Yazar: 15:00 İnceleme, Kitap, Kitap İncelemesi, Roman

Mine Söğüt’ün Kırmızı Zaman Adlı Romanında “Kırmızı ve Zaman” Kavramları

Her kitap, özeldir. Fakat, bazen kimi kitaplar, hayatımızda sakladığımız daha farklı yerlere girmeyi başarırlar. Bizim için de bu roman, veriliş şekli ile iç ısıtan ve içeriği ile farklı çağrışımlar yaptıran bir roman olmuştur.

Kitabın temlerine baktığımızda, anlatılagelen vakalardan önce birtakım başlıkların atıldığını, bu başlıkların hem gerçek anlamlarıyla hem de mecaz ve yan anlamlarıyla açıklandığını tespit ettik. Bu başlıklar:

Zaman, Tuhaf, Halat, Kırmızı, Yalnız, Hayat, Efsane, Baba, Yalan, Ölüm, Kader, Sır, Korku, Ölü, Merak, Takvim, Mezar, Tanrı, Cesaret, Deli, Işık, Heves, Rastlantı, Rüya, Yeraltı, Şiddet, Ölmek, Cinayet, Masal, Kambur, Suç, Anlam, Şair, Gerçek, Şiir, Hayal, Yaşam, Cellat ve Allah şeklinde verilmişlerdir. Başlıkları tasnifleme yoluna gittiğimiz zaman, aslında her bir başlığın hayatın içinden olduğunu, bu sebep ile tanıdık geldiklerini, fakat anlamca ve his olarak çok da tanımlayamadığımız kelimeler olduğunu söyleyebiliriz. Kimi zaman soyut, kimi zaman da bazı nesneler ile somutlaştırılmış veyahut aktarmalar ile elle tutulur ve anlaşılır hale getirilmiş kelimelerden oluşan başlıklar olduklarını söyleyebiliriz.

Özellikle zamanın ve bilinmezliğin etrafında şekillenen kelimelerin başlık olarak seçilmesinin elbette ki tesadüf olmadığı inancındayız. Bu kelimeler ile vakalar, kahramanlar ve mekân tasvirleri birbirlerine paralel olarak hareket etmişlerdir. Kapalı, basık ve kötü kokan yerlerde kahramanlarında, bedbin ruh hallerine sahip olduklarını söylemek mümkündür.

Romanda değişenler ve değişmeyenler olarak tasniflenmiş birtakım nesneler vardır. Bu nesneler: halat ve kırmızı kayıktır. Nesnelerin yanında değişmeyen bir şey daha vardır ki, o da “zaman ’dır”. Zamanın, halat ve kırmızı kayık ile birlikte değişmeyen olarak ele alınmasının sebebi akış ve benzerlik ile ilgilidir. Zaman ilerledikçe olayların, kişilerin ve hatta nesnelerin, hayatın akışı içerisinde değişmesi gerektiği, fakat zamanın etkisi ile birlikte değişmeyen tek nesnelerin kırmızı kayık ve halat olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu değişmemenin sebebi olarak kelimelerin denotatif ve konotatif anlamları önem barındırmaktadır. Kırmızı kelimesi, denotatif ve konotatif anlamının yanında, duygu değerine sahip olan da bir kelimedir, bu sebep ile çağrışımı boldur. Ölümün, şehvetin ve kanın rengidir, kırmızı. Belki de “zaman” ile birlikte devir içerisinde, değişmeyen kategorisinde yer alan kırmızımız, ölümün kendisinin ve beraberinde getirdiği acıların her daim aynı yıkıcılıkta olmasındandır. Bir diğer bakış olarak, kan gruplarının değişmesine rağmen, renginin hiç değişmediği hususudur. Kırmızı, kan ve ölüm ile düşünüldüğünde, her dem, zaman içerisinde, aynı kalabilmeyi ve hissettirebilmeyi, üzülerek de olsa başarmıştır, diyebiliriz.

