Yazar: 19:17 Öykü

Mübeccel

Camdan gelen tıkırtıyı duyduğunda elindeki günlük gazetesini sakince önündeki fiskosun üzerine bırakıp tülün arkasında silueti görünen misafirine baktı. Açık camdan giren rüzgâr, tülü biraz daha havalandırdığında, pencere ile korkulukların arasına uzanmış beyaz renkli misafiri ile göz göze geldi. İhsan Bey’in salonun camındaki korkuluğun iç kısmına çıkıp oturan ve ne zaman geleceği belli olmayan bu beyaz kedi, öğle güneşinin parlak ışığı pencereyi yaladığında adeta ışıltılı bir cin gibi ansızın beliriyordu. Kedinin bir sahibi olduğu, boynundaki yeşil tasmasından belliydi.

İhsan Bey, Moda’nın eski sokaklarında yer alan, elli yaşını aşan bir binada yaşıyordu. Birbirine yaslanmış apartmanlarından birinin yüksek giriş denen, sokakta yürüyenlerin göz hizasından daha yüksekte olan dairesinde ikâmet ediyordu. İki odalı dairesinde yalnız yaşıyordu. Eşi Mübeccel Hanım vefat edince kendisine yoldaşlık edecek kimse de kalmamış, yalnız yaşamayı seçmişti. Peşinde koşacağı bir çocuğu da olmadığı için bir başına kalmış, kendisi için rutinler oluşturarak yalnızlığı ile baş etmeyi başarmıştı.

Moda semti, kedileri eksik olmayan bir semttir. Her sokakta, sokağın sahibi olan birçok kedi görmeniz mümkündür. Bu semtte oturan birçok kişinin evinde bir evcil hayvanı, çoğunlukla da bir kedisi vardır. Mübeccel Hanım ölene değin, özellikle de kadıncağızın evde bir hayvan olmasını istememesinden dolayı bir evcil hayvan edinmemişler, sokaklardaki kedileri beslemekten öteye gitmemişlerdi. İhsan Bey birkaç ay önce evcil hayvan edinip kendisine yoldaşlık, arkadaşlık etmesini düşünmeye başlamıştı. Evde yeniden bir can olsa iyi olmaz mıydı? Bu fikri kafasında olgunlaştırmaya çalışırken, yaz başı gibi bu beyaz kedi çıkagelmişti. Tertemiz bahar havası ile salonu havalandırmak için açtığı camın pervazında, arka ayaklarını altına toplamış, ön iki ayağı üzerinde dik oturan kedi, uzun uzun İhsan Bey ile bakıştıktan sonra pencerenin diğer tarafına manken yürüyüşü denen adımlarla ilerlemiş, sanki izlendiğini bilerek hareketlerini büyük bir zarafet ile sürdürmüştü. Sırtını pencereye yaslayıp camın korkuluğu üzerine yayılıp sokağı seyre koyulmuştu. İhsan Bey kedinin hal ve tavrına çok şaşırmıştı. Duyduklarının doğru olduğunu aklından geçirmişti. Kedilerin kendilerine özgü şahsiyetleri olduğunu, kendi seçimlerini yaptıkları yönündeki kedi karakterini tanımlayan birçok özelliği bu kedide bulmuştu. Kedi, eski eşi gibi gözbebeklerini büyüterek kocaman kocaman bakıyor ve zarafetiyle de ölümünün üzerinden iki yıl geçmiş olan eski eşini hatırlatıyordu. Belirsiz ziyaretlerinin birinde, İhsan Bey kendisini gazetedeki bir haberi kediye anlatırken buldu. Aynen Mübeccel’e anlattığı gibi bu defa kediye anlatıyordu. Bu durumu fark edince kediye Mübeccel demeye başladı. İşte kedinin adı böylece Mübeccel oldu. Bazen kediyle konuşmasını Bulgakov’un, Usta ile Margarita kitabında anlattığı kara kedisine benzetirdi. Tabi bu kedi beyaz renkliydi ve Bulgakov’un andığı gibi “şeytanın yardımcısı” değildi elbette.

