Yazar: 12:00 Röportaj

Onur Özkoparan Söyleşisi

Vasat Adamın Maceraları & Mırıldanmalar Kasım 2023’te Mahal Edebiyat tarafından yayımlandı. Öykülerinizde yabancılaşma durumuna dikkat çekmek istiyorum ilk olarak. Kendini geri çekmiş ve uzaklığına sığınmış zeki, eğlenceli, sivri dilli kahramanlarınızı okumak keyifliydi. Modern insanın bu yalıtılmış hali bir savunma olarak mı öne çıkıyor öykülerde yoksa başka bir sebebi mi var?

Kierkegaard’a göre birey olabilmek insanın kendi doğasında var, ancak insanın birey olabilmesinin önünde de bazı engeller var. Bunlardan biri de toplum. Yani esasında toplum içerisinde, kalabalıklar arasında eriyip giden birey “ben” olamıyor. Bahsettiğiniz karakterlerin çoğu birey olabilmek için topluma yabancılaşan, ondan uzaklaşan tipler. Çoğu da maalesef bunu başaramayan karakterler.

Dikkatimi çeken ikinci şey kahramanlarınızın insanın ve toplumun kokuşmuşluğuna dair müthiş gözlem ve eleştirileri. Onları yazardan ayıramayız bir yerde. Kendinize ve topluma dair yaptığınız gözlemleri kahramanlarınızın bu derdinin neresinde konumlandırıyorsunuz?

Şunu söyleyebilirim ki toplum bazen gevezelik eden, üretmeyen, tembellik eden, sadece çıkarını düşünen bir kalabalık haline gelebilir. İnsan yalnız kaldığında çoğu zaman bunu yapmazken, içerisinde bulunduğu kalabalıktan cesaret alıp yapabilir. Çevremizde bu tarz insanlara sık rastlarız. Komşularımızdan, akrabalarımızdan, iş arkadaşlarımızdan biri olabilir. Selamlaşıp ayaküstü sohbet ettiğimiz güler yüzlü pek çok insanın bir topluluğa girdiğinde çehresinin nasıl değiştiğini; en basitinden herhangi bir sırada, kuyrukta öne kaynadığını, hatta bazen saldırganlaştığını görmüşüzdür. Ben de bu toplumun bir ferdiyim. Toplumun herhangi bir kesiminde, kurumunda bir çürümüşlük varsa bu bana da yansımıştır veya yansımak üzeredir. Dolayısıyla öykülere de sirayet etmesi çok normal. 

Öykü kahramanlarınızın bu kadar güzel felsefe yapmalarının yanında güçlü bir üşengeçlikleri de yok değil. Üşengeçlik durumuna dair ne söylemek istersiniz? İnsanın ya da toplumun hiçbir zaman düzelmeyeceğine dair bir inançla hareket ettikleri için mi içlerinden hiçbir şey yapmak gelmiyor?

Beden eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde öğrenim görürken felsefeye ilgim artmıştı. Üniversiteyi bitirdikten sonra ikinci üniversite olarak açıköğretimde felsefe öğrenimi de gördüm. Varoluşçuluk ve Antik Yunan felsefelerinin okumalarına yoğunlaştım. Doğal olarak karakterlere de yansıdı diyebilirim. Üşengeçlikle ilgili de şunu belirteyim: Titiz ve disiplinli biriyimdir, ama hep üşengeç olmuşumdur. Bu karakterlerimin bir kısmında da mevcut. Aslında günümüz insanının sorunu bir nevi. Teknoloji çok gelişti, tembelleştik, üşeniyoruz hep beraber. 

Öykü atmosferlerini kurarken özellikle dikkat ettiğiniz bir şey var mı? Çünkü gerek atmosfer gerekse diyaloglar çok doğal akıyor. Tıkanma, zorlanma, anlam bulanıklığı yok. Bu rahatlığı sağlamak için kullandığınız yöntem veya teknikler var mı?

