arayışlara Karışanların Dizisi

Ramy 2019 yılında yayımlanmaya başlanan Amerikan “dramedy” türünde bir dizidir. Yapıma ismini veren Ramy Youssef hem dizinin yaratıcısı hem de başrol oyuncusudur. Ailesi Mısırlı olan ama kendisi Amerika’da doğan ve büyüyen Ramy, New Jersey’de ailesiyle yaşamaktadır. Dizide Ramy’nin yetiştiği Amerikan kültürü ile Müslümanlığının arada kalmışlığını izlemekteyiz. İzlediğimiz aslında sadece Ramy’nin arada kalmışlığı ve soruları değildir. Ramy’nin annesi, babası, kız kardeşi, dayısı içten içe “doğru olan şey ne”, “duygular saklanabilir mi”, “doğrunun içinde yanlış olabilir mi”, “yanlışın içinde doğru var mı” sorularını kendilerine sorarlar. Şu an için iki sezona sahip olan dizinin üçüncü sezonu için de onay alınmış, hikayeleri yazılmaya başlanmış durumda. Dizide Ramy’nin Müslüman olmasına rağmen seks yapması, hayatını dolduracak bir olgusu olmadığı için sürekli mastürbasyon yapması ve bunun sonucundaki pişmanlığı ile “iyi” bir Müslüman olmaya çalışması anlatılır. Bu kararından sonra kendine yaptığı her kısıtlama ve baskı Ramy’nin daha uç şeyler yapmasına neden olur.  Ramy’nin hikayesi ekseninde ilerleyen dizide etkileyici olan dört hikâye daha vardır ve bu hikâyeler Ramy’nin hikâyesinden daha etkileyici ve empati bölümleri özelliğini taşır. 

Dena, Ramy’nin hukuk okuyan kız kardeşidir. Ramy’nin aksine Dena din ile arasındaki bağı adlandırabilmiş ve hayatının merkezine kariyerini koymuştur. Sorgulayıcı ve tamamlayıcı bir yanı olmasına karşın aile içindeki patriarkal sistemi yenemez. Kız arkadaşlarıyla buluşmak için bile ailesinden uzun izinler almak zorunda, arkadaşlarına gittiğinde annesi tarafından sürekli aranmaktadır. Dizide Ramy dışında, hayatını ayrı gördüğümüz ilk karakter Dena oluyor ve Müslüman genç bir kadının Amerika’da cinselliği nasıl yorumladığına odaklanılıyor. Dena ve yakın kız arkadaşları evlenmeden seks yapmaya karşı oldukları için “erkek” onlar için cinsel bir obje olarak görülüyor. Bunun dizideki belirgin örneklerinden biri de arkadaşları ile Çin yemeği söylediklerinde kuryenin yakışıklı bir erkek olmasını istemeleridir. Dena arkadaşlarından birinin seks yaptığını tam da o gece öğrenir ve o da artık seks yapmak istediğine karar verir. Okulunda çalışan bir çocukla tanışır ve onunla seks yaşayacağını umar; ama ailesi o kadar çok bilinçaltına hâkim olmuştur ki çocukla daha buluşmadan erotik bir rüya görür ve rüyasında ailesine yakalanır. Dayısı, babası, annesi rüyasında onu yargılarlar. Ertesi gün çocukla buluştuktan sonra da sadece fantezisiz bir seks hayal eder, ama karşısında da fantezi seven bir çocuk vardır. Dena’dan Arapça konuşmasını isteyen çocuk bundan tahrik olmaktadır. Dena çocuğun bu isteğinden rahatsız olur ve onunla sadece Arapça konuştuğu için seks yapacağını anlar, evi terk eder. Dena ailedeki en mantıklı kişidir ve ilk deneyimi olsa bile kendini sekste objeleştirmez. Dena’ya ayrılan bölüm kadın-erkek eşitsizliğine ve Müslüman kadınların cinsel isteklerine ve hareketlerine odaklanılan bir bölüm olur. 

