Yazar: 17:34 Öykü

Öyle Bir Zamandaydık

Parlak yıldızların altında, düşmek pahasına gökyüzüne bakarak yürüyordum. Nereye gideceğimi unutmak için gözlerimi sonsuz evrene dikmiştim. Belki bir yardım çığlığıydı bu seyir, belki de yalnızca sonsuzluğa kapılmıştım. Bir yanda merakın insanı hayata bağlayışı, diğer yanda sonsuzluğun çağrısı. Bir yanda karanlık, diğer yanda parlak noktalar. Bu, insanların gökyüzüne her bakışında; durmak ve parlak noktalar, ölüm ve hayat arasında ikileme düştüğünü gösteriyordu. Yalnız değildim. Herkes yürüyor ve herkes gökyüzüne bakıyordu. Kimse o yolu bitirmek istemiyordu.

Artık hiçbirimiz herhangi bir yolun iyi biteceğine inanmıyorduk. Öyle bir zamandaydık. Para biriktiremeyeceğini kabullendikten sonra kazandığını her gece eğlenerek yiyen insanlara dönüşmüştük. Çaresizdik. Mesele zaman meselesiydi. O parlak noktalar ve karanlık arasında duran.

Şükür ki yol bitmiyordu. Zihnime saldırırcasına gelen fikirlerden kurtulmak için yıldızları saymaya başladım. Şimdiye dek kaç kişi denemiştir bunu diye düşündüm. En çok kaça kadar saymışlardır? Kaçmak istedikleri için mi yoksa meraktan mıdır onlara sığınmaları? Çok uzun sürmedi, beceremedim.

Saate baktım. Durmuştu. Birkaç kez tırnağımla vurdum, çalıştı. O da karar veremiyordu bazen ne yapacağına. Pes ediyordu. Öyle bir zamandaydık. Telefonun titremesiyle irkildim. Yanıp sönen ekran, karanlığın canına okudu. Parlak noktalar dizisi. Durdum. Biri beni hayata çağırıyordu. Annem. Telefonu sessize aldım.

Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı. Dolayısıyla bir yere yetişmem de gerekmiyordu. Sağımdaki parkı fark edince duraksadım. İstemsizce gülümsedim ve oraya yöneldim. Islak mendille bankı sildikten sonra oturdum. Etrafıma baktım. Paslanmış oyuncaklar çocuksuzdu. Esen rüzgârda salıncaklar sallanıp o bilindik metalik gıcırtıyı çıkarıyorlardı. Ağlıyorlardı. Salıncaklar, içinde çocuklar olmadan sallanıyordu artık. Öyle bir zamandaydık. Yanıma irice bir köpek sokuldu. Kulağı küpeliydi. Sokakların güzel görünmesi için, insanların hasta olmaması için, sessizlik için, köpeklerden korkan insanların evlerine gece rahat yürüyebilmesi için, çocukların ısırılmaması için, çoğalmamaları ve zamanla yok olup gitmeleri için, sokakları paylaşmamak için yani insanlığın yararı için işaretlenmiş, sevimli ancak korkunç köpeklerdendi. Tüm âdemoğlu, var olan ve her şey üzerinde hakkı olan tek şey gibi davranıyordu. Tanrıcılık oynuyordu. Öyle bir zamandaydık.

Çok pis ve yaşlı gözüktüğünü, onu uzaktan sevmek istediğimi yani sevginin illa da temas gerektirmediğini anlatmaya çalıştım. Israrcıydı. Banka, yanıma oturdu. Bir insan gibi. Arada bir ümit dolu şekilde kafasını çevirip yüzüme baktı. Burnunu yaladı. Üzgün bir suratla benimle birlikte yıldızları izlemeye başladı. Bunu birkaç kez tekrarladı. Bir şey söylemek isteyip de söylemeyen eski sevgilim gibi. Bir insan gibi. Ne güzel uluyordu.

Boşluğumdan yararlanıp yüzümü yaladı. Öyle bir titredim ki korkup bankın kenarına sindi. Kuyruğunu sallaya sallaya tekrar yanaşıp yüzümü yalamaya başladı. Hayır, hayır diye sayıklarken bir noktada teslim oldum. Fark ettim ki hayat temiz kalabilmek için oldukça kısaymış. Uzun zamandır ilk kez gülüyordum. Sonunda yoruldu ve tekrar yanıma oturup benimle yıldızları izlemeye koyuldu.

Neredeyse yolumu unutturmuştu bana. Ona baktım, kafasını bir kez okşadım. Burnunu yaladı. Gökyüzüne bakıp uludu. Tekrar kafasını okşadım ve kalktım. Islak mendille yüzümü, ellerimi sildim.

