Yazar: 19:01 Kitap

Kitap Alıntıları: Oblomov

Oblomovluk, Oblomov’un hırkası gibi terimleri edebiyata katan bu romanı okuması çok zevkliydi. Başka birçok romanda olan ayrıntılı betimlemeler okurken beni sıksa da bu romanda bir kez bile sıkılmadım. Kurgu, karakterler, üslup yönlerinin hepsi çok iyi kullanılmış. Kalınlığına aldırmadan okumanızı tavsiye ediyorum. Sizi alıntılarla baş başa bırakıyorum. 

 Ne mümkün ah! Ne mümkün unutmakNe mümkün aşkı akılla yenmek…

Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.

Her gün yan yana, baş başa oturmak kolay iş değildir. Birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi, akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir.

Böyle bir insan ne diye dünyaya gelir, bilmem ki.

Bir insan, ne kadar katı yürekli, kötü niyetli olursa olsun bu saf çocuk ruhuyla bir defa karşılaştı mı onu sever ya da koşullar dostluğa imkân vermeyince ondan hoş, unutulmaz bir anı saklar.

—Ho, ho! İlya sen şairmişsin be!—Evet, hayat konusunda şairim, çünkü hayat bir şiirdir. Onu insanlar berbat ediyor.

Şimdi ne yapmalıydı? İleri mi atılmalıydı, yoksa olduğu yerde mi kalmalıydı? Bu Oblomovca soru, Oblomov için Hamlet’inkinden daha derindi.

—Niçin rahatsız oluyorsunuz bakışımdan? —Bilmiyorum, bu bakış sanki içimden, hiç kimsenin, hele hele sizin görmemenizi istediğim şeyleri çıkarıyor.

Gerçekten Oblomov gözlerini Olga’dan ayıramıyordu; ona gözleriyle değil, bütün düşüncesi, bütün iradesiyle bakıyordu. “Yarabbi, ne kadar güzel!” diyordu içinden; “İnsan nasıl bu kadar güzel olabilir? Bu beyaz ten, bu havuzlar gibi derin gözler, bu içlerinde ruhun ışığı parlayan gözler; insan, gülümsemesini bir kitap gibi okuyabilir. Ne güzel dişleri var… Hele başı… Omuzlarının üstünde ne güzel duruyor, bir çiçek gibi sallanıyor… güzel kokular saçıyor sanki. İşte, kalbim yerinde duramaz oldu gene… Yepyeni bir şeyler duyuyorum… Ah yarabbi, bakmaya doyamıyorum! Soluğum kesiliyor!”

—İnsan, sizin yüzünüze bakarken neleri kabul etmez!..

Her kadınla erkeğin gizli amacı da bu değil midir? Dostunda değişmez bir huzur, akışı bozulmayan bir ruh bulmak. Aşkın temeli budur ve bundan uzaklaştık mı ıstırap başlar: Demek benim idealim bütün insanların idealidir. Kadınla erkek arasındaki ilişkilerin en yüksek şekli de bu olsa gerekir.

Oysa insan mütevazı, ağırbaşlı, sakin bir hayat arkadaşının yanında ne rahat uyur. Akşam yatarken, sabah uyanırken aynı sevimli bakışı bulacağından emindir. Yirmi otuz yıl sonra insan, kendi sıcak bakışına cevap veren uysal, sıcak, sevgi dolu bir bakış görür, ölünceye kadar da hayat böyle geçer.

Erkeğe gerçeklerin apaçık gösterilmesi gereken yerde, kadına hafif bir rüzgâr, işitilmez bir hava ürpermesi yeter.

Aşk bir ruh kangreni; o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatlerle dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: “Onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek…”

Ah yarabbi, ne olur insan hiç bu sıkıntıları duymadan yalnız aşkı duyabilse! Bu ne belalı şey! Ateş gibi yakıyor içimi. Rahat yok, kurtuluş yok bundan. Birdenbire içime dolan bu kaygılar, tasalar nedir? Aşk bir hayat okulu, ama ne zor bir okul!

Buluşmaları, konuşmaları uzun bir şarkı, geniş bir aydınlıktı. Bu aydınlığın ışınları etrafa dağılıp havada kırılıyor, pembe, kızıl ve yeşil renklere bürünüyordu. Her gün, her saat onlara yeni sesler, yeni işınlar getiriyor, fakat aydınlık da, müzik de hep aynı kalıyordu.

Kurnazlık bozuk para gibidir: Onunla büyük şeyler satın alınmaz. Bozuk para ile bir insan ancak birkaç saat yaşayabilir. Kurnazlıkla bir şeyi gizleyebilirsiniz, bir adamı aldatabilirsiniz ama onunla geniş bir ufka varamazsınız, büyük olayları bir sonuca götüremezsiniz. Kurnazlık kısa görüşlüdür: Burnunun ucundakini iyi görür, fakat çok defa insanı başkaları için hazırladığı tuzağı düşürür.

Bu ne iştir? dedi. Demek aşk da geçiyor. Bense öyle sanıyordum ki âşıkların hayatı sıcak bir öğle vakti gibi rüzgârsız, hareketsizdir. Halbuki sevgide de rahat yok. O da değişiyor, durmadan değişiyor… Bütün hayat gibi.

Benim için de sensiz günlerin ve hayatımın anlamı yok. Gece rüyamda hep çiçekli vadiler görüyorum. Seni görür görmez iyi bir insan oluyorum, bir şeyler yapmak istiyorum. Sensiz sıkılıyorum, tembelleşiyorum. Sırtüstü yatıp hayale dalmak istiyorum. Sen beni… beni sevmekten utanma…

Ancak dürüst olmayan insanlar kendilerinden istenen bir şeyi yapmamak için istenmeyen ve yapılmayacak fedakârlıklardan söz ederler.

Ben yalnız senin bakışınla, senin sesinle hayata kavuşuyorum.

Çünkü aşka düşen bir insanın kendi ruhunda filizlenen bu duyguyu, gözlerini kapayan büyüyü bir bilgin gözüyle seyretmeye vakti yoktur. Kalbinin ne zaman ve nasıl hızlı çarpmaya başladığını, nasıl birdenbire kendini feda edebilecek kadar güçlü bir bağla bağlandığını, nasıl kendini unutup sevgisiyle bir olduğunu, dizlerinin nasıl titrediğini, ateşinin nasıl yükselip gözlerinin nasıl yaşla dolduğunu göremez…

Nihal Baysal
Visited 12 times, 1 visit(s) today
Close