Genellikle yakın çevremi ve deneyimlediğim şeyleri odak noktası olarak alıyorum. Bu odak noktasının sınırlarına da günlük hayattan karakterler yerleştiriyorum. İnsanlar bence uçan kaçan marjinal karakterleri değil, kendileri gibi karakterleri okumayı istiyorlar. Diyalogların doğal aktığı yönündeki eleştirinize teşekkür ediyorum. Sebebi fazla tiyatro metni ve felsefi atışma diyaloğu okumamdan ileri geliyor olabilir.

Kendinizi klasik öyküye yakın hissediyor musunuz? Kahramanlarınız klasik hikâye kahramanları olmasa da anlatımınızdaki iştah ve çizgisellik yer yer tahkiyeye yakın hissettiriyor bizi. Metnin başına oturduğunuzda anlatma iştahınızın motivasyonları neler?

Aslında bu ayrımları çok doğru bulmasam da bir sınıflama yapılmasına saygı duyuyorum. Modern öykülerim de var, klasik öykülerim de diyebilirim. Metnin başına oturduğumda açıkçası bazen hemen kalktığım da oluyor, bir saat oturduğum da. Ama kesinlikle saatlerce oturamıyorum, üşengeç bir yapım var. 

Öykülerdeki felsefi altyapı, atıflar ve fikirler de dikkat çekiyor. Düşünen kahramanlarınız var. Metinlerindeki felsefi arayış hakkında yazar kimliğinizi de katarak neler söylemek istersiniz?

Genellikle edebiyat dünyasına en büyük katkıyı sunan felsefi akım, varoluşçuluk olsa da benim felsefe tadı alınan öykülerimde olay örgüsünün, konunun durumuna göre önermesi, derdi, diyaloğu şekillenen bir felsefi akıma yaslanma söz konusu oluyor. Bu o felsefi bakış açısını savunduğum anlamına gelmiyor, onu o anda karakterlerim savunuyor veya konuyla ilgili argüman üretiyorlar.

Son olarak gerek fikirsel altyapı gerekse dile bakınca roman yazabilecek bir yazar havası aldım ben. Muzip bir yanınız var derinliğinizin içinde. Bu da süreci daha keyifli bir hale getiriyor. Anlatma iştahınızı zaten konuştuk. Atmosfer kurulumu, eleştirel bakış da tamam. Daha uzun bir şeyler var mı tezgâhta?

Teşekkür ederim. Şu an üzerinde çalıştığım bir roman var, ama üşengeçliğimden sık sık

ara veriyorum. Net bir tarih veremesem de 2025’e kadar çıkmasını planlıyoruz diyebilirim.

Doğuda öğretmen olmaya dair müthiş gözlem ve tespitlerinizin olduğu Lojman öyküsü benim en sevdiğim öykü oldu. Lojmanlara, uzaklara ve arkadaşlıklara dair siz neler söylemek istersiniz?

2010 Ocak- 2011 Eylül arasında Van’ın küçük bir ilçesinde görev yaptım. Beş katlı bir lojmanda öğretmen arkadaşlarımızla birlikte acı-tatlı birçok anımız oldu. Yirmili yaşlarının başında idealist, hayalleri, hedefleri olan insan topluluğu arasında olmak size enerji veriyor. İyi ki de orada görev yaptım, o insanları tanıdım. Hepsi bana bir şeyler kattı. Bana herkesin okuduğunda çok beğendiğini söylediği, Lojman öyküsünü yazma fırsatı verdiler. Lojman sayısı sadece doğuda değil, batıda da artırılmalı. Özellikle İstanbul’da. Yeni atanan, coğrafyaya yabancı genç öğretmenlerin birbirine destek olarak hayata hazırlanmaları, lojman kültürünü bir yıl da olsa tatmaları gerektiğine inanıyorum.

Editör: Melike Kara

Gülhan Tuba Çelik
Latest posts by Gülhan Tuba Çelik (see all)
Visited 89 times, 1 visit(s) today
Close