Yazar: 19:45 Şiir

Kırmızı Otobüs Ve Çoban Salata

Ayağının altındaki cennetle ezdin beni
Paradoks…
Çorbanda bir tutam tuzun olamadım anne
Mecburdun beni sevmeye
Mecburi sevgilerle beslendim.

Ne desem, sana kızamıyorum
Öğrendiklerindi anlattıkların
Bir anda karşılarına çıkan cinleri
Yenerek kurtardıklarını adamların
Padişahın kızını masallarda,
Başımı dizine dayadığım menstrüel zamanlarımda.

Kimseyi sevmedin herkesi severken kendi cehenneminde
Recm taşlarına benzeyen bakışların içinde
Kendini yakarak öldürdün
Ne cenazen kaldırıldı ne namazın kılındı

Şimdi şu aptal kentin buzlu sokaklarında
Dönerek şarkı söylüyorum,
Annen çağırıyor seni diyorlar
Annem yok ki…

Sırtında alazla kambur bir kadın
Karşılıyor beni her akşam
Gözleri silik
Damarları hortlamış ellerinde tuttuğu
Altı şiş bir yünle ördüğü çorabı geçiriyor başıma
Burası en güvenli yerdir diyor
Çıkarma kafanı
Nefes alamıyorum.

Sahi, söylesene anne
Sen hiç sevdin mi beni
Düşerken görünmeyen bir tüy gibi hafif hayallerin
Demirden parmaklıklı balkonumuzdan
Bir ikindi vakti…

Otobüs durakları vardı anne
Dalgınlığım ve centrumlar arasında
Bekleme süresi belirsiz bir zamana ayarlanmış
Geoid güzergâhlardan geçip geri getiren
Kırmızı otobüsler
Yarım bilete alır mısın diye sorunca
Haydi geç geç diyen İhsan Abi
Ve kalabalıklaşan koridorlarda tacizler
Susardım, bana ait olmayan bir utançla
Namus pazarları kurulurdu caddeler boyu
Aynı adamlar tezgâhlarda
Manifestolar satarlardı
Tedavülü kırmızı otobüslere bininceye kadar
Korkularımız vardı büyüdükçe aynılaşan
Ben o otobüslerden korkardım
Sen aşktan

Küçüktüm
Sen de küçüktün
Yüzyıl önce doğan kadınlarda küçüktü
Yüzyıl sonra doğacaklar da
Aynı yaştaydı tüm istismarlar
Ve aynı gelinlikle çıkılan evlere
Aynı kefenlerle giriliyordu
Sürgün de bizimdi cehennem de
Hani tutsan ucundan hayatı elin yanardı

Şimdi bacağımda iki sarkıt
Ayağımda iki bağla
Yürümeye çalışıyorum
Binmiyorum o kırmızı otobüslere
Sırtımı gölgeme çevirdim
Büyüdükçe aynılaşan korkumuzun
Yerine koyuyorum aşkı
Çıkarıyorum başından altı şiş bir yünle
Örülmüş o çorabı
Saçlarını okşuyor ılık bir rüzgâr
Kelebekler siliyor hüznün yazgısını
Yanaklarına kan geliyor.
Fakat sonra
Her sonra gibi aynı olan sonra
Suçlusu kendisi olmayan
Bir cinayetin faili
Üstelik asmış kendini içe çökük omuzlarına
Hem senin hem kendinin katili
Elinde iki kilo domatesle
Örtüyor iki kişinin düşlerini
Ve sen alıp çoban salatası yapıyorsun
Limonlu sosuna katarak mecburi sevgini
Sahi, söylesene anne
Sen hiç sevdin mi babamı
Düşerken görünmeyen bir tüy gibi hafif hayallerin
Demirden parmaklıklı balkonumuzdan
Bir ikindi vakti…

Editör: Melike Kara

Hicret Birik
Latest posts by Hicret Birik (see all)
Visited 5 times, 1 visit(s) today
Close