Bunlara bağlı olarak, kırmızı kayığın romandaki tasviri, oldukça esrarengizdir. Rengi solmayan, hatta boyanırken, kayıkçıların boyanın rengi solmasın diye konuşmadığı bir renge sahiptir. Kayıkçıların, boya yaparken konuşmamaları, şayet konuşurlarsa boyanın renginin solacağını düşünmeleri ise, folklorik unsur olarak düşünülebilir.

Bir diğer nesnemiz ise, halattır. Halatı, kenevirden yapılmış çok kalın ve sağlam ip şeklinde düşündüğümüzde, halatın da zaman ve kırmızı kayık ile akış içerisinde, değişmemesi aslında normal olarak kabul edilebilir. Çünkü, olaylara karşı oldukça dayanıklı olarak, sayılabilir.

Halat ile ilgili verilen tanım ilgi çekicidir. Hayata halat ile bağlanmak her zaman yaşamı çok sevmek anlamına gelmez; halatın bir ucu bazen ölüme de bağlı olabilir. Bu ifade ile, anlambilimsel olarak aklımıza iki seçenek gelmektedir. Bu seçeneklerden birincisi, kahramanlarımızın birinin tasviri ile özdeşleştirilebilecek bir anlam, ikincisi ise daha derinde var olan, tüm insanlığa ve hayata ithaf edebileceğimiz bir tanım olabileceğidir. Birinci seçenek ile kastettiğimiz kahraman: Halat Niyazi’dir.

Halat Niyazi ruhsal ve fiziksel olarak tasvirde oldukça siliktir. Onu, Zaman Dayı’nın sırra kadem basan dehlizden çıktığını tek gören kişi, sur dibi berduşu olarak tanırız. Ayrıca alkol niyetine kolonya ve ispirto içen, daima sarhoş dolaşan, sakin, vakur, dalgın, bilinmez bir öyküye sahip ve halat tutkusu sorulduğunda duygulanan bir kahraman olarak satırlarda görürüz. İlgi çeken ve hatta okuduğumuzda oldukça duygulandığımız, bir Niyazi betimlemesi vardır. O betimleme şöyledir: “Yaşlanmışçasına uzun zamandır yaşlanmayan.” Bu betimlemeden bile yola çıkarak Halat Niyazi hakkında birçok hayat hikâyesi düşünebilir. Niyazi ile birleştirilebilecek bir ifade daha vardır. Bu ifade: “Berduşlar değişmezler, en esaslı değişimi bir kez yaşamışlardır” dır. Buradan Niyazi’nin hayatında büyük bir değişiklik yaşadığını ve bu değişim sonrasında tabiri caizse hiç “değişmediğini” vurgulayabiliriz, çünkü yeterince değişime uğramıştır.

Halat Niyazi’nin “Zaman Dayı kıpkırmızı bir kayıkta oturur.” söylemi ile Zaman Dayıdan bahsettiğini görürüz. Zaman Dayı’nın kısa ve beyaz saçlı olduğunu fakat siyah kaşlara sahip olduğunu okuruz. Siyah kaş ve beyaz saç birbirlerine tezat olarak verilmiştir ve “zamana inat” tamlaması ile kaşlar vurgulanmıştır. Öyle ki, zaman ile kırlaşan saçların karşısında ona inat eden bir de siyah kaşlar gözümüzün önünde canlanmıştır. Zaman Dayı, Halat Niyazi ve kırmızı kayık birleştirildiğinde, üçünün de isim sembolizasyonuna sahip olduğunu fark ederiz. Bu semboller: zaman, halat ve kırmızı kayıktır, yani akış içerisinde “değişmeyenler”dir.

 Muharririn, masal tadında kaleme aldığı bu roman, okuyucularını, bazı husular konusunda düşünmeye teşvik edebilecek nitelikte ve buna bağlı olarak da kuvvetli göndermelere ve kavramlara sahip bir eser olmuştur. Belki de zamanın geçip gittiğini fark ederek, büyüdüğünü anlamalarına ve değişmeyen birtakım şeylere karşı olan bakışlarında değişime yardımcı olacaktır, ya da kim bilir, “Zaman belki de Tanrı’nın ta kendisidir.” ifadesinde kaybolacaklardır.

Visited 107 times, 1 visit(s) today
Close