Kökenlere dönüşler 
hemen her zaman birer başkaldırıdır: 
Birer yenileşme, birer yeniden doğuş 

Octivia Paz

Mitolojik öğeler, tarih boyunca sanat eserlerinde kullanılmıştır. İnsanın, doğa olaylarını, evreni, yeryüzünü yorumlayıp kişiselleştirerek anlattığı mitoslar, dinlerin de başlangıcı sayılmaktadır. Mitoslar, insanların hayatı anlamlandırma, anlama çabası olarak yorumlanabilir. Sanatın da bu anlam süreci ile ilişkisini düşünecek olursak, mitoslar ile arasında görülen bağın olağan olduğunu söyleyebiliriz. 

İki farklı alanın birlikte bir anlam oluşturması bize, metinlerarası bir çalışma yapmak için olanak sağlamaktadır. 1960`larda başta Bakhtin, Julia Kristeva olmak üzere, Roland Barthes, Michael Riffaterre Harold Bloom, Genete gibi teorisyenlerin çalışmalarıyla `metinlerarası ilişkiler`, edebi çözümlemenin temel kavramlarından biri durumuna gelmiştir. Metinlerarasılık, iki ya da daha çok metin arasında bir alışveriş, bir tür konuşma ya da söyleşim biçimidir. Kubilay Aktulum metinlerarasılığı yeniden yazma işlemi olarak tanımlamaktadır. Bu kuram, her ne kadar edebi metinlerin incelenmesinde kullanılıyor gibi görünse de görsel metin çözümlemelerinde de yararlanılmaktadır. Metinlerarasılık konusunda çalışma yapan araştırmacılara göre, anlam kurulan her şey bir metindir. 

Yazımızda metinlerarasılık kuramından destek alarak Satürn (Kronos) mitinde anlatılan çocuklarını yiyen baba figürü bağlamında Francisco Goya’nın ve Aguste Rubens’in aynı konulu eserlerini inceleyeceğiz. 

Satürn (Kranos)

Satürn, Uranüs ile Gaia’nın çocuklarından biridir. Titanların en genci ve lideridir. Yunan mitolojisindeki Kronos’un Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Zamanı temsil eden Kranos’un babası Uranüs’ü annesi Gaia’nın eline verdiği tırpanla kastre edişi nedeniyle en belirgin simgesi tırpandır. Hesidos’ta, Kronos’un dünyaya gelişi şu sözlerle anlatılmaktadır: 

Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya o art düşünceli tanrı, 

en belalısı Toprak oğullarının 

Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına…

Satürn, kardeşi Rhea ile evlenip babasının yerine tahta oturmuştur. Böylelikle “altın çağ” başlamıştır. Çocuklarından biri tarafından tahtan indirileceği kehanetine inanmıştır. Kendisinin babasını tahtından etmesi gibi bir çocuğu tarafından tahtan indirilme düşüncesine dayanamaz ve çocuklarını doğdukları an diri diri yemeye başlar. Anlatıya göre üç kızını (Demeter, Hera, Hestia) ve iki oğlunu (Hades ve Poseidon) yer. Son oğlu Zeus’u (Roma Mitolojisi’nde Jüpiter) eşi Rhea Kronos’tan saklar ve ona kundağa sarılı bir taş parçası verir. 

kronos.jpg

Resim 1: Kronos ve Rhea

Kronos bu taş parçasını oğlu diye yer. Annesi tarafından kurtarılan Zeus, büyüdükten sonra babasının sarayına girer ve onun özel sakisi olur. Bir gün ona öyle çok şarap içirir ki midesi dayanmaz ve kusar. İçinden yıllar önce yuttuğu tüm çocukları çıkar. Böylelikle Zeus kardeşlerinin yardımıyla, babasına ve diğer Titanlar’a karşı savaş başlatır. Kazanır ve babası ile yandaşları Tartarus denilen kapkaranlık ve kasvetli, dünyanın dibi sayılan yere hapsedilirler. Hesiodos’un Theogonia’da “Soylar Efsanesi” diye dile getirdiği bu efsane, Ovidius’un “Değişimler” adlı kitabında kendine yer bulmuştur ve şöyle yazılmıştır;

(…)

Atılınca karanlık Tartaros’a Saturnus,

Girmiş Jüpiter’in buyruğuna evren,

Başlamış altından düşük,

Keskin parıltılı tunçtan değerli

Gümüşün çağı…

Yunan mitolojisinde kaostan sonra ortaya çıkan ve ezeli ebedi Zaman ilkesi Zaman Baba’yı (Father Time) temsil eden Kranos’un atribüleri kum saati, koltuk değnekleri ve Zodyak motifleriyle birleştirilir. Çocuklarını yemesi miti ise zamanın her şeyi yutması düşüncesinin simgesidir. 