Geceye dair hiçbir şey değişmemişti. Yol bıraktığım yerden tekrar kucaklamıştı beni. Yol yalnız değildi. Hurdacı genç çocuk çöpün kenarına üç köpekle beraber oturmuş, telefonuyla oynuyordu. Gece karanlığında sadece yüzü aydınlanıyordu. Körpe ancak yaşlanmış bir yüzdü. İzlediği şeyden olacak, gülüyordu. Dişleri sapsarıydı. Kafasını kaldırıp bana göz attı, ardından telefona tekrar baktı. Yaklaşık yarım saniye sonra tekrar bana dönüp: “abi be, var mı bir sigaran?” diye sordu. Bir saniye istemsizce hareketsiz kalıp ona baktım. Hurda arabasına, yıpranmış telefonuna, üstüne, başına, saçına sakalına… “Kolay gelsin kardeşim, var,” derken paketi çıkarmaya koyulmuştum bile. İki sigara verdim. Adını sordum. “Merdan,” dedi. “Mutlu musun lan Merdan?” diye sordum. “Başka ne yapayım ki abi?” dedi. “Niye sordun?” diye ekledi. “Ben değilim Merdan kardeşim,” dedim. “Ondan sordum. Çok çalışıyor musun?” “Ben gece çıkıyorum abi,” dedi. “Çok sataşıyorlar mı sana?” dedim. Gülümsedi, “en çok köpekler seviyor, en çok da onlar katalıyor,” dedi. “İnsan gibi yani,” dedim. “Amına koyayım bütün insanların abi,” dedi. “Yanlış anlama sözüm meclisten dışarı,” diye ekledi. Gülümsedim. “Yanlış anlama kardeşim ama zor değil mi böyle?” diye sordum. Gülümsedi, “başka ne yapayım ki abi?” dedi. “Bizim mahalleyi kentsel dönüşüme soktular, bize de yeni dairelerden verdiler. Abi ben şu hurda arabasını koyacak yer bulamıyorum apartmanlar arasında. Bizi şehrin dışına attılar, elimde araba kaç saat yürüyorum işe. Benim elim başka iş tutmaz ki. Sokayım kentsel dönüşümüne, mutluyduk biz be abi. Benim neyime üç oda, benim neyime doğalgaz? Sanki faturasını verebiliyorum. Lüks apartmanmış, sokayım apartmanına. Ben bir tek kömür sobamı, tek gözlü briket evimi özlüyorum abi,” diye ekledi. “Kancıkça Merdan,” dedim. “İnsanları, daha insan olanlar için çöp gibi atıp duruyorlar.” Güldü. Yürümeye devam ettim. Ellerinden küçük, mutlu hayatları alınmış, özlem dolu insanlarla aynı yoldan yürüyordum. Öyle bir zamandaydık.

Düşünceler yine saldırıya geçti. Birbirlerini ezerek gün yüzüne çıkmak için savaşıyorlardı. Gökyüzüne bakmak bu kez işe yaramadı. Annem. En parlak noktam. Hiçbir şeyden haberi yok. Arkadaşlarım da bilmiyor. Kimse kaç zamandır neler olduğunu dahi bilmiyor. Ben böyle istedim. Yıldızların altında tek başıma yürümek istedim. Annemin göz yaşları sessizce damlıyor. Dudağı büzülmüş, burnunu çekiyor. Haykırarak ağlamak istiyor ama güçlü durmaya çalışıyor. İşte, haberi olduğunda yüzü böyle görünecek diye hayal ettim. Haber herkes için hiçliğin ortasından bir anda çıkacak. Ya parlak ya karanlık. Anneme üzülmesin diye, diğerlerine ise sadece bilmesinler diye söylemedim. Güven ne kadar da güçlü bir duygu değil mi? Bir tek annem bu duygunun kahramanı. Kahraman annem. Kalan herkes insan işte, o kadar. Karanlık yolu düşündüğümde insanların yıldızların altında tek başına yürümekten korktuğunu görebiliyordum. Öyle bir zamandaydık.

Ardından bir an babamın karanlık yüzü geldi. İçime çirkin bir his doldu. Yumruklarımı, dişlerimi sıkarak tarumar ettim bunu. Yerdeki kapağa bir tekme attım ki tutturamadım. Gökyüzüne baktım. Bir anda her yanı karabulutlar sarmıştı. Yağmur başladı. Sokak lambasının altında durup sarı ışıkla görünür olan yağmuru izledim.

Trafik lambalarında durdum. Arabalar hızla geçiyordu. Arada bir dünyadaki tüm arabalar bir anda yok olmuşçasına koca yol bomboş oluyordu. Sonsuz görünen karanlık yola bakıp dalıyordum. Dalgın kafamın içinde sürüklenirken bu boşlukta karşıya geçebileceğimi hatırlıyor, tam hamle yaptığım sırada küçük parlak bir nokta görüp geri çekiliyordum. Işıkların yandığını da böyle fark etmemişim. İnsanlar geçmiş, ışık ise kırmızıya dönmüştü. Yetişebileceğimi düşünerek adımımı attığım sırada araba korna çalarak yanımdan geçti ve ben ona yol verdim. Makinelerin bizi ele geçireceğinden korkup duruyor ya insanlık, hala geçirmediğini mi düşünüyorlar gerçekten? Arabaya yol verdim. Bir makineye. Ona saygı duydum adeta. O da bana tepki verdi. Makineler saygı görüyordu. Böyle bir zamandaydık.

O binaya yaklaştım artık. Karanlığın içinde parlayan noktalardan bir şölen adeta. Gökyüzü gibi. Karanlık ve aydınlık. Ölüm ve yaşam. Hayatın ta kendisi gibi.

Kapının önüne geldim. Onlarca insan duvar kenarlarında çökmüş sigara içiyor. Sigaralar hala yanarken yere düşüyor. O parlak noktalar karanlıkta yavaşça kayboluyor. Kasvet burayı mesken etmiş. İnsanlar çaresizce ve hüzünle bakıyor. Umut ve umutsuzluk aynı anda kol geziyor. Kimi birinin suratında kimi diğer bir başkasının. Çantamdaki birkaç kıyafeti yokluyorum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Yağmur damlaları yüzüme düşüyor. Derin bir nefes alıp karanlık duvarın ortasında duran parlak noktaların oluşturduğu tabelaya bakıyorum. Bu binaya girmeye çok korkuyorum.

Editör: Enes Yılmaz

Buğracan Erdinç
Latest posts by Buğracan Erdinç (see all)
Visited 31 times, 1 visit(s) today
Close