Maysa Hassan, Ramy’nin annesidir. Maysa’da aslında bizlerinde bulacağı birçok şey vardır. Özellikle orta yaşta olup, çocuk sahibi Müslüman kadınların özdeşleşeceği sahneleri mevcuttur. Maysa sosyal medyaya düşkün, yeni şeyler denemeyi seven, ağzına geleni filtrelemeden söyleyen, felaket tellalı ve heyecanlı bir kadındır. Maysa’nın bölümünde aslında onun potansiyeli, yapabilecekleri, içinde kalmış yaşanmamışlıkları ve mutsuz, sıradan bir anne rolü anlatılır. Yeni açılan spor salonundaki yaşıtlarına bakarken gördüğümüz Maysa eve gittiğinde kocasına yani Farouk’a spor salonuna yazılmak istediğini söyler; ama kocası yaşının uygun olmadığını söyler ve Maysa’nın bölümündeki ilk kırılmayı görürüz. Facebook üzerinden kendisiyle yaşıt kadınların içtiğini; partilere gittiğini, istediklerini giydiğini görür ve kendi yaşamına baktığında çocuklarının eve çok uğramadığını, kocası ile özel anlarının olmadığını görür. Sonrasında kendi arabasıyla bir uygulama ile taksicilik yapıp para kazanmaya başlar. Gelen müşterilere anlamsız sorular sorar, hayatlarına dahil olup yorumlar yapar, zaten her şeyden bıkmış Amerikan halkını bunaltmaya başlar. Müşteriler ise sadece sessiz yolculuk yapmak isterler. Maysa, arabasına binen bir iş adamı ile bağ kurar. Fransızca bilmesinden dolayı adamla da Fransızca konuşarak iletişim kurar. Arabasında sigara içmesine müsaade eder. Hem adam hem Maysa hayatın sıradan ve yüzeyselliğine başkaldıran konuşmalar yaparlar. Maysa ilgi görmediği kocasından ve sıradanlaşmış toplumsal rolünden dolayı adamdan etkilenir. Adamın tekrar arabasına bineceğini söylediği bir gün onu almaya giderken güzel giyinir, makyaj yapar, takı takar ve adamla belki de yaşayamadıklarını yaşama hayali kurar. Adamı bulunduğu yerden almaya geldiğinde ise onun eşini de görerek ikinci kırılmayı yaşar. Onları gidecekleri yere bıraktıktan sonra eve dönene kadar ağlar. Sonrasında her zaman yaptığı gibi sıradan hayatına geri döner. Elindeki imkanları değerlendirir. Kocasıyla duygusal bir seks yapamaz belki, ama en azından seks yapar. Oğlu ve kızı ile anne-çocuk ilişkisini geliştiremez ama onların hayatlarına önem vermeye devam eder. Küçük dünyasını kabullenir ve hayatındaki küçük gelişmeleri bile çok heyecanlanarak karşılar. Dışardan bakıldığında patavatsız, maddiyata düşkün, yüzeysel gözükse de içerisi büyütemediği bir kız çocuğuyla ve istediği hayatı yaşayamadığı bir ömür ile doludur. Bu yüzden de kendisinden kaçmayı, küçük şeylere takılmayı ve yüzeysel olmayı seçer çünkü öbür türlüsü canını acıtır. 

Farouk Hasssan, Ramy’nin babasıdır ve patriarkayı temsil eder. Evin bütün ihtiyaçlarını o karşılar, maddi sorumluluğu vardır. Gençken Mısır’dan kaçıp Amerika’ya çalışmaya gelmiştir. Kültüründen ve ailesinden uzakta olması onun içinde hep bir ukde kalmıştır ve güvendiği kişi yoktur. Bütün yükü kendi omuzlarında hisseder bu yüzden de tek gayesi çalışmaktır. Ev içerisinde iyi baba olmasından, iyi eş olmasından daha önemli olan iyi para kazanmasıdır. İşten geldiğinde tek isteği yemek yiyip, televizyon izlemektir. Bunaldığında ise babasına gençken gönderdiği kasetleri dinler ve gençken ne kadar kararlı ve cesaretli olduğunu görüp şimdiki yaşamındaki korkaklığını anlamlandırmaya çalışır. Hep kendini kabul ettirmeye çalışır. Topluma, patronuna, komşularına, babasına, kayınbiraderine, çocuklarına, karısına… Bunu en çok ikiz kuleler bombalandığında evinin girişine astığı ABD bayrağında görürüz. Alkol kullanmamasına rağmen, patronuna akşam yemeğine gittiğinde sırf gerici görünmemek için alkol içtiğini görürüz. Kahve siparişi verirken herkes krema ekletiyor diye kahvesine krema ekletirken görürüz. Farouk yetişip büyümediği Amerika’da her zaman uyum sağlama çabasındadır, ama eksiklikleri de her zaman içindedir. Gençken futbolcu olmak istediği için eskiden Ramy ile yaptıkları maçları izler. Farouk’un en etkileyici sahnesi ise, Ramy’nin evleneceği kadın ve ailesiyle tanışırken maddiyat konuşulurken bir anda ayağa kalkıp “Sizin için söylemesi kolay, bu evde her şeyi yapması gereken kişi benim, herkesin sorumluluğunu ben yapmak zorundayım!’’ deyip dışarı çıkma sahnesidir. Depresyonda olmasına rağmen ailesine bunu söyleyemez, çünkü onun kötü olması ailenin kötü olmasıdır. İşten çıkarıldığını ailesine söyleyemez ve evde gerginlik çıkarır. Aslında burada görüyoruz ki ataerkillik sadece kadınları derinden etkilemez. Erkeklerin de bütün yükü sırtlamaya çalışmaları psikolojik sorunlara yol açar. Ramy ile yaptıkları bir konuşmada Farouk, “Futbolcu olmak istememe rağmen sizin için olmadım, çünkü bakmam gereken bir aile vardı,” der. Ramy ise bu konuşmada ona çok değerli bir cevap verir: “Senin futbolcu olamaman, futbol oynayamayacağın anlamına gelmez.” Farouk bu sözden çok etkilenir ve gecenin bir vakti futbol oynamaya gider, ama bir gol attıktan sonra ayağını sakatlar. Bu da aslında içimizde kalan şeyleri yapabileceğimizi, ama hiçbir zaman yapmamız gereken andaki kadar başarımızın ve enerjimizin olmayacağını gösterir. 