Sanat eserlerinde bu konu hem mitolojiden bir sahne olarak hem baba-oğul çatışmalarına örnek olarak hem de iktidarlar arası hükmetme savaşı olarak işlenmiştir. Satürn aynı zamanda melankoli ile de bağdaştırılmıştır. 

Geç Ortaçağ’da ortaya çıkan görüşlerin çoğu melankoliyi Satürn’ün kaynağı olarak görmüşlerdir. Roma mitolojisinde önemli bir yere sahip olan gezegen-tanrı Satürn, Yunan mitolojisindeki ikizini aratmayacak, çelişkili bir ruh halinin sembolüdür. Satürn bir yanda ‘altınçağ’ tanrısı, tarım sanatının hamisi ve ekin tanrısı olarak bereket ile özdeşleştirilip adına şenlikler düzenlenlenirken, diğer yandan gücü elinden alınmış, krallığından yeraltına sürgün edilmiş, yalnız, hüzünlü ve tutsak bir tanrı olarak karşımıza çıkar.

“Çocuklarını Yiyen Satürn” Goya ve Rubens 

Çocuklarını yiyen Satürn miti, sanatta çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. İnceleyeceğimiz çalışmalardan ilki İspanyol ressam ve gravür sanatçısı Francisco Goya’ya (1746-1828) aittir. 

Francisco Goya, Romantizm akımının öncülerinden sayılmaktadır. 73 yaşında taşındığı ve adına “Sağırlar Evi” dediği evinin duvarlarına 14 resim yapmıştır ve bunlara “Karanlık Resimler” adını verilmiştir. 1819-1823 yılları arasında yaptığı “Çocuklarını Yiyen Satürn” isimli eseri de bu evin duvarlarındaki resimlerdendir.  

İnceleyeceğimiz ikinci eser ise (Satürn Oğlunu Yerken- 1636-38) Auguste Rubens’e (1577- 1640) aittir. Barok dönemi sanatın önemli temsilcilerindendir.

Goya’nın eserinde karanlık bir fon üzerinde çocuklarından birini yiyen Satürn’ü görürüz. Mitolojide Satürn’ün çocuklarını doğduğu zaman yediği anlatılır ancak Goya’nın resminde bir yetişkin görmekteyiz. Rubens ise daha aydınlık bir fon üzerinde resmettiği Satürn’ü anlatıldığı gibi elinde bir bebek tutarken betimlemiştir. Goya’nın bu eserini yaparken Rubens’ten etkilendiği söylenmektedir. Seçilen konu bakımından aynı olsa da figürlerin ve mekanın tasviri oldukça farklıdır. Goya’nın eserinde Satürn’ün tanrı olduğuna dair hiçbir ipucu yoktur. Daha önce belirttiğimiz gibi Satürn’ün  (Kronos) simgeleri olan tırpan, kum saati gibi simgeler yoktur. Figür bir tanrıdan çok, bir devi andırmaktadır. Yediği çocuğunun bir yetişkin vücuduna sahip olması ve buna rağmen Satürn’ün ellerinde resmedilmesi bu görünümü desteklemektedir. Bu resimde gördüğümüz Satürn’ün gözlerinde bir korku ya da panik sezinlemekteyiz. Yaptığı şeyin doğruluğundan şüphe eder gibidir ya da kendi yaptığına inanamıyor gibi görünmektedir. Bu ifade Goya’nın eserini aynı konulu diğer çalışmalardan ayırmaktadır. 

Rubens ise elinde tırpanıyla birlikte tanrı figürünü andıran bir tasvir yoluna gitmiştir. Sanki bulutların üzerindeymiş izlenimi veren bu tasvir, tanrısallığı da desteklemektedir. Bu resimde resmedilen Satürn’ün yüzünde daha kararlı ve kendinden emin bir ifade görmekteyiz. Hırsla elinde tuttuğu çocuğunu ısıran bir figür vardır karşımızda. Goya’nın eserindeki çocuk (yetişkin) figürünün bir kolu ve başı yenmiş olarak resmedilmişken Rubens’de henüz herhangi bir uzuv kaybı görmemekteyiz. Goya’nın resminin daha dehşet verici olmasının nedeni de budur belki. Burada gerçekleşmiş bir eylem söz konusudur. Artık Satürn çocuğunu öldürmüştür. Bebek figürü kullanmamasının nedeni daha kabul edilebilir bir yorumlama yapmak istemesi olabilir ancak buna rağmen resim dehşet verici görüntüsünden bir şey kaybetmemiştir. Rubens’teki bebeğin yaşıyor olması resme biraz daha yumuşak bir hava katmış gibidir. Kullandığı renklerin daha açık oluşu, bulutlara yer vermesi konunun sertliğini biraz daha kırmış görünmektedir. 

