Herkesin sıcak ekmek telaşına düştüğü dönemlerdeyiz. Malum olaylar birçoğumuzun mutfak becerilerini geliştirmiş olacak ki ülke butik pastaneye döndü. Pembe ve beyaz mutfaklarda küçük tatlı yiyecekler. Hal böyle iken ben de uzun zamandır okumayı düşündüğüm kitaplarla ve dergilerle haşır neşir olmak istedim. Az uyku, çok film, kitap derken keyifli podcastler de keşfettim. Hiçbirini sonuna kadar dinlediğimi söyleyemem. Çünkü çoğunluğu bilgi amaçlı değil zaman öldürücü bir şeyler yaratmak için hazırlanmıştı. Benim için süre dolduğunda acımadan kapattım. Günlerin birinde dinlediğim yayında edebiyat dünyasında tanınmış bir arkadaşımız şu cümleyi kurdu. “Yayınevleri arttıkça kaliteli eserler artıyor.”

Yaklaşık iki bine yakın yayınevinin bulunduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Her yıl binlerce çeşit türde basılan kitaplar piyasaya çıkıyor. Peki bu sayı arttıkça kalite de artıyor mu cidden? Böyle bir doğru orantı beklemek ne kadar mantıklı?

Her yıl farklı şehirlerde düzenlenen kitap fuarlarına katılmaya özen gösteren biri olarak her fuarda belli sayıda yayıncının ve neredeyse her şehirde aynı yayınevlerinin bulunduğunu söylemeliyim. Bu demek oluyor ki aynı kitaplar hep raflarda dururken geri kalanlardan çoğunlukla bihaberiz.

Yayıncıların her yılsonu sunduğu satış raporlarına göre satılan kitapların büyük çoğunluğu kült eserlerin yeni basımları. Yani aslında yeni yazar ve eserlerine oldukça ön yargılı durumdayız. Yeni kişiler keşfetmek yerine zamanımızı bir sosyal medya sayfasında fotoğrafını gördüğümüz kitapla harcamak istiyoruz. Peki okunamadıktan sonra nerede kaldı kalitenin önemi? Kullanmayı bilmediğiniz son model araba örneği gibi.

Aslına bakarsanız dünya genelinde de durum farklı değil. İngiliz ve Rus edebiyatının geçmişe özlemi aşikar. Fakat izledikleri yol bizlerden daha farklı. Eser yayınlamanın daha güç halde olması yayınlanan eserlerin tanıtımını daha da kolaylaştırıyor. Bir bakıma haklı olunabilir. Dünya piyasasına sürdükleri eserlerin arkasında durarak özgüven aşılıyor, az ve öz başarılı işlerle var olmaya devam ediyorlar. Bizde ise durum tamamen tersi yönde. Onlarca yayınevinden kolayca eser yayınlayarak yok olup giden, güvenini kaybeden edebiyatseverler yaratıyoruz. Kişisel bağlantılar dışında eseri yabancı dile çevrilerek satış başarısı gösteren eserimiz maalesef bir elin parmakları kadar bile değil.

Bu durumda kaliteli eser kavramı oldukça yanlış. Bazı noktalarda olayı ticari boyuttan alarak ülke edebiyatına ve dünya edebiyatına katkı olarak ele almak lazım. Başarısını sağladığımız eserlerin yeni eserlerin de yolunu açacağını unutulmamalıdır. Belki bu bakımdan daha ince eleyip sık dokuyarak bu madeni oymalı ve işlemeliyiz.

Tabii öncelikle şuna karar vermeli insan. Edebiyatta kalite nedir? Gerekli midir?

AYRICA İNCELEMEK İÇİN: 
Avuçlarımda Toprak Kokusu
İhtimaller Üzerine
Erdi Akbulut
Latest posts by Erdi Akbulut (see all)
Visited 7 times, 1 visit(s) today
Close