Mübeccel canı isteyince geliyordu. Davet edilse bile asla evin içine girmiyor, pencerenin önü dışında başka bir mekânı kullanmıyordu. Öğleden sonra güneşi pencerenin önüne vurduğunda, uzanıp patilerini yalamayı çok seviyordu. İhsan Bey, okuduğu haberlerle ilgili kendi kendine yorum yaptığında, Mübeccel’in kimi zaman mırıltıya benzer sesler çıkarttığına emindi. Belki de bırakamadığı şu sigara yüzünden ciğerlerinden gelen hırıltının kediden geldiğini sanıyordu. Mübeccel, mutlaka o evdeyken ve hatta cam kenarında otururken geliyor, İhsan Bey kendisine git demeden canı istediğinde de gidiyordu.

Sonbaharın serin havasının hissedildiği o gün, İhsan Bey aralanan tülün arkasında Mübeccel ile göz göze geldiğinde şaşkınlıktan donakalmıştı. Kedinin patileri bacaklarına kadar kırmızıydı. Karnının yanı ve kuyruğu da çene altı gibi kan kırmızıydı. Üstelik bu kırmızı sıvı daha kurumamış, akışkan bir halde duruyordu. Koltuğunda irkildi, hızla ayağa kalktı. Tülü sert bir el hareketiyle çekip salon penceresinin boydan boya tüm sokağa açılmasını sağladı. Şimdi Mübeccel daha iyi görünüyordu. Sokağın sağına ve soluna göz attı. Mübeccel dört ayağı üzerinde korkuluğun iç kısmında durup kendisini kesintisiz bir bakışla izliyordu. Aman Allahım kan mıydı o? Olabilir miydi?

Başını sağa sola yatırarak camın ardından kediyi izledi bir süre. Bir adım yaklaşacak olduğunda kedi iki adım geri attı. Kedinin, bir şey saklayan çocuklar gibi korktuğu çok belliydi. Vahşi bir hayvan gibi fare peşinde koşmamıştır herhalde, diye düşündü İhsan Bey. Yani Mübeccel’e konduramamıştı. O zarafet içindeki kedinin bir farenin peşinden koşacağına hiç ihtimal vermemişti. Elbette sonuçta bir hayvandı ama onun da bir şahsiyeti vardı. Bu düşünceyi terk edip acaba bir ciğer partisinden kalan izler mi, diye geçirdi aklından. Sonuçta ciğer de kanlı olurdu. İhsan Bey, ince boynunu ileri doğru uzatarak kediyi daha yakından incelemek istedi. Aklına yakın gözlüğü geldi. Gazetenin altında olduğunu düşündüğü gözlüğünü almak için bir gözünü Mübeccel’den ayırmadan el yordamıyla fiskosun üzerinden gözlüğü almaya çalışırken fazlaca eğildiği için başı kalorifer peteğinin üst kısmına çarptı. Başına kan kırmızı bir iz oturdu. Canı yanmıştı. Canı yandığına göre bir hayal görmüyorum, diye düşündü. İşte Mübeccel orada aynı vakurla duruyordu. Ayağa kalkıp gözlüğü gözüne taktığı anda kedi, pencerenin korkuluğundan sokağa atladı.