Dizideki son anlatılan hayat Ramy’nin dayısı olan Naseem’in hayatıdır. Naseem Dayı dizideki en etkileyici bölüme sahiptir ve bu bölüm bir ders niteliğindedir. Diziye ilk girdiği andan beri izleyici Naseem’i gerici Müslümanlığı ile tanır. Yahudiler hakkında gerici konuşur, Dena’nın kıyafetine, asiliğine karışır. Kız kardeşinin kocası Farouk’a karşı sürekli ezici konuşmalar yapar. Aşırı kabadır, yemek yiyişi bile sofra kurallarına uygun değildir. Parası ile övünür ve Ramy’i yanında çalıştırmak ister. Mücevher satan Naseem din hakkında sürekli nutuklar atar, ama kendisi ne oruç tutar ne ibadetini yapar. Sözde Müslümandır ve herkesin dinini eleştirir. Hepimizin yakından görüp tanıdığı çıkarcı Müslüman modelidir; lakin onun bölümünü izlediğimizde bakış açımız tamamen değişir. Onun da din baskına sıkışıp kaldığını ve hayatındaki en önemli şeyi sakladığını görürüz. Naseem eşcinseldir, ama dini yüzünden bunu kimseye söylemez, içinde yaşar. Bu ona o kadar yük olmuştur ki sevgilisi yoktur, ama spora beraber gittiği erkek arkadaşı vardır. Erkekler ile yakın olabileceği alanlar belirler kendine. Bir gün spor salonuna, arkadaşının gelmediğini görür ve onun kitapçısına uğrar ve neden gelmediğini sorar. Adam yakınını kaybettiğini ve bir süre de gelemeyeceğini söyler. Eğer onunla görüşmek istiyorsa, sadece spor salonunda görüşmek zorunda olmadığını söyler. Naseem açıkça yaşayacağı bir aşka sahip olamayacağı için gergin birkaç cümle kurar ve kapıdan çıkar. Zengin olmasına rağmen yalnızdır ve bu yalnızlığı kendisi yaratmıştır. Eski bir arkadaşına gider ve onu ailesi ile ziyaret eder. Burada eski arkadaşı ile aralarında bir şeyler yaşandığını anlarız ve aslında arkadaşı Yassin de en az Naseem kadar yalnızdır, ama o yalnızlığını örtecek ve saklayacak bir aile kurmuştur kendine. Eşi ve bir çocuğu vardır. O da din baskısı ile istediği kişi ile olamamıştır. Naseem arkadaşının evinden ayrıldıktan sonra spor salonundaki arkadaşının evine gitmeye karar verir. Bir pasta alarak evine gider. Beraber dizi izleyip pizza yerler ve Naseem bir anlığına yalnızlığını ve mutsuzluğunu unutur. Arkadaşı ile arasında cinsel bir gerilim oluşur. Arkadaşı onu öpmeye kalktığında ise, yüzüne yumruk atar. Sonrasında yaptığından anında pişman olarak adama pansuman yapar. Pansumandan sonra Naseem pasta yemeyi teklif eder, ama adam onu orda istemez. Dizinin en etkileyici sahnesi tam olarak bu sahneden sonra gelir. Naseem bir kaldırıma oturup aldığı pastayı ağlayarak yer. Arkada çalan “I Will Survive” şarkısının Arapça versiyonu ile seyirciyi duygulandırmayı da başarırlar. Burada anlarız ki sevgi ve aşk duygusunu yaşayamayan Naseem hayatındaki herkese kaba ve eleştirici olmuştur, çünkü ruhunun doyumunu sağlayacak bir aşkı yaşamayı kendine yasaklamıştır.

Nur Güney
Latest posts by Nur Güney (see all)
Visited 35 times, 1 visit(s) today
Close