Yazar: 16:03 Deneme, Psikoloji

Koklanabilen Stres Durumlarında Tükenmişlik Sendromundan Önceki Durak

Gündemimiz hem dünya hem ülke ölçeğinde hep karışık, tansiyonlar sürekli yüksek ve gerilim de hep tırmanıyor. Ekonomik kayıplar ve işsizlik de bir süre bizimle. Hal böyle olunca tahammül seviyesi düşen bizlerin belirsizlikle ve kafadaki “acaba”larla baş etme kapasitesi düşük. Bir standart yok, sürekli simülasyona yeni güncellemeler geliyor. Köşeye sıkışan insanlar artık merak ediyor: “Ne kadar daha tahammül edebilirim?”

Hayat doyumu dramatik bir hızla azalırken şiddet artıyor, intihar artıyor, depresyon artıyor, stres ve gerilim artıyor.

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinden ne umarken ne buluyoruz, kendimizi umduklarımızdan bambaşka bir yerde konumlanmış görüp ne can acıları çekiyoruz. En yumuşak haliyle hayal kırıklığı diyoruz buna, en dramatik haliyle öznenin yıkımı, bir çeşit yas yaşantısı, gelgitler ve gözlerinin önünde umulan ideal ben halinin canlı canlı mezara girdiğini görmek.

Zor arkadaşlar, çok zor. 

Kişi bazen kendini bu onulmaz boşlukta debelenen, şanssız olan, kişisel bir kaderi yaşayan tek kişi olarak görüyor; halbuki öyle değil. Belirli bir kesimin çoğu hemen hemen benzer çıkmazları yaşıyor; yeni normale ve yeni umulan kendine alışmaya çalışıyor.

Dile kolay, yapabilmesi zor tabi. Bir sürü savunma mekanizması giriyor işin içine; inkâr, yok sayma, dışsallaştırma…

Öz farkındalık hali de kendini anlamada zor bir eşik, hemen ulaşılmıyor.

Ama bu yazıyı okuyarak şuna ulaşılabilir belki: bu coğrafyada yaşadıklarımız ve tecrübelerimiz her ne kadar farklı olsa da biraz da ortak. Kimse tek başına bu çıkmazda değil, hepimiz burada birlikteyiz. Evlerimizde ya da odamızda ya da kendimize tek ait olan yer olan bir yatakta bunlarla savaşıyoruz; hem de hiçbir şey yapmaz gözükürken bile. İnsan olmak böyle bir şey işte, hiçbir şey yapmazken bile bir şeylerin savaşını veren olmak.

Bu da bize destek sistemlerimizin asgari düzeyde yeterli olmadığı zamanlarda duygusal ve fiziksel bir yorgunluk hali, kısaca “duygusal çöküntü” olarak dönebiliyor. 

Peki, çökmemek ve duygusal pilimiz sıfırlanmadan tekrar şarj edebilmek için ne yapmamız gerekiyor?

Öncelikle beklentilerinizi gerçekçi tutup bir özne olan kendi varlığınızın sürdürülebilir ve işlevsel olması için gözünüzü her zaman açık tutmak ve içsel enerjiyi yönetmek, yani gözünüz her zaman bakım verdiğiniz bir çocuk gibi kendi üzerinizde olmalı.

İkinci olarak eldeki iyi gelen materyalleri gözden geçirmek; örneğin “işsizim ve olumsuz haberlerle uzun süredir negatif beslendim, ayaklarım geri gitse de kendimi biraz dışarı çıkartıp aramın iyi olduğu komşu ilişkileriyle besleyeyim.” gibi basit ama işe yarar karar ve aksiyonlar alabilirsiniz.

İyi uyku, dikkat edilen beslenme düzeni, hareket, sevdiğiniz müziği dinlemek ve öz bakım; bunlar ücretsizdir. Bunlara gösterdiğiniz özen stresinizi düşürür, sizi de rahatlatır. 

Kendinizi bir çiçek gibi düşünebilirsiniz. Çevrenizde durumlar iyi olmayabilir ama kendinizi sevdiğiniz yerde konumlandırırsanız yeni filizler çıkabilir, en azından stabil kalıp solmadan mevcut duygu dengenizi, yani “işlevsel varlık halinizi”, koruyabilirsiniz.

İlişkileri sürdürmek ve seçtiğiniz kişilerle kuvvetli ilişkiler kurmak da duygusal dayanıklılığınızı arttıracaktır.

Günlük tutmak da kendimize ve olayları değerlendirme, çözme becerimize dair iyi bir veri kaynağıdır. Kendimize ait verilerle dolu olan bu defter, iyilik halimize dair kafa yorarken bize yardımcı olur. Böylece olayları çoğu zaman nasıl algıladığımızı, genel tutumlarımızı, çözme becerilerimizi ya da çözememe davranışımızı ve takıldığımız yerleri analiz edebilir; kendimizi daha iyi anlayabiliriz. Üstelik günlük tutmanın rahatlatıcı bir etkisi de vardır, yazılı olarak da olsa kendini ifade etmek insana iyi gelir. Aynı zamanda günlük tutmak iyi bir planlama aracıdır. Eksikleri görmemizi sağlayarak bir sonraki gün için neler yapabileceğimizi kafamızda canlandırır. Günlük tutma davranışı bizi aktif yaşama işlevsel şekilde teşvik edebilir.

Unutmayalım, bizler artık yetişkiniz, çoğumuzun bir bakım vereni yok; hatta öyle ki bakım verdiğimiz çok. Kendinizi bir çocuk gibi imgeleyin. Onu düzenli besleyin, uykusuna dikkat edin, dışarı çıkartın ve sevdiği aktivitelere yönlendirin. Onun için sağlıklı sınırlar da çizin, parktaki zorba çocuklara karşı koruyup kollayın, haklarını savunurken onu destekleyin. İşte duygusal iyilik halimizi değişenler ne olursa olsun sürdürebilmek neredeyse “kendimize göz kulak olma” durumundan ibaret.

Küstüm kendimi beslemeyeceğim “bu aralar iştahsızım” yok, çok yoğunum “günlerce uyumadan sabahlayacağım” yok, bugün arkadaşım yok ise yarın parkta yenisini edinemem “ben yalnızım” da yok. 

Çoğu insan, kendisini bir sandalyeye oturtup deneyimleri ve hayattaki konumu aynı olan başka bir insan olarak karşısına geçerek kendine tavsiye verseydi daha merhametli bir değerlendirmede bulunur, kendisine yaptığı zorba tavrı neredeyse çoğu zaman takınmazdı. 

İnsan önce kendine nazik olup bakım verebilmeli, sonrasında geriye kalan her şey ise her zaman bir sonraki önemli mesele olmalı. Kendinizi göz ardı edip tükenmiş hissetmediğiniz, daha sağlıklı günlere!

Editör: Buse Karabulut

Asude Yağcı
Visited 6 times, 1 visit(s) today
Close