Kediyi olanca dikkatle izleyen İhsan Bey, olduğu yerde durup kendisine gel der gibi bakmasına kayıtsız kalamadı. Pencereyi kapattı. Kapı önünde ceketini sırtına geçirip kendisini sokağa attı. Sokağa çıktığında kedinin kendisini beklediğini gördü. Kedi, aniden akla gelen bir fikri kucaklayan ve bu telaşla kendisini peşinde koşturan merak duygusu gibiydi. Ne olmuştu? Neden bu kedi kendisini peşinden koşturuyordu? Bir an sokağa baktı. İkindi vakti olmasına rağmen sokakta kimseler yoktu. Bu saatte sokakta mutlaka gelen ve gidenler olurdu. Bu defa sokak bomboştu. Kedi önde kendisi ardında sokak boyunca ilerlemeye başladılar. Sokağın Kadıköy yönüne, daha doğrusu deniz tarafına doğru ilerlediler. Ne bir araba, ne bir yaya sanki sokak kendilerine tahsis edilmiş gibi bomboştu. Sokağın sonuna doğru, caddenin sonundaki binadan iki apartman önce kedi durdu, dönüp tekrar arkasına baktı. İhsan Bey, Mübeccel ile göz göze geldi. Bu kısa duraklama sonrasında kedi aniden sola doğru döndü ve açık olan apartmanın kapısından içeri girdi. İhsan Bey apartmanın kapısından içeri girmeden önce kısa bir duraksama yaşadı. Apartman kapısından sonra düzayak bir sahanlık ve aşağı ve yukarı çıkan eski model tırabzanı olan merdivenlerden başka bir şey yoktu. Mübeccel aşağı doğru inen merdivenlerin başında durmuş davetkar biçimde bakıyordu. Takip edileceğinden emin, aşağı doğru birkaç adım atıp ilerledi. Merdivenler aşağı doğru yaklaşık on basamaktan oluşuyordu. Merdivenlerin bittiği yerde bir daire kapısı vardı. Kapı açıktı. İhsan Bey tereddütlü de olsa merdivenlere doğru ilerlediğinde kedi merdivenleri inmeye devam etti. Şimdi kapının eşiğinde kendisine bakıyor, sanki içeri gelmesi için haykırıyordu.

Tüm cesaretini toplayarak kapının önüne kadar gelen İhsan Bey, parmaklarıyla kapıyı tıklattı. İçerden ses gelmediğinden emin olunca ayağının ucuyla kapıyı sonuna kadar açılması için itti. Eşikten bir adım atıp içeriyi görecek şekilde başını sola doğru uzattığında dar girişten görünen salonun ortasında şok edici bir manzara ile karşılaştı. Yerde oturan, sırtını daha doğrusu sağ omuzunu duvara dayamış, ayaklarını kapıya doğru uzatarak açmış, sol tarafında kan öbekleşen bir adam gördü. Adamın başı ağırlığını taşıyamamış vücudunu sağa doğru meyledecek şekilde göğsüne doğru düşmüştü. Tüm sessizlik belli belirsiz duyulan hırıltılı nefes ile bölünüyordu. Sol eli, kanın hâlâ aktığı karnını tutuyordu. Kedi, yavaşça adamın yanına gitti. Hâlâ kan sızan karnına sürtündü ve yerdeki kan gölünün ortasında durarak kafasını kaldırıp baktı. İhsan Bey olduğu yerde dona kalmıştı. Adam çektiği acıdan sıyrılarak, gözlerini kaldırarak korku dolu bir şaşkınlıkla İhsan Bey’e baktı.

Karnından bıçaklanmıştı. Çok fazla vakti yoktu. Adam hırıltılarla bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Hırıltılı nefesi içinde sesler kelimelere dönemeden seyreliyor, ne söylediği çok anlaşılmıyordu. Konuşmaya çalıştıkça ağzından tükürükle seyrelmiş kan, giderek daha koyulaşarak, konuşmasını daha da anlaşılmaz hale getiriyordu. Söylemeye çalıştığı “Üzgünüm,” gibi bir kelimeye benziyordu.

İhsan Bey, cebinden telefonu çıkartıp polisi aramayı düşündüğünde adam artık geri dönülmez bir şekilde ölüm yolunda ilerlemişti. Hiçbir şey yapmadan, ne yapmak istediğini düşünmeksizin, adamın karşısında katatonik bir tepkisizlikle bekliyordu. Giderek daha çok sessizleşen odayı terk etmek isteği ile arkasını dönüp kapıya yöneldi. Mübeccel’in de tüylerindeki mevcut kan izlerine yenileri eklemeden ve tüm kan izlerini nasıl aldığını gösterdiği hareketlerini tamamlayıp vakur adımlarla kapıya yöneldiğini fark etti. Kapıdan çıkmadan dönüp bir kez daha baktığı adamın artık hırıltılar çıkmayan başı göğsüne kapanmıştı. Adama hem acımış, hem de başına gelenlerin belki de bir adaletin tecellisi olduğunu düşünmüştü.