http://3.bp.blogspot.com/-ETsaP_87ST0/Uc6m9mMd7sI/AAAAAAAACOY/gQVh_OVQQQM/s640/Francisco_de_Goya,_Saturno_devorando_a_su_hijo.jpg

Resim 2: Francisco Goya, Çocuklarını Yiyen Satürn

Figürlerin (Satürn) bakış yönleri de resmin yorumlanmasında önemlidir. Goya’nın resminde Satürn, boşluğa, resmin dışında olan herhangi bir noktaya bakmaktadır. Bu durum o kendinden emin olamayışı destekler niteliktedir. Rubens’in resminde ise Satürn, çocuğuna odaklanmıştır. Üzerine eğilmiş şekilde tasvir edilen figürün bakışları nettir. Çocuğun bakışları ise boşluğa bakmaktadır. Sanki acı çekmekten çok bir şaşkınlık hakimdir yüzüne. Tıpkı Goya’nın Satürn’ünde olduğu gibi. 

114A-Satürn-Oğlunu-Yerken-Saturn-Devouring-His-Son-Goya.jpg

Resim 3 : Aguste Rubens, Satürn Çocuklarını Yerken

Sanat ve mitoloji birbirinden beslenen iki alan olarak düşünülebilir. Mitlerin simgesel anlatımları sanatta farklı zamanlarda ve farklı yorumlamalarla yerini almıştır. Çalışmanın çerçevesinde baktığımızda Satürn ya da Kronos mitinin çeşitli şekillerde yorumlandığını görmekteyiz. Babanın çocuklarını yemesi fikri bu bağlamda çoklu anlamlara gelmektedir. 

Kronos isminden yola çıkarak baktığımızda – anlamının zaman olduğunu dile getirmiştik- zamanın her şeyi yiyip bitirdiği gibi bir simgelemeyle karşılaşırız. Zaman sembolik anlamıyla bir babaya benzetilir ve çocuklarını – insanları- yok ettiği ima edilir. 

Satürn sembolüyle yorumlarsak, melankoli ile bir bağlantı kurabiliriz. Satürn’ün melankoli ile ilişkisini daha önce belirtmiştik. Melankolik kişilerin aslında hayatı seven kişiler olduğu ancak hayatın bir sonunun da olduğunu her an farkında olduklarından dolayı farklı bir ruh durumuna büründükleri söylenmektedir. Böyle bir yorumlama ile bakarsak bu mite, Satürn’ün (melankoli) çocuklarının ölüme kendi eliyle gitmelerini görürüz. Yani melankoli hem doğuma hem ölüme sebep olarak karşımıza çıkmaktadır burada. 

Baba- çocuk ilişkisinin bu mitte bir iktidar ilişkisine döndüğünü görmekteyiz. Öncelikle kendi babası tarafından öldürülmekten kurtarılan bir figür vardır karşımızda (Satürn- Kronos) ve bu figür hayatta kalmayı başardıktan sonra çocuklarına babasının ona ve kardeşlerine yaptığı/yapmaya çalıştığı şeyi yapar. Buradaki bu gücü elinde tutma isteği sadece mitlerde geçmez hiç kuşkusuz. İnsanın olduğu her yerde az veya çok bu iktidar savaşını görmekteyiz.

DİPNOT:

1- Melike Türkdoğan, Rasim Özdenören’in “Kuyu” Öyküsünde Metinlerarası İlişkiler, http://www.turkiyatjournal.com/Makaleler/1962301854_Melike%20T%C3%9CRKDO%C4%9EAN.pdf
2- Yavuz Yılmaz, Metinlerarasılık Kuramı, Haziran, 2017, http://xn--gncelbilim-9db.com/metinlerarasilik-kurami/, Erişim, Ocak, 2017
3-  Titanlar, Yunan mitolojisine göre efsanevi Altın Çağ’da dünyayı yönetmiş olan güçlü tanrı ırkıdır.
4- http://mitofili.blogspot.com.tr/2015/11/kronos-uranus-ve-gaiann-cocuklarndan.html
5- Gül Cevahir Altun, Serap Yüzgüller, Satürn’ün Çocukları: Batı Sanatında Melancholia İmgesi, http://www.academia.edu/33052656/Sat%C3%BCrn%C3%BCn_%C3%87ocuklar%C4%B1_Bat%C4%B1_Sanat%C4%B1nda_Melancholia_%C4%B0mgesi
6- Haydar Akın, Antikçağ’dan Yeniçağ’a Delilik, Melankoli ve Cinlenme, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara, 2014 s.415

Visited 42 times, 1 visit(s) today
Close