Kapıdan çıkınca ne kadar zaman geçtiğini, başka neler yaptığını eve ne zaman geldiğini hatırlayamayacak kadar kendinden geçmişti. Her şey kendiliğinden ve hayatın rutinine uygun şekilde seyreden bir akış içinde olmaya devam etmişti. Akşam olduğunda geçen zamana ait herhangi bir şeyi düşünmeksizin yemeği hazırlamış masaya oturmuştu. Yemeğin ortasına doğru kapısı polis tarafından çalındı. Gelenler cinayet bürodandı. Ayaküstü birkaç soru sorduktan sonra kendisini alıp merkeze götürmek için yine aynı nezaketle beklemişlerdi. İhsan Bey, sofrasını toplamış, penceresini kapatmış, kendisine izin verilen süre içinde çabucak üzerini de değiştirmişti. Akşam trafiğinin can sıkıcı yoğunluğunda sessizce yollarını izleyerek Kadıköy Emniyet Amirliği’ne ulaştılar. Arabadan inerken sorgular, resimler, deliller, zabıtlarla dolu bir geceye adım attığını düşünmeden yanından hızla geçen bir arabaya nefretle bakmaktan kendisini alamamıştı.

Birkaç gün sonra olay gazetelerin diline düşmüştü.

Eşini Bağdat Caddesindeki trafik kazasında kaybeden İhsan B. eşine çarpıp ölümüne neden olan Ressam Atıf G.’yi öldürmekten tutuklandı.

İhsan Bey’in eşine çarptıktan sonra kaçan ressama husumet beslediği yazılmıştı. Üstelik caddedeki hız sınırının çok üstünde hız yaptığı söylenen bu suçlunun, gece geç saatlerde kardeşinin evinden dönen İhsan Bey’in eşini hastaneye götürmeyerek, kaybedilen zamanda kadının ölümünü hızlandırması beslediği husumeti güçlendiren sebeplerdendi. Ressam Atıf Bey’in o gece alkollü olduğu da söylenenler arasındaydı. Olay yerinden kaçmasının sebebinin de bu olduğu söylenmişti. Mahkemeye takım elbisesi ile gelerek suçunun karşısında iyi haliyle savunmasını masumiyet üzerine imar etmişti. Üstelik gece karanlığında reflektif bir uyarıcı kıyafeti olmadan karşıdan karşıya geçen kadının suçlu olduğu iddiasını savunan Ressam, sonunda da hafif bir ceza almıştı. Üstelik cezası daha önce hüküm giydiği kesinleşmiş bir suç kararı olmadığı için ertelenmiş, hafifletici sebeplerde, iyi hal indiriminden ve bir sürü gerekçe ile birlikte serbest bırakılmıştı.

Yaklaşık 8 ay kadar önce Ressam, Moda’ya taşınmıştı. Giriş kat olan bu daireyi evi ve stüdyosu olarak kullanmaya başlamıştı. Bu haberin de çok geçmeden İhsan Bey’e ulaştığı düşünüldü. İşte o andan sonra İhsan Bey’in bu cinayeti planladığı söylendi. İhsan Bey’in iddia ettiği bir kediye rastlanmadı.  Ressam Atıf’ın da bir kedisi olmadığı emniyet birimlerince tespit edildi. Ne bir kedi, ne kedinin ayak izleri, ne de kediye ait mama veya yuva bulunamadı.

Mahkeme süreci boyunca İhsan Bey tüm iddiaları dinledi. Söylenenleri ne kabul etti ne itiraz etti. Son celseye kadar vakur duruşunu hiç bozmadı. Bu kıpırtısız halini arada bir sağ yanında yerde bir şeye bakarmış gibi gözlerini kaçırması dışında hep korudu. Yüzünde daima hayatın kendisine verdiği fırsatlara şükreder bir bakış vardı. Karar açıklanıp mahkeme salonundan çıkarken dahi sağ yanında bir kedi yürüyormuş gibi yerdeki bir noktaya bakarak ve bir kedi hızında yürüyerek huzurla salonu terk etti.

Editör: Enes Yılmaz

Turgay Yürükoğulları
Latest posts by Turgay Yürükoğulları (see all)
Visited 9 times, 1 visit(